On dört, on beş yaşlarında bir ana kuzusu. Bıyıkları henüz terlemeye yüz tutmuş. Üstünde kendine büyük gelen asker elbisesi. Ne yüzünde öl

On dört, on beş yaşlarında bir ana kuzusu. Bıyıkları henüz terlemeye yüz tutmuş. Üstünde kendine büyük gelen asker elbisesi.
Ne yüzünde ölüme gider gibi bir hüzün. Ne de cılız bedeninde gizlenmiş bir korku. Ve karelerde göremediğimiz binlerce küçük kahraman şehitlerimiz.
Bu ülkeyi  Türk’ü, Kürt’ü Vatan aşkı, onuru, haysiyeti ile yaşadığı topraklarda ana-babası, kardeşi, çocukları hür yaşasın diye canlarını hiçe sayarak kurdular.
Çok canlar verildi, bir arada özgür bir vatanda beraber yaşayalım diye.
Bu ülke; öyle kolay Türkiye Cumhuriyeti olmadı!
Ve bugün. Ülkede istediği gibi at koştura bileceğini düşünenler, uğruna binlerce şehit verilen ve zor kazanılan bir ülkeyi, kolay böleriz hayaliyle avunanlar her gün biraz daha yüreğimizi yakıyor.
Dostluk, kardeşlik türküleri söylüyorduk hep birlikte. Hak vermeye başlamıştık Kürt kardeşlerimizin devlet tarafından mağdur edildiğine. Mezarlar açılıyordu, kemikler çıkıyordu. Diyarbakır Cezaevinde görülen işkenceleri düşünüp üzülyorduk.
Çekilen acılara sıkıntılara ortak olmuştuk. Kürtler kardeşimiz, bu kardeş kavgası dursun diyorduk. Demeye de devam ediyoruz.
Ama Ahmet Kaya’nın dediği gibi “şehirlere bombalar yağıyordu”. Yağıyordu yağmasına lakin masumların üzerine. Ve bunu yapan Kürt halkının haklarını savunduğu iddiasındaki PKK idi.
35 yıldır kanlı, bölünme sevdası uğruna çok canlar verdik.
Vermeye de devam ediyoruz.
Her gün masum siviller, vatanı korumak dışında bir derdi olmayan asker ve polisler ölürken,
Nereye böyle?
Nereye gidiyoruz?
Ya da nereye sürükleniyoruz? demekten kendimizi alamıyoruz.
Sahi nereye bu gidiş kaç gün daha korkuyla uyuyup kaç gün daha endişeyle uyanacağız? Kaç günün sonunda bugün de yaşıyorum diyeceğiz. Kaç ocağa daha ateş düşecek, kaç haber bülteni daha bomba haberi verecek?
Siren sesleri feryatlara, hastane önündeki çığlıklar, iyiyim diye haber vermeye çalışanların sesine karışıp giderken hayatını kaybedenleri torbalara doldurulup götürülüşlerine daha ne kadar şahitlik edeceğiz.
Tüm bu yaşananlar yüreğimizi yakıyor. Ama daha acısı ne biliyor musunuz? yaşananları yüreğimiz kaldırmasa da, bünyemiz bir şekilde alıştı.
Duyduğumuz her bomba haberinde o an düşündüğümüz tek şey "yine mi" demek oluyor. Yine mi? patlama oldu. Yine mi "patladık" patlatıldık. İşte bu denli alıştı bünyemiz.
Evet yorulduk, bıktık, usandık. İşte bu ruh hali kaplıyor sokakları. Bizden beklenen tam da bu aslında. Bir kaos ortamı oluşturmak.
Bize düşen askere, polise, özetle devlete desteğimizi bir şekilde göstermek.
Evet eleştireceğiz, evet öfkeleniyoruz, evet kızıyoruz haklı olarak ama, tüm bunların bize hiç bir faydası yok.
Zaman sen sağcısın sen solcusun sen Türk sün, sen Kürt sün zamanı değil hep birlikte tüm halk olarak tekrar ayağa kalkıp tek yürek olma zamanıdır.
Zaman devleti yönetenlerin bunları iyi görüp daha birleştirici daha kucaklayıcı olma zamanıdır.
Zaman siyasi egoları bir kenara bırakıp birleşerek ortak tavır sergileme zamanıdır.
Zaman herşeye rağmen, her acıya rağmen aklın mantığın, sağduyunun ve kardeşliğin kazanma zamanıdır.