Ben bir ‘’Kıbrıs Gazisiyim’’ 26 yaşındayken katıldığım 1974 Kıbrıs Savaşlarında;‘’Türk Milletinin-Mehmetçiğin ‘’ iman gücüne, v

Ben bir ‘’Kıbrıs Gazisiyim’’ 26 yaşındayken katıldığım 1974 Kıbrıs Savaşlarında;‘’Türk Milletinin-Mehmetçiğin ‘’ iman gücüne, vatan sevgisine yakından tanıklık edenlerden birisiyim.
Savaşın en yoğun ve sıkıntılı döneminde Rum’un üzerine korkusuzca giderken bir an olsun bile ölümü düşünmeyen o Koçyiğitlere, cesur askerlere emir komuta etmekten onur duyan bir subay olarak; milletimin bu en önemli hasletini gören, tanıyan, hisseden, bilen ve bu duyguları halen tüm canlılığı ile taşıyanlardanım...
Bu hususta söylenebilecek tek bir şey olabilir: Vatan sevdasına, vatan görevine bu kadar bağlı bir millete dünyanın hiçbir ülkesinde rastlanamaz.
İşte vahşi batının, ABD’nin ve AB ülkelerinin sinsi emellerinde saklı olan; Türkiye Cumhuriyeti Devletini tüm uğraşlarına rağmen gerek dışarıdan ve gerekse içeriden ele geçirememelerinin en temel nedeni bu özelliğimizde saklıdır.
Türk Milletinin ‘Vatan Sevgisi’ bu ülkenin en önemli kalesi olmaya devam edecek, bu kalenin burcunda dalgalanan şanlı bayrağımıza asla ve asla düşman eli dokunamayacaktır.
Peki, o şanlı ‘’Ay Yıldızı’’ gönderinde muhafaza etmek adına hayatlarını seve, seve feda eden o Koçyiğitler dile gelseler, özellikle bu dönemde milletimize nasıl seslenirlerdi dersiniz?
Yavru Vatan Kıbrıs’ta savaş meydanlarında askerlerinin şahadetini gören, yaşayan bir komutan olarak; o aslan yürekli, korkusuz yiğitlerin son nefeslerindeki iman bütünlüğünü anlatan kelimeleri kulağında, yüreğinde, beyninde taşıyan, o aziz bedenleri mukaddes kanlarına bulanmış üniformaları ile vatan topraklarına emanet ederken; onların duyulmayan, duyulamayan çığlıklarında, şu feryatların bulunduğunu çok iyi biliyor, hissediyorum…
İşte, bugün de güneydoğuda yaşanan olaylar nedeniyle; vatan görevi uğruna hayatlarını seve, seve feda eden Mehmetçiklerimizin, Güvenlik Güçleri Mensuplarımızın yüreğimde, gönül gözümde duyumsadığım o sesleri:
"Ey milletim! Ben Mehmet’im. Türk Milletinin "Mehmetçiklerimiz" diye seslendiği, savaş meydanlarında, vatan savunmasındaki kahramanlıklarının simgesiyim ben.
Kanımla, bedenimle özdeşleşen, kaynaşan vatan topraklarımızdan "Toprak Ana’dan" 20 yaşında ki gençlik kanımla, bedenimle ödediğim vatan borcumu helal ettiğim, can bedelimin hakkı için sesleniyorum sizlere:
Neler oluyor canım Türkiye’mde? Nedir bu yaşananlar ülkemde?
Ben bilmem ‘’Ilımlı İslam!’’,‘’Stratejik Ortaklık!’’,’’Büyük Ortadoğu Projesi‘’;’’Paralel Yapı’’,’’Dindar, Kindar Nesil’’ Neymiş?
Ben sadece son nefesimdeki o anı hatırlarım! Komutanımın, silah arkadaşımın çatlayan dudaklarıma dokundurduğu su damlasını…
Düşman kurşunu ile parçalanan bedenimden boşalan kanın vatan toprağı ile birleştiği andır, o son nefesimdeki yakarışımdır, Yüce Yaratanın, Allahın adıyla…
Ana kalbinden fışkıran acı ile yoğrulmuş o feryatları da duyamam. Ama bilirim ki benim milletim yücedir. Şehit’ini canından aziz bildiği, vatan topraklarda gözü gibi saklar. Al sancağın gölgesindeki mezarına sahip çıkar. Kan bedelinin hesabını düşmanına sorar.
Duydum ki kanımla, bedenimle şekil verdiğim, ismine de ‘’Vatanım’’ dediğim bu toprakların üniter yapısını bozmak isteyen ülkeler, onların yurdumda yaşayan işbirlikçileri; sınırları kanlarımızla çizilmiş yurdumun üzerinde haince planlar yapmaktaymışlar!
Dost bellediğimiz kimi devletler öyle buyurmuşlar! Yurdumun içinde ki bazı densizler de, yaşadıkları bazı bölgelerin kendilerinin kalesi olduğunu dile getiriyorlarmış!
Yapamazlar! Ata’mdan yadigâr, her zerresinde, taşında toprağında ‘’Türk Milletinin’’ kanı ile ‘’Türkiye Cumhuriyet Devleti’’ yazan vatanımın bir tek zerresinin dahi yapısını bozamazlar.
Kimi siyasiler ise; kendi iktidarlarının devamı adına, gaflet uykusuna dalmışçasına rüyalar görüp; verdikleri beyanlar ile millete yeni bir yapı, ülkeme de yeni bir ufuk getireceklerini söylemekteymişler!
Uyansınlar bu gaflet uykusundan; gördükleri rüyaların sonu pek hayırlı değildir. Bu vatan toprakları; ‘’Mustafa Kemal’in‘’ Türk Milleti’ne emanetidir. Bu toprakların asıl sahibi bizleriz; kanımızla bedenimizle kök saldığımız bizler…
Bizleri bu topraklardan söküp atabilirler mi? Kanımızla yoğrulan bu topraklara yeni bir şekil verebilirler mi? Bayraktarın elinden Al sancağı alabilirler mi?
Tüm bunlara muvaffak olsalar dahi! Mezarımızı kazısalar! Bedenimizin son parçalarını da söküp atsalar! Ya yaşananları? Ya tarih sayfalarına kanımızla yazdığımız o günleri de kazıyıp atabilirler mi?
Atabilir misin Milletim?
Beni bu topraklardan söküp atsalar bile, sen gönlünden, beyninden söküp atabilir misin? Sen, tüm bu yaşananları bir kalemde silip yok sayabilir misin?
Onlar silip atsalar bile! Sen sonu belli olmayan kimi teslimiyetler, dönüşümler uğruna, hiçbir şey olmamışçasına duyarsız kalabilir misin? Ben Şehit’in Mehmetçik…’’
Bugünlerde de, o aziz şehit cenazelerinde bir yiğitlik abidesi olarak duran nice ana’ların, babaların, eş ve çocukların vatan uğruna feda ettikleri o yüce varlıkların; kan ve can bedellerini vatan topraklarımıza, onu sarmalayan ay yıldızlı sancağımıza helal ettikleri Şehitlerimizin duyulmayan, duyulamayan çığlıklarının ülkemize yansıması bu cümleler olabilirdi diye düşündüm…
İçimden gelerek yazdığım bu satırları; kimileri hamaset kokan, vatan millet söylemleri diyerek yorumlayacak! Ya da bir göz atıp unutacaktır!
Ancak unutulmaması gereken, yaşayan bir gerçek vardır ki!
O da, vatanımızın üzerinde dolaşan kara bulutlardır. Ve bu bulutların içerisinden çıkabilecek tehlikelerin boyutlarıdır!
Dünyanın en riskli bölgelerinin kesiştiği yerlerin odak noktası olan TÜRKİYE; Ortadoğu’nun yeniden şekillendirildiği, bu şekle yön veren aktörlerin; yani ABD, AB’nin, Rusya’nın, İsrail’in oynamış olduğu oyunları, ülke topraklarımıza yönelik senaryoları iyi değerlendirmelidir.
Kendisine uygun olan en iyi hal tarzını bularak halen yaşamakta olduğu sıkıntıyı aşamıyorsa! Bu sıkıntıları aşabilmesi için 92 yıl önce bu topraklarda yaşananları bir kez daha tahlil etmeli, devletimizin kurucusu, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimlerine dört elle sarılarak elde edilen tüm kazanımlarımızdan bir santim dahi ödün verilmemelidir.
Zira ülkemize yapılan tüm dayatmaların hal tarzı, bu devletin kuruluş felsefesi olan ‘’Kemalist’’ düşünce yapısında anlatılmıştır.
Unutulmasın ki!
Bu ülkenin, milletimizin mayasında saklı olan öyle bir şey daha vardır ki!
O da, Şehitlerimizin duyulmayan/duyulamayan o sözlerinde saklıdır…