Öncelikle sizi tanımak isteriz. Şenay Lüle kimdir? Şenay Lüle, kökleri Bulgaristan’a dayanan Bursa Mustafakemalpaşalı bir ailenin ilk çocuğudur.

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Şenay Lüle kimdir?

Şenay Lüle, kökleri Bulgaristan’a dayanan Bursa Mustafakemalpaşalı bir ailenin ilk çocuğudur. Sanata ve yazmaya olan yatkınlığı, ilgisi ilkokulda kendini belli etse de sanatsal faaliyetleri otuz beş yaşında başladı. Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Ana Sanat Dalı Bölümü’nden 2006 yılında mezun oldu. O yıldan bu yana aralıksız olarak sanatsal faaliyetlerine devam etmekte olup, İstanbul Kartal’daki atölyesinde çağdaş eserler üretmekte, resim dersleri vermektedir. Bu zaman zarfında ürettiği işler, yurtiçi ve yurtdışında düzenlenen sergi ve fuarlarda izleyicisi ile buluşmaktadır. Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği üyesidir.
Elli altı ülke gezmiş bir gezgin olan Şenay Lüle, 2013 yılında Hürriyet Gazetesi’nin düzenlemiş olduğu “En İyi Gezi Yazısı” yarışmasında “Timbuktu’da Güneşle Kucaklaşma” isimli yazısıyla ikincilik ödülü almıştı. 2018 yılında “Adalar Ülkesinden Sahra Çölüne” adlı ilk kitabıyla BCA Times Gazetesi’nin düzenlemiş olduğu “Gezi” kategorisinde Altın Kalem Yazar Ödülü’nü almıştı. Geçen ay sanatsal çalışmalarıyla İtalya’da 3. İnternational Prize Leonardo da Vinci ödülünü aldı.


Geçtiğimiz ağustos ayında okurlarla buluşturduğunuz “Bin Tanrılı Topraklar” adlı kitabınızla ilgili neler söyleyebilirsiniz?

“Bin Tanrılı Topraklar” yazın hayatıma başladıktan yedi yıl sonra okurlarla buluştu. Çok merak ettiğim ve farklı zaman dilimlerine yayarak iki kez Hindistan ve bir defa detaylı bir Nepal gezisiyle bu iki ülkenin insanına, coğrafyasına, sanatına ve tarihine tanıklık ettiğim yol öykülerimin ve anılarımın toplamından ibarettir. Aslında bir gezi kitabı olmasının yanında yazarın (benim) insana, sanata ve doğaya karşı hissettiği duyguların toplamıdır.

Kitap, amacına ulaştı mı?



Bu soruya iki şekilde yanıt verebilirim. Gezi yazarıyım ve bundan dolayı, kitaplarımın sınırlı bir kitleye hitap ettiğini söylemek isterim. Her şeyin çok hızlı değiştiği dünyamızda Hindistan ve Nepal gibi sağlam kültürlerin, henüz yok olmaya yüz tutmamış geleneklerin izlerini bir gezgin gözüyle geleceğe aktarabilmek amacıyla kaleme aldığım bir eserdir. Bu açıdan bakıldığında kitabın amacına ulaşıp ulaşmadığını zaman gösterecektir. Diğer yandan bu konuyla ilintili olarak kısa zamanda gerçek okuyucusuyla buluştuğu konusunda inancım tamdır. Gezi kitapları ve gezi edebiyatı diğer edebiyat türlerine göre daha az tercih edilse de tüm dünyada ve bizde de olduğu gibi sanal dünya yolcularının sayısı giderek artarken, gerçek anlamda seyahat edenlerin sayısında da büyük artış vardır. Blog yazarlığına karşılık yolculuk edebiyatının da önü açık ve yaşadığımız yüzyılda gelecek vadeden bir yazı türüdür. Yolculuk edebiyatı, dün de vardı yarın da var olmaya devam edecek. Ben, şiirsel sözün varlığına inanıyorum.

Kitabın okunma oranları beklentilerinizle aynı yönde mi?



Evet… “Bin Tanrılı Topraklar” sanatçı ve gezgin bir kadının penceresinden bakmak isteyen birçok kişi tarafından okundu ve okunmaya devam ediyor.

İlerleyen süreçte yeni baskılar söz konusu mu?

Evet… Şimdilik bin adet basıldı. Tükendiği anda yeni baskıya geçeceğiz. Burada belirtmek istediğim önemli bir konu var. Gezi yazarlığını diğer yazarlardan ayıran önemli bir özellik vardır. Örneğin; kitabınız basılmış olsa da henüz bitmemiş edebi bir türdür bana göre. Roman veya öykü yazarsınız, baskıya girdiği an kitabınız bitmiştir. Diğer baskıları da aynı olacaktır; ama gezi kategorisinde yazılan bir kitap; ikinci ve üçüncü baskılarında ilave önsözle başlar, zaman içinde yazar gözüyle gezilen yerlerdeki değişiklikler yeniden aktarılır. Bu da yazar için zorlu bir süreçtir.

Ocak ayında İtalya’da gerçekleşen “3.İnternational Prize Leonardo Da Vinci” ödül törenine katıldınız. Bizlere ödül töreninden bahseder misiniz? Bu ödül töreninin amacı neydi?

İtalya’nın seçkin küratörlerinden Francesco Saverio Russo ve Salvatore Russo’nun daveti üzerine katıldım. Her yıl yapılan, bu yıl da düzenlenen bilim adamı ve sanatçı Leonardo da Vinci’nin 500. ölüm yılı dönümü anısına verilen bu yılki ödül töreni, dünyanın birçok ülkesinde bulunan sanatçıların katılımıyla gerçekleşti.

Ödül töreninde hangi ödülü aldınız?

3. İnternational Prize Leonardo da Vinci ödülünü aldım.

Ödül töreninde size hangi duygular eşlik etti?

Öncelikle mutluluk… Yirmi yıl önce başlayan sanatsal yolculuğumu adım adım ileriye taşırken etkisinde kaldığım İtalyan Fütürizminin ve Kübizmin etkisiyle oluşan sanatımın yıllar sonra beni Floransa’da dünya sanatçılarıyla buluşturacağını bilemezdim. Her şeye rağmen ödüller, bir sanatçıyı daha iyi işler çıkarmak için tetikleyen güçlerdir. Bu güçle sanatsal inceleme ve araştırmalarımın hem genişliğine hem de derinliğine, sanat tarihinin verilerine dayanarak, daha çok çalışmam gerektiğinin bilincindeyim.

Bu ödül sanatınıza hangi katkılarda bulundu?

Tuvalime yerleşen renklerimde bu heyecan sayesinde değişiklikler oldu. Pastel tonların yerine canlı renkler hâkim olurken seyahatlerimden topladığım her türlü malzeme ve çerçöp, tuvalimin üzerine yerleşir oldu. Sonuç, daha ekspresif ve çağdaş bir ifade.

Yazmakta olduğunuz yeni bir eseriniz var mı?

Evet… Yazmak, kendimi ifade ettiğim diğer bir eylem. Yazmakta olduğum “Benim Şehirlerim” adlı kitap dosyamı dondurarak kendi ülkemin güzelliklerini kaleme almayı istedim. Bu değişiklik, yıllardır Ege kültürü ile haşır neşir olduğumdan dolayı artık yazmanın gerektiğini düşündüğümden kaynaklandı. Ayvalık’tan Knidos’a kadar kıyı şeridinde bulunan saklı koyları, antik kentleri, küçük köyleri anlatırken kendi anılarımla pekiştirmeyi ihmal etmedim. Hemen hemen altı aydır bu proje üzerine çalışmaktayım.

Bu eserin “Bin Tanrılı Topraklar” ile benzer yönleri neler?

Her ikisinin de gezi kitabı olduğunu belirtmek isterim. Hindistan ve Nepal ziyaretlerimde çok tanrılı dinlerin bu iki ülkeyi nasıl şekillendirdiğine tanık oldum. Diğer yandan üzerinde çalıştığım yeni dosyamda ise üç bin yıl öncesinde Anadolu topraklarında var olan çok tanrılı dinlerin, Helenistik sanatın Ege kıyılarını biçimlendirdiğine tanık oldum. Hint Mitolojisi ve Yunan Mitolojisi ile öyküleşen; fakat iki farklı coğrafyada yeşeren antik sanat, Hindistan’da Greko-Budik bir yapılanma sergilerken; Ege’de ise benzer özellikler taşıyan Greko-Romen ve Helenistik mimarinin izleri gözlemleniyordu.

Eserinizi ne zaman yayınlamayı planlıyorsunuz?



Ayvalık’tan Knidos’a kadar yıllar içine yayılan Ege seyahatlerimin toplamından oluşan, “Yavaş Gezi” içerikli bu dosyanın sonuçlanması için yapmam gereken bazı şeyler var.  Defalarca gittiğim İzmir yöresini bir gezgin gözüyle tekrar görmem gerekecek. Aynı zamanda badem çiçekleri, Knidos ve Can Yücel için yeniden bir Datça seyahati planlamam gerektiğine inanıyorum. Yarım kalmış seyahatlerim tamamlandıktan sonra yolculuğum, sonlanmış olacak. Eserimin, önümüzdeki yılın ilk yarısında okuyucuyla buluşacağını ümit ediyorum.

Son olarak gazetemiz okurlarına ne söylemek istersiniz?

Çok okusunlar ve gezsinler. Çok çalışsınlar. Tanrı’nın hangi konuyla ilgili olursa olsun, biz kullarına bahşettiği yaratma ve yaratıcılık eylemi üzerinde durulmazsa ve çalışılmazsa bir müddet sonra sönüyor ve yok oluyor. Yaratıcılıklarını geliştirmek için beslendikleri her neyse sonuna kadar faydalansınlar ve çok gezsinler. Gezmekten kastım, uzak diyarların yolcusu olarak bütçelerinden feragat etmeleri değil. Yaşadıkları şehri ve kendi ülkelerini gezsinler. Gittikleri her yerde sadece ayak izlerini bıraksınlar. Bu, kültürlerin varlığı ve korunması açısından çok önemlidir.