Sosyal çevremiz, bizim biçimlenmemizdeki sanatçılar topluluğudur.

Sanatçıları seçme şansımız olabilir de veya olmaya bilir de.

Örneğin; her anne ve baba bir sanatçı olması onun sosyolojik konumu gereğidir.

Seçme şansımız yoktur. 

Bunun yanında her bir diğer sosyolojik olarak bize dokunan bireyler,sorgusuz sualsiz benlik kapımızdan içeri girmeye çalışır.

Burada ki temel sorun, bizim kapımızın durumudur. 

Kilitli mi?

Sorgu sual yapılıyor mu? 

Her benlik elini kolunu sallayarak dokuna biliyor mu?

Bu duyguların tümü sizin kendi ruhunuza baktığınızda, yansıyan, sizin resminizdir. 

Yani sizin fırça iziniz, onlarla paylaştığınız her şeydir.

Fırça darbeleriniz, aşk, hüzün, başarı, mutluluk, dostluk düşmanlık ve bunların hepsi sizin ruhunuzda bir girdap oluşturan duygu dolu keseciklerdir.

Bu kesecikler ruhunuzda ki nefesi oluşturur. 

Ruhunuza dokunan fırçalardan sinen duygu ne ise, sizin etrafa üflediğiniz sizi mutlu kılanda, kılmayacak olanda o duygudur.

Fırçanız sizin çevrenizi oluşturan bireyler, 

Oluşan renkler ise duygularınızdır.

Paylaşımlar ile birlikte artık üçüncü gözlerin gördüğü bir sanat eserisinizdir.

Esere baktığınızda bir serinlik gelir yüzünüze, ruhunuzda oluşan bu duygu bir iletişimi başlatır.

Sonucu ne olursa olsun, her sanat dalı konuşur. 

Her sanat bir duygu anlamıdır.

Bu anlam sizin ruhunuzdaki kesecikleri patlatan sivri uçlu “şişt şişt” duygusudur. 

Bu sivri uç, keseciği patlatır.

Ruhunuzun üflemesi bu keseciğin patlamasıdır.

Ruhunuzda sevgi dolu kesecikleri biriktirmeniz dileği ile,

Sevgi; adaletin ve merhametin annesidir.

Saygıyla…