Cenazenin başında hıçkırıklarınızı yutarken, sıranın size geldiğini hissettiniz mi?

***

Arkadaşlar üç numaralı hastaya bakar mısınız?

Öldü galiba? Makineler ötüyor.

Hastabakıcı istemsiz ve yılgın bir ifade ile ağır adımlar ile o yöne doğru yöneliyor.

Hiçbir duygu belirtisi olmayan bir ses tonuyla.

Evet ölmüş. 

Morga haber verin. 

Hemşire her günkü ifadesi ile size bir müşteri gönderiyorum. Diyerek morg görevlisine telefonda sesleniyor.

Ardında diğer hemşireye, yakınlarını arayında. Hastanızın durumu ciddileşti.

Hazırlıklı olun demeli diyor.

Evde ölüsü olmadan, yası olan bir hava var.

Acı acı çalıp sonrasında gelen telefonun üzerine herkesi zor bir süreç beklemeye başlıyor.

O esnada hasta zaten morgun soğuk hava deposuna yarısı ıslak ve kendisinden önce konan trafik kazası sonucu ex olan cesedin kanı akmış olan sedyeye alelusul yerleştiriliyor.

Soğuk hava deposunun mandalı sanki kaçacakmış da, kaçmasın diye sıkıca kapatılıyor.

Korkuyorsun. 

Zaten dar yerlerden hep korkardın. Birde etraftaki kan ve ceset kokusu senin genzini yakıyor. Ve hala komadayım sanıyorsun. 

İyi olacağım diyorsun. 

Kalkacağım eşimin, evimin ve çocuklarımın başına gideceğim diyordun. Ama oda ne morgun içindeki eski tip ampulde sönüyor. Zaten baş tarafından gelen ampulün sıcaklığı da gidiyor. Anne ben öldüm mü diye mırıldanıyorsun.

***

Sabah oldu.

İleri mahalleden horozun sesi duyuluyor. O esnada sabah ezanını makamlı bir şekilde müezzin okuyor yanık sedasıyla.

Kılmadığın namazlarına üzülüyorsun. 

Ya ben ölmüşsem?

O sırada biricik oğlun ve kızın geliyor. Kızının gözleri kan çanağına dönmüş hala ağlıyor, feryat figan. 

Oğlun her zamanki gibi duygularını saklamaya çalışıyor. Oğlum içine atma sen de ağla diyorsun. 

Ama seni duymuyor.

İmame.

Kim yıkamaya girecek diyor. Kızın ve bacın giriyor. 

İçeri. 

Sıcacık bedenin kaskatı kesilmiş bile.

Yüzün ise sapsarı…

İmame. 

Sıcak suyu bedeninde gezdirdikçe gevşemeye başlıyorsun. 

Kolun bacakların kendini bırakmaya başlıyor. Üstüne beyaz bir bez konuyor.

İmamenin talimatları ile yıkanmaya başlıyorsun. Tertemiz sabunun kokusu odayı sarıyor. Sıcak suyun buharından küçük cam buhar oluyor. Oda ne!!!

Sıcak suyu kesiyor imame.

Ne olur biraz daha tut diye yalvarıyorsun.

Daha ısınmadım ki ben diyorsun.

Sonra kurulayıp Kâbe’de özenle zemzemle yıkattığın, 

Hatice Teyze’nin getirdiği kefene sarmaya başlıyorlar. 

Ağzını bağlıyorlar. 

Kolunun bacaklarını da…

Hiç açamayacakmış gibi sımsıkı…

***

Ne olur Allah’ım!!!

Beni kurtar buradan diye yakarıyorsun. Oda ne kazın son bir kez annemi öpeyim diyor. İmame kabul etmiyor. Günah diyor. Hâlbuki sen kızına doyasıya sarılmak istiyorsun. Daha gelinliğini giyecekti, onu görecektin. Kızının evini dayayıp döşeyecektin.

Bedenin yavaş yavaş erimeye ve soğumaya başladı.

Sevdiklerin bile senden korkar oldular.

Gözünü bile kapatmaya fırsat bulamadın.

Gözün açık öldün.

Cenaze aracı bedenini, sevdiklerinin arasından almaya geldi.

Etrafı tahta olan ama içi Erciyes’in buzu gibi soğuk olan o paslı demirden sac tabuta,

Daha soğumamış bedenin kondu.

Her gün hiçbir şey olmamışçasına geçtiğin o sokaktan son kez geçiyorsun,

Gözünü alamadığın o lüks ev ve arabaya bakıyorsun istemsizce.

Korkarak neden bu kadar tırmaladım bu hayat için diye.

Nedamet ediyorsun çaresizce ve ürkekçe.

***

Sapıtma tahtalarını birer ikişer üzerinize bastırırken en yakınlarınız. En ufak bir vaveylanız bile dışarıdan duyulmazken. Kardeşiniz ya da oğlunuzun üstünüzü sıkı sıkıya örttüğünü!!

Kafanızı kaldırdığınızda sapıtma tahtasına çarpıp, ortalığı kesif bir yaş toprak kokusu aldı mı???

Oda ne?

Biraz önce üşümeyesiniz diye oğlunuzun sapıtma tahtalarının arasını iyi kapatamadığını. Bembeyaz gelinliğinizin üzerine kahverengi topraklar saçılmaya başladı bile.

Kızınız uzaktan uzaktan feryatlar ediyor.

Annem!!!

Annem!!!

Dedikçe ciğerleri parçalanıyor.

İçeriden sesinizi yetiştirmeye çalışıyorsunuz kızım yapma. Sesin kısılacak diye.

Kardeşiniz üstünüze paslı, siyah ve soğuk kürekle toprakları atmaya başladı bile.

Yakınlarınız sanki siz oradan hiç çıkmayın diye.

Bir daha...

Bir daha... 

Kürek sallıyorlar.

İçin için ileride ağlayan sizi sevenler var.

Sizden hiç bir menfaati olmayan kardeşleriniz dostlarınız.

Onlardan da ne bir yardım eli…

Ne de bir durun yapmayın sesi çıkıyor.

Artık iyiden iyiye karanlık ve toz kokusu daracık sinin içini sarmaya başlıyor.

Öksürecek oluyorsun. Öksüremiyorsun. Elini hareket ettirmek istiyorsun nafile bağlamışlar. Çeneni oynatmak için çabanda boşa.

Yalnızlık...

Gariplik...

Garip bir ürperme vücudunu sarıyor.

#usö #ulassalihozdemir