İnsanlar mutlu olmak isterken aynı anda mutluluğu elinin tersiyle iten tek varlık. Nedenlerini bilmeden o kadar çok şey

İnsanlar mutlu olmak isterken aynı anda mutluluğu elinin tersiyle iten tek varlık. Nedenlerini bilmeden o kadar çok şey yapıyoruz ki! Adına da alışılmışlık diyoruz, çaresizlik diyoruz. Sorgulamadan yaşamayı kabullenmiş bir milletiz. Evinize bir kurumsal televizyon şirketi veya bir internet şirketi geliyor; ‘Size ücretsiz anten veya uydu veya kanal hediye edeceğiz, kurulumunu yapmaya geldik’ diyor. Neden diye sormuyoruz. Başına geçen ücretsiz kelimesi arkamızı yaslanıp oturmamıza yetiyor. Bir markete gidiyoruz. Bir marka diğerininkinden daha ucuz oluyor. Biz kendi kesemize uygun olanı alıyoruz ama kasaya gidip ‘ Bu marka diğerinden niye bu kadar ucuz? Farkı ne?’ demiyoruz. Ailemiz, annemiz, babamız bize seçmemiz gereken okulu, mesleği söylüyorlar. ‘Kendi tercihimle, kendi mesleğimi yapmak istiyorum’ diyemiyoruz. Hep bir şeylere susuyoruz ve sessizlikle karşı tarafa nasıl bir onay hakkı veriyoruz biliyor musunuz? Yıllar sonra siz hata yaptığınızda neden diye sorma hakkınız olmuyor. Sebeplerini aradığınızda sonuçlarını çoktan ödemiş oluyorsunuz. Niyetlerini bilmediğimiz bedeller ödüyoruz. Ucuz olan, başkasının sesinden iyi olan, ‘Senin için’ denilen her şeye boyun eğiyoruz. Oysa yaşama hakkı ve hayatta kalma şansı insanın fani ömrüne bir kere verilmiştir. Ne devretme ne de reddetme hakkı yoktur. Başkasının boyunduruğu altına girmek çözüm değil, kaçıştır.


   Kendinize bir kere şu soruyu sorun: Bu okula girerken ya da bu mesleği seçerken kaç yanlışın kaç doğru nu götürdüğünü düşündüğün kadar, gerçekten ne istediğini düşündün mü? Kader deyip evlendirdikleri zaman, akşama ne yemek yapacağını düşündüğün kadar hayır dersem ne olur diye düşündün mü? İşaret edilen, göz ucuyla hiza verilen yerlere gittiğin zaman, geleceğine bir pişmanlık olarak döneceğini, geçmişine bir yara olacağını hiç düşündün mü? Parası olmadığı için sana o lüks marka ayakkabıyı alamayan babanın ne kadar çaresiz olduğunu düşündün mü? Herkesin dediklerine kulak kabartırken, kendi sesine ne kadar sağır kaldığını hiç düşündün mü? Ben sana cevabı söyleyeyim; düşünecek bir seçenek yaratmadın. Kendin için bir şeyler yapmadın. Yaşadıklarını ve sana yaşatmaya çalıştıklarını sorgulamadın.  Başkalarının altına imza attığı suçların onay mührünü, kendi hükmüne sen attın. Bu yüzden de aynaya geçtiğinde ne verebilecek bir cevabın, ne de söyleyebilecek bir sözün var.


Her ne kadar hatalar silsilesinin peşinden gitmiş olsan da, her ne kadar cevaplarını aramadığın soruları yanıtlamış olsan da, doğru zamanı yanlış seçimlerle harcamış olsan da her zaman ikinci bir şans vardır. Zarar hep aynı kalır. Sadece sen döndüğün yerde hayatını kurtarır, o manevrayı yaparsın. Şimdi yıllar sonra kimsenin sana sormadığı, senin kendine sormadığın o soruyu soruyorum: Sorgusuz sualsiz yaşadıkça çürüyorsun. Sormamaya, cevap aramamaya, sessiz kalmaya devam edecek misin? Hayatının peşinden koşmaya, geçmişe dönüp bakmaya, kendi seçimlerinin, kendi hatalarının sonucunu yaşamaya başlayacak mısın?