Türkiye'nin en karanlık dönemlerinden biri olan olan 1990'lı yıllara "faili meçhul cinayetler" damgasını vurdu. Bu dönemde birçok gazeteci, siyasetçi katledildi. Ankara'da, Karlı Sokak'taki evinin önünde suikasta uğrayan Cumhuriyet gazetesi yazarı Uğur Mumcu'da onlardan biri. 24 Ocak 1993 tarihinde evinden çıkan Uğur Mumcu, arabasına yerleştirilen patlayıcıdan habersizdi. Kontağı çevirdiğinde patlayan bomba, Uğur Mumcu'yu hayattan, ailesinden, gazetesinden, okurlarından ve çok sevdiği ülkesinden ayırdı. Uğur Mumcu'nun Ankara'da evinin önünde bombalı suikasta uğramasının üzerinden 28 yıl geçti. 

Suikastı, İBDA-C ve Hizbullah gibi örgütler üstlense de aradan geçen 28 yıla rağmen cinayetin üzerindeki sis perdesi aralanamadı.  

Aydın olmak zordur bu ülkede. Cezaevini göze alacaksın. Mahkeme salonlarını göze alacaksın. Kurşunu göze alacaksın. Ölümü göze alacaksın. 

Yani zordur bu ülkede aydın olmak. 

İnsan haklarını savunmaktır aydın olmak. Sosyal devleti savunmaktır, düşünce özgürlüğünü savunmaktır aydın olmaktır. 

En önemlisi bir gücün gölgesine girmemektir aydın olmak. 

Ama bir koruyanı da yoktur aydının. 

Uğur Mumcu'yu ölüm yıldönümünde andığımız bugünlerde Aydın olmanın bedelini hayatıyla ödeyen aydınlarımızı hatırlayalım ve analım istiyorum. 

1909'da işlenen ilk gazeteci cinayetiyle başlayalım. 

Hasan Fehmi (1874-6 Nisan 1909) Osmanlı gazetecisi. Yazı işleri müdürü ve başyazarı olduğu Serbesti Gazetesi'ndeki yazılarında ittihat ve terakki yönetimini sert bir dille eleştiren gazeteci 6 Nisan 1909 günü vurularak öldürülmüş ve Türkiye'de ilk basın şehidi olarak tarihe geçmiştir. 

Derin devletin ilk infazı, 1014

Lakabını, çıkardığı gazetenin adı olan "Silah "tan alan: Hasan Tahsin Bey, Meşrutiyet'in ilanından sonra Selanik'te bu gazeteyi çıkarmaya başlamıştı. İstanbul'da da çıkarmaya heves edince: dönemin "derin devleti" Teşkilat-ı Mahsusa tarafından ilaçlı bir kahve ile uyutulup infaz edilmişti. 

Dövülerek öldürülen Sabahattin Ali

Daha çok, şair ve yazar yönüyle bilinen ancak çıkarttığı veya yazılarıyla destekte bulunduğu gazete ve dergiler yüzünden sık sık hapis cezasına çarptırılan Sabahattin Ali: kendisine konulan ambargo nedeniyle iş bulamayınca çareyi yurt dışına kaçmakta bulacaktı. Kendisine pasaport verilmediği için bir kaçakçıyla anlaşıp Bulgaristan'a gitmek üzere yola çıkan Sabahattin Ali, Milli Emniyet Hizmeti Riyaseti adına ajanlık yapan Ali Ertekin tarafından sopayla dövülerek öldürüldü. (2 Nisan 1948) 

Abdi İpekçi cinayeti

Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi: 1 Şubat akşamı iş çıkışında evine giderken Mehmet Ali Ağca tarafından uğradığı suikast sonucu aracının içinde kurşunlanarak öldürüldü. Suikastçı Ağca yakalandıktan sonra hapishaneden firar edecek, Papa'ya suikast düzenleyecekti. (1 Şubat 1979) 

Çiçeği burnunda bir gazeteci.

21 yaşında, çiçeği burnunda bir gazeteciyken Demokrat Gazetesi'nin adliye polis muhabirliğini yapan Recai Ünal: Fatih'te indiği ve bir yanında Fatih Emniyet Amirliği, diğer yanında MHP İlçe Binası'nın olduğu otobüs durağından kaçırıldı. İşkence edilerek öldürülen Recai Ünal'ı öldürmekten yargılaanaan İsmail Hakkı Parlak, Fransa'ya kaçtı. Cinayet zaman aşımına uğrayınca Parlak, ülkeye dönüp soyadını değiştirdi ve 1999 seçimlerinde İsmail Hakkı Cerrahoğlu ismiyle MHP'den milletvekili olarak seçildi.

Sami Başaran

Gazete Gazetesi muhabirlerinden Sami Başaran, Mardinli aşiret reisi Cemal Sincar ve adamları tarafından Aksaray'daki Sincar'ın ofisinde kurşunlanarak öldürüldü. İddiaya göre Cemal Sincar, kendisi hakkında yapılan haberden rahatsız olmuştu. Ancak Cemal Sincar hakkındaki haberleri Sami Başaran yazmamıştı.  

Çetin Emeç

Hürriyet Gazetesi'nde genel koordinatörlük görevini sürdürürken, yazdığı şeirat ve İran devrimi karşıtı yazıları nedeniyle 7 Mart 1990'da arabasına binecekken iki kişinin silahlı saldırısına uğrayan Çetin Emeç'in cinayetini İslami Hareket Örgütü Militanları üstlendi. Anca olayın gerçek failleri hiçbir zaman tutuklanmadı. 

Musa Anter

Musa Anter: 20 Eylül'de Diyarbakır/Seyrantepe'de uğradığı silahlı saldırıda sol bacağına iki, kalbine ve kafasına birer kurşun sıkılarak öldürüldü. Anter'in yanında bulunan gazeteci yazar Orhan Miroğlu'da bu saldırıda yaralandı.

Yıllar sonra, eski JİTEM elemanı Abdülkadir Aygan, Anter'i JİTEM'in öldürdüğünü iddia etti. Ancak dönemin başbakanı Mesut Yılmaz'ın hazırlattığı Susurluk Raporu'nda da Anter cinayetini Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın uyguladığı yer aldı. 

Metin Göktepe

8 Ocak'ta, cezaevinde öldürülen iki tutuklunun cenazesini izlemek üzere, Evrensel Gazetesi muhabiri sıfatıyla görev başındayken toplu halde gözaltına alınan gazeteciler arasında yer aldı Metin Göktepe. 

Gözaltındayken, dövülerek öldürülen Metin Göktepe hakkında dönemin İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan 11 Ocak 1996'da çıktığı televizyon programında, Metin Göktepe'nin duvardan düşüp öldüğünü iddia etmiştir.  

Metin Göktepe Davası, 28 Eylül 2000'de beş polis memuruna "kastı aşan insan öldürmek" ve "faili belli olmayacak şekilde insan öldürmek" suçları kapsamında verilen 7'şer yıl altışar ay hapis cezası ile sonlandırıldı. Mahkûm polislerin cezalarının tamamlanmasına ise 19 Aralık 2000'de yürürlüğe giren "Şartlı Tahliye ve Ceza Erteleme Yasası" engel oldu. 

Ahmet Taner Kışlalı:

21 Ekim 1999'da sabah 09:40'da Cumhuriyet gazetesine son köşe yazısını fakslayıp evinden çıkan Ahmet Taner Kışlalı: arabasının sileceği ve kaputu arasına konmuş paketi alıp aracının kapısını açtığı sırada patlama meydana geldi. Sol kolu kopan Kışlalı, Bayındır   Hastanesi'ne götürüldü. Saat 10:02'de yetiştirildiği hastanede yapılan muayene sonrası öldüğü tespit edildi. Failleri hiçbir zaman bulunamadı.

Hrant Dink:

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, gazetesinin çıktığı sırada arkasından ateş eden Ogün Samast tarafından vurularak öldürüldü. 

Yazımı Uğur Mumcu'nun hafızalardan silinmeyen sözleri ile noktalıyorum.

"Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi. 

Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi" 

Elbette o ve suikasta sonucu öldürülen meslektaşları unutulmadı ve de unutulmayacak.