Osmanlı padişahları içinde en uzun müddet tahtta kalan, malumunuz olduğu üzere 45 yıl, 11 ay ve 15 gün ile Kanunî Sultan Süleyman Han’dır. Babası

Osmanlı padişahları içinde en uzun müddet tahtta kalan, malumunuz olduğu üzere 45 yıl, 11 ay ve 15 gün ile Kanunî Sultan Süleyman Han’dır. Babası Yavuz Sultan Selim Han’ın vefatı üzerine 1520 yılında padişah oldu. Bu sırada 25 yaşındaydı. Babasından üç kıtaya yayılmış 6.557.000 kilometrekarelik bir ülke devralmıştı. Vefatında ise oğluna 14.893.000 kilometrekare toprak devretti. Kendi devrinde fethedilip de vefat ettiği 1566 yılına kadar elde tutulamayan 1.000.000 kilometrekare toprak bu hesabın dışındadır.
Kanunî Sultan Süleyman Han’ın 46 yıllık saltanatı büyük ölçüde seferlerde geçti. Sadrazamları, kapdan-ı deryaları ve diğer serdar-ı ekremlerinin gerçekleştirdiği seferler dışında, padişahın bizzat ordunun başında olduğu seferlere sefer-i hümayun denir. 10 yıldan daha fazla bir süreyi, 13 adet sefer-i hümayun sırasında İstanbul dışında geçirmiştir.
Devrinde Osmanlı Devleti, tereddütsüz dünyanın birinci devletidir. Onun ihtişamında bir hükümdarı, dünya tarihçilerinin de ittifakıyla henüz ne Türk tarihi ne de cihan tarihi kaydetmemiştir. Avrupalılar onu kendi dillerinde “muhteşem, büyük” manasına gelen “le Magnifique, the Magnificient” lakabıyla zikrederler.
DİRAYETLİ YARDIMCILAR
Devrinde Cenabı Hakk’ın bir lütfu olarak yardımcıları da kendi sahalarında hep parlak şahsiyetlerdi. Sadrazamları Makbul İbrahim Paşa (12 yıl, 8 ay), Rüstem Paşa (14 yıl, 7 ay); şeyhülislamları Kemalpaşa-zade Ahmed Efendi (8 yıl, 6 ay), Ebussuud Efendi 21 yıl); kapdan-ı deryaları Barbaros Hayreddin Paşa (12 yıl), Sokollu Mehmed Paşa (4 yıl), Sinan Paşa (4 yıl), Piyale Paşa (12 yıl) ve mimarbaşısı, mimarların şahı Mimar Sinan’dı (27 yıl).
Mimar Sinan Kanunî’nin vefatından sonra oğlu Sultan İkinci Selim Han ve torunu Sultan Üçüncü Murad Han devirlerinde de vazifesine devam etmiştir. Mimarbaşı olarak 49 yıl hizmetten sonra 17 Temmuz 1588 tarihinde İstanbul’da vefat ettiğinde ardında bugün dahi çoğu ayakta olan yüzlerce eser bırakmıştır.
Bazı kaynaklara göre Mimar Sinan 81 camii, 51 mescit, 55 medrese, 26 dârülkurrâ, 17 türbe, 17 imarethane, 3 darüşşifa, 5 su yolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 hamam olmak üzere 375 eser inşa etmiştir. Aslında döneme ait bütün kaynaklar karşılaştırıldığında, 452 yapıdan oluşan bir liste ortaya çıkar. Edirne'de yaptığı ve “Ustalık eserim.” dediği Selimiye Camii, UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesindedir. Mimar Sinan’ın son derece sade bir yapı olan açık türbesi, Süleymaniye Külliyesi Haliç duvarının önündedir.
Mimar Sinan’ın hayatıyla ilgili en geniş bilgiler, yakın dostu olan şair Sâî Mustafa Çelebi tarafından, kendisinin sağlığında kaleme alınan ve onun ağzından hayat hikâyesinin ve eserlerinin anlatıldığı Tezkiretü’l-Bünyân isimli eserde bulunur.
KALFALIK ESERİ: SÜLEYMANİYE CAMİİ
Bu yazımda ibadete açılışının 461. sene-i devriyesi olması hasebiyle merhum Mimar Sinan’ın “Kalfalık eserim.” dediği Süleymaniye Camii’ni ele alacağım.
Osmanlı mimari geleneğine uygun olarak cami, külliyedeki çeşitli eğitim, sağlık ve ibadet amaçlı yapılardan sadece biri ancak en önemlisidir. Yaklaşık altmış dönümlük arazi üzerinde caminin yanı sıra farklı derecelerde eğitim veren medreseler, dârülhadis, tıp medresesi, şifâhâne, dârülkurrâ, sıbyan mektebi, dârüzziyâfe, tabhâne, han, hamam, türbeler, hazire ve çok sayıda sıra dükkân yer alır. Evliya Çelebi bütün yapılarla birlikte bu külliyenin “bin kubbe” ile örtülü olduğunu, 3000 kişinin burada hizmet verdiğini yazmaktadır.
İLK TAŞI EBUSSUUD EFENDİ KOYUYOR
Kanunî Sultan Süleyman Han ve vezirlerinin de hazır bulunduğu temel atma töreninde, Şeyhülislâm Ebussuud Efendi ilk temel taşını gelenek olduğu üzere mihrap duvarının yükseleceği mahalle yerleştirmiştir. Kaynaklarda temel atma tarihi 957 (1550) yılı diye belirtilmekle birlikte ay ve gün konusu tartışmalıdır. Tezkiretü’l-Bünyân’da eserlerinden bazılarına başlama ve bitirme tarihleri gösterilmiş olduğu hâlde Süleymaniye Camii için yalnız “Bir vakt-i şerif ve bir saat-i sa’d ü latîfde ol câmi-i münîfe temel uruldu ve kurbanlar kesilüp fukarâ ve sulehâya bî-nihaye in’âm ve ihsânla mübaşeret olundu.” denilmiştir. En kuvvetli rivayete nazaran 27 Cemâziyelevvel 957 Cuma günü (13 Haziran 1550) temel atma günü olarak kabul edilebilir.
Bu muazzam külliyenin açılış tarihi olarak genelde 964 (1557) tarihi verilse de ay ve gün konusunda yine ihtilaf vardır. Her ne kadar cami halkın ve sultanın gözünde, kurşun kaplamalar ve yaldızlı hilâl şeklindeki alemin ana kubbeye dikilmesiyle tamamlanmış olsa da cami çevresindeki diğer yapılar tamamlandıkça şerbetler dağıtılmış, bahşişler verilip kurbanlar kesilmiştir. Dolayısıyla aslında birden fazla açılış vardır. Kaynaklarda caminin ibadete açılış tarihi olarak 9 Şaban 964 (7 Haziran 1557) Pazartesi, 8 Şevvâl 964 (4 Ağustos 1557) Çarşamba ve 21 Zilhicce 964 (15 Ekim 1557) Cuma günlerine tesadüf edilir. İsmail Hami Danişmend, açılışın yaz başlarında olduğuna işaret eden bir rivayete dayanarak 7 Haziran 1557 tarihini kabul etmiştir.
“YÂ FETTÂH!” DEYİP AÇTIM
Mimar Sinan açılış gününü Tezkiretü’l-Bünyân’da şöyle anlatır:
“Miftâh-ı münîf-i bâb-ı şerîfi saadetle dest-i mübâreklerine verdim. Duâ eyleyüp el kavuşturup durdum. Saadetlü Padişah Odabaşı tarafına müteveccih olup ‘Feth-i bâb-ı camiye elyak ve ahrâ kim ola?’ dediklerinde o da ‘Padişahım, Mimar Ağa bendeniz bir pîr-i azîzdir, bu bâbda cümleden elyak ol emekdâr kulundur’ deyince Sultan Süleyman Han, ‘Bu bina eylediğin Beytullâhı sıdk u safâ ve duâ ile yine sen açmak evlâdır’ deyü duâ ve senâ ile miftâhı cân u dilden verince nice kez ‘Yâ Fettâh!’ deyip açtım.”
Süleymaniye Camii İstanbul’da yapılan ilk dört minareli camidir. Her minare avlunun bir köşesine inşa edilmiştir. Bu minarelerden iki tanesi, zeminden alem ucuna kadar 76 metre ve diğer iki tanesi de 56 metre yüksekliğindedir. 76 metrelik minarelerde üç şerefe varken, 56 metrelik minarelerde ikişer şerefe vardır. Toplam 10 adet şerefe, Kanuni Sultan Süleyman Han’ın Osmanlı Devleti’nin onuncu, dört minare ise İstanbul’un fethinden sonraki dördüncü padişah olduğunu bildirir.
Cami ve şadırvanın bulunduğu iç avlu, uzun kenarı 216 metre, kısa kenarı ise 144 metre olan geniş bir dış avlu ile çevrilmiştir. Dış avlunun 11, şadırvanın bulunduğu iç avlunun üç, caminin kapalı mekanının, bugün kullanılmayan Hünkâr ve Müezzin kapıları ile birlikte beş kapısı vardır. Mimar Sinan’ın türbesine giden merdivenli kapı ile birlikte toplam yirmi kapı olmaktadır.
CAMİNİN BAZI SIRLARI
Elektriğin keşfedilmediği devirlerde, caminin aynı anda beş bin kişinin namaz kılabildiği kapalı alanında gece aydınlatması, ince demir askılar üzerindeki yağ kandilleri ve mumlarla yapılırdı. Yüzlerce kandilden yükselen is, belirli bir hava akımıyla ana giriş kapısının üstünde yer alan ve “is odası” diye bilinen bir odada toplanmakta, böylece cami duvarları ve kubbelerin is nedeni ile kararması önlenmekteydi. İs odasının duvarlarında biriken bu isler zaman zaman kazınır, mürekkep yapılarak hattatlara verilirdi. Bu mürekkeple yazılan hatların rengi asırlarca bozulmadan kalmakta, ilk yazıldığı günkü canlılığını muhafaza etmektedir.
Yerden kilit taşına kadar 53 metre yüksekliğinde ve 27,40 m çapındaki devasa ana kubbe, bu denli geniş bir açıklığı örtmeye hizmet ederken kapalı alanda çıkan bütün sesleri toplayarak akustik konusunda bazı problemleri de beraberinde getireceğinden, diğer büyük camilerde olduğu gibi Süleymaniye’de de dahiyane bir uygulamaya başvurulmuştur. Ağız kısımları iç mekâna dönük olmak üzere daha kubbe örülürken kubbe çeperi içine belirli seviyelerde yerleştirilen 50 cm boyunda altmış dört adet küp sayesinde etkili bir ses düzeni sağlanmıştır. Ayrıca küplerin içi boş olduğundan kubbe çeperi hem sağlamlaşmakta hem de yük hafiflemektedir.
Caminin avizelerine yer yer içi boşaltılmış deve kuşu yumurtaları asılmıştır. Deve kuşu yumurtalarından etrafa yayılan, ancak insanlar tarafından algılanamayan bir koku, haşereleri özellikle de örümcekleri camiden uzak tutmakta, böylece temizlenmesi güç kubbeleri kirletmeleri önlenmektedir.
Cenabı Hak başta Kanunî Sultan Süleyman Han ve Mimar Sinan olmak üzere, 461 senedir ayakta olan bu mübarek mabedin yapılmasında ve asırlar boyunca tamir edilmesinde emeği geçenlerden razı olsun.