Ekranda, sinemada, tiyatro sahnede zevkle izlediğimiz, hem eğitmen, hem müzisyen hem seslendirme sanatçısı olan Taylan Erler ile bu uzun, maceralarla dolu yolculuğun nasıl başladığını konuştuk. En son Eltilerin Savaşı filminde yine bizi güldürmeyi başaran usta artist oyunculuğun kırılma noktalarını anlattı.

Yılların tecrübeli ismi Taylan Erler; oyunculuk, seslendirme, eğitmenlik, müzisyenlik ve daha bilmediğimiz birçok şey. Saymakta yorulduğumuz birçok yetenek ve işine aşık bir sanat adamısınız. Yola çıkarken hayalinizde müzisyenlik varmış. Peki oyunculuk hayatınıza nasıl dahil oldu?

Müzisyenlik hayatımda hep vardı. Oyunculuk 1995 yılında Can Gürzap ve Arsen Gürzap’ın Diyalog kursu vardı. Eskiden Pazar günleri gazetelerin eklerinde ilanlar olurdu. Halam da Can ve Arsen Gürzap’ın “Haber Spikeri” ilanını görüyor. Bana da “Gir bak, en azından düzenli bir işin olur.” dedi. Ben de “Peki” dedim. İki buçuk ayın sonunda bir sınav yapıldı. Herkesim kendi isteğine göre yola nasıl devam edeceğinin belirleneceği bir sınav. Hocalarımız Haluk Kurtoğlu, Ayda Aksel, Can Gürzap, Arsen Gürzap, Yalçın Boratap ve Lami Sesar. Sınan sonunda Haluk Hoca beni tiyatro bölümüne kaydetmiş. Ben de 2-3 gün sonra kendi sınıfıma (Haber spikeri) girdim. Arsen (Gürzap) geldi, artık benim sınıfımın değiştiğini söyledi. Beni tiyatro bölümüne almışlar. İlk şoku o zaman yedim. “Neden tiyatro bölümüne girdim ben?” diye sordum. “Senin o günkü sınavda mimiklerin, hareketlerin tiyatroya daha yatkın olduğunu gösterdi.” Haber spikeri olmak için gittim tiyatrocu olarak devam ettim. Akşam eve gelip halama anlattım “Oğlum, onlar biliyordur bu işi” dediler. Ondan sonra bir açıldım, Arap Atı gibi bu yolda koşmaya başladım. Kurs bitince Can Bey, beni Şehir Tiyatrosu’ndaki bir arkadaşına önerdi. Şehir Tiyatrolarından oynamaya başladım. İçimde ukde kalan tek şey, konservatuar okuyabilmekti. Olmadı, ben de hep provaları izledim, daha çok araştırdım kendimi geliştirdim. Şimdiki öğrencilerime hep söylüyorum “Ne olur oyun seyredin. Merdiven altı tiyatrolara gidin. Kötü ya da iyi hepsini seyredin ki, bunu siz ayırın.”

Küçük yaşta ailenizi kaybetmişsiniz. Çocukluğunuz nasıl geçti?

Annem, annem, anneannem ve üç kardeş biz (ben, Tayfun, Taner) aynı otobüsteydik. Üçümüz kurtulmuşuz otobüsten iki otobüs çarpışıyor. O zamanlar otobüsler 20 kişilikmiş. 40 kişinin öldüğünü düşünün, iz 3 kardeş kenarda oturup ağlıyormuşuz. Kader demek ki böyle istedi. Sonra üç kardeş de dağıldı. Beni halam yanına aldı. Aslında hala deyince, babamın kız kardeşi anlaşılıyor, ama annemin halasının kızıydı bana sahip çıkan. O zamanlar aile büyüğü akrabana hala deniliyormuş. Üst düzey memurlardı.

Tiyatro sahnesine çıktığınızda ilk ne hissettiniz? Hayatın sizi getirdiği yerden memnun muydunuz?

Bir asker rolünü vermişlerdi bana. Sadece bir repliğim vardı “Profesör Halder geldi efendim” onu içeride ezber yapıyordum (gülerek). Benim için o cümle çok önemliydi.

En son sizi gişede başarı bir sayı elde etmiş, Netflix’de en çok izlenenler arasında yer alan “Eltilerin Savaşı” filminde izledik. Gupse Özay’la nasıl bir araya geldiniz?

Önce menajerimle Gupse Özay bir araya geldi. Yapım şirketi de oradaki baba rolünü oynamamı istemiş. Böylelikle bir araya geldik. Kısa bir rolüm vardı, ama bu hiç önemli değil. Filmin içinde olmak, Gupse Özay’la çalışmak önemli olan. Çekerken de izlerken de çok güldük. Onur Bilgetay tam bir oyuncu yönetmeni, çok iyi bir iş çıkardı. Ben hep şunu söylerim “İnsan iyinin yanında iyi, kötünün yanında kötü olur” ortam güzel olunca her zaman iyi olursunuz.

​​​​​​​

Filmin içindeki karakterinizden bahseder misiniz?

Merve Dizdar’ın babasını oynuyordum. Kızımı istemeye geliyorlar, ben de maç seyrediyorum. Tam bir Karadenizli birine uygun galiba. Ben de sürekli maç seyrediyorum, damada ve ailesine karşı biraz mesafeliyim.

Neden bu filmi izlemeliyiz? Hangi insanların ve kimlerin dünyasını anlatıyor?

Aslında bu film Gupse’nin (Özay) başarısı. İnsanları kasmadan güldürüyor. Senaryoyu çok rahat yazmış, tam bir durum komedisi. Küçük hareketlerle güldürebiliyor. Her şeyden önce size keyif verecek. Hele şu zor günlerde, böyle eğlenceli bir filmle kendinize ayıracağınız 2 saate herkesin çok ihtiyacı var.

Sizi çoğunlukla güldüren, eğlendiren, mizah yönü ağır basan karakterlerin içinde izliyoruz. Bu roller sizi içine çekiyor olabilir mi?

Evet, içine çekiyoruz diyebiliriz, ama samimi bir baba rolünü oynamak isterdim. İçinde bir şeyler kalmış, filmin sonuna doğru sürprizle patlayan bir rol.

Televizyon için yeni bir proje hazırlığınız var mı?

Şuan bir şey yok. Doğru bir projenin içinde yer almak istiyorum. Güzel gidiyorsak merdiveni doğru çıkalım.

Nasıl bir teklif sizi heyecanlandırır?

Ben baba rolü oynamayı istiyorum. Bir karakterin hikayesine çalışmak, o karaktere bir şeyler katmak istiyorum. İyi bir oyuncu yönetmeniyle çalışmak istiyorum. Yönetmenin de oyunculuğu bilmesi lazım, çünkü oyuncunun o rolü çıkarması yönetmenin başarısıdır.

Yapılan işleri takip eder misiniz?

Televizyonla aram iyi değildir. Kendi projelerimi bile yeri gelir izleyemem. İnternette, Youtube da çok şey seyrederim.

Uzun zamandır karavan hayatında yaşayan birisisiniz. Sizin de tabirinizle “Bir kap içinde yaşamak” sizi yormuyor mu?

7 yıl oldu. Önceleri bir yıl yaşar eve geçerim diyordum. Bence ev eşyaların bekçisidir. Şu anda evde değiliz. Eşyalar evde sizi bekliyor. Akşam geliyorsunuz, oturduğunuz bir koltuk, yattığınız bir yatak. Kalabalık aileleri anlayabiliyorum, ama yalnız yaşayan biri için çok fazla bence. Tek yaşayan arkadaşlarım bana gelince mutlu oluyor. 12 m2, deniz önünde yaşıyorum. Ben gezen karavanlardan değilim. İlk 1 sene çok gezdim, birçok insan tanıdım. Karadeniz, Ege turu yaptım. Şuan duran karavancıyım.

Hep böyle mi olacak? Karavanda bir hayat?

Şuan için iyi gidiyor.

Sizin gözünüzde iyi müzik nedir?

İçten çalınan müzik… Para için yapan insanlar değil, gönlünüzden gelen müzik. Önce kendin eğlenmelisin, sonra seyirciler eğlenir, çünkü ben eğlenmezsem kimseyi eğlendiremem. Tiyatroda bir söz vardır “Dışarıda ne olursa olsun, sahneye çıktığın zaman her şeyi geride bırakmalısın.” Müzisyenlik için de bu böyle. Herkes profesyonel olamaz.

​​​​​​​

Peki, hayat sizin için nasıl gidiyor? Taylan Erler bugün mutlu mu?

Çok mutluyum. İki tane hayalim vardı; birisi karavan sahibi olmak, diğeri de küçük bir grup kurup insanlara keyifli vakit geçirtebilmekti. İkisi de oldu.

Bu hoş sohbet için teşekkür ederim. 2000’li yılların ilk çeyreğini geride bıraktık. Zaman su gibi akıp geçiyor. Her şeyin çok çabuk var olup hemen yok olduğu bu dünyada sizin hayat felsefeniz nedir?

Bir sistemin içinde yaşıyoruz. Buna biz yön veremeyiz. Biz vatandaşız. Neden? Biz bir şey bilmediğimiz için bize vatandaş denir. Sistemin içinde olsaydım size bambaşka şeyler söyleyebilirdim. Ben zaten grupların içinde yer almak istemem. Hayatımızı kendimize fanus yaptık. Bu da güvensizlikten kaynaklı. Çocuklar, genç kızlar istedikleri gibi sokakta dolaşamıyor, çocuklar oyun oynayamıyor. En önce bunun değişmesi, bu düzenin doğrulaşması lazım.