Değerli okurlarım, yazımın birinci bölümünde, ‘bu yüz yılda bu coğrafyada yaşananlar ortaçağ zihniyetiyle geri bırakılmış toplumların mukad

Değerli okurlarım, yazımın birinci bölümünde, ‘bu yüz yılda bu coğrafyada yaşananlar ortaçağ zihniyetiyle geri bırakılmış toplumların mukadderatıdır,’ şeklinde ifade kullanarak, akılcı bir eğitim uygulamasının terörü önlemede ne kadar önem taşıdığına işaret etmiştim. Bu nedenle şimdi de, görev yapamaz hale getirilmeye çalışılan ve içinde şerefle 43 yıl itibari hizmet verdiğim bu güzide kurum hakkında düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım..
Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkemizin olmazsa olmazı ve varlığımızın teminatıdır.
Malumunuz ülkemiz, ele geçirene muazzam imkanlar bahşeden bir bölgededir.
O nedenledir ki düşmanımız boldur. Böylesine önem arz eden coğrafyada ayakta kalabilmek ve düşmanın emellerine karşı koyabilmek için ulusumuzun çok kudretli bir Silahlı Güce sahip olması gerekmektedir!
Endişemiz, Türk askerinin şu an itibarıyla yasada belirlenen asli görevlerini yapıp yapamayacağıdır. . 1982 Anayasası, içten ve dıştan gelecek baskılara karşı vatanı koruma görevini Türk Silahlı Kuvvetlerine (TSK) vermiştir.
.. 2003 yılından itibaren askerin darbe yapacağı dile getirilerek uydurma iddianamelerle yıpratılması ve görev yapamaz hale getirilmesinin planlanmıştır. İddianamenin en dikkate değer ve endişe verici tarafı, askerle polis arasında ‘görev ve yetki devri’ konusunda yapılan hummalı çalışmalar olmuştur..
2013 yılından itibaren terör ülkemizi kan gölüne çevirince aşağıda arz edeceğim görev ve yetki değişim projesi rafa kaldırılmıştır. Bana göre bu değişimin iptali Türk ulusunun yararına olmuştur.
Darbe yapacağı şayiaları manşetlere taşınan Türk askerinin bu konunun neresinde olduğunu bilmek istersiniz. ‘Asker ve darbe’ ilişkisine açıklık getiren Sözcü Gazetesi yazarı sayın Saygı Öztürk’ün, “Çetin Doğan’ı, hükümet yetkilileri ve yanlı basının nasıl linç ettiğini hatırlayalım. Aniden gelişen olaylarda askerin olaylara müdahale etmesini darbe planı diye millete yutturdular” şeklinde başlayan yazısının tamamını lütfen aşağıdaki linkten okur musunuz? http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/saygi-ozturk/operasyon-bolgesinden-gelen-yurek-sizlatan-mektup-1155289/
Bu konuya bir nokta koymak gerekirse; küresel devin direktifinde bu güne kadar yapılagelen müdahalelerden önemli dersler çıkaran TSK’nin, 1980 müdahalesinden bu yana hiçbir darbe girişimine tevessül etmediğini belirtmek isterim.
Neden böyle iddialı söylemde bulunduğuma gelince, son on yıldır darbe girişiminde bulunacağı nedeniyle içeri tıkılan masum askerlerimiz suçsuz bulunarak beraat etmişlerdir!. Umarım yeterlidir bu gerekçe!!..
Şimdi, önemsediğim başka bir konu olan ve fakat yoğun terör sebebiyle şu sıralar yürürlüğe konamayan ‘görev ve yetki değişimi’ hususunu biraz açayım.
Hatırlarsanız bundan yaklaşık 12 yıl önce sınırlarımızın korunması konusunda 'Entegre Sınır Güvenlik Sistemi Projesi' çalışmalar yapılmıştı. Şimdi, Avrupa Birliği Reformları kapsamında 2012 yılından itibaren gerçekleşmesi düşünülen bu projenin altında yatan tehlikeleri anlamaya çalışalım!..
Proje, “Sınır güvenliğinin sağlanması askerin kontrolünden çıkarılarak, tamamı profesyonel 70 bin sınır polisinin korumasına verilecektir,” şeklinde deklare edilmiştir. Avrupa’nın projelendirdiği sinsi planda mealen,“Türkiye’yi bitirmek istiyorsanız, ilkenin en önemli Milli Güç Unsuru olan ‘askeri gücü’nü tarumar edeceksiniz!”şeklinde ibare kullanılmıştır.
Ülkeyi içten ve dıştan gelecek müdahalelere karşı korumakla görevli olan askerin Anayasada belirtilen görevlerini; teknik ve taktik becerisi, personel, silah, araç ve gereçleri hakkında eğitimi olmayan polis örgütüne devretmenin altında yatan tehlikeleri de masaya yatırmak gerekir.. Devam edecektir.