Canımız yanıyor. Çünkü kardeşlerimiz acı çekiyor. Bizler daha çok silah alınsın diye Nokıa kullanıyoruz, Vakko giyiyoruz, Coca Cola içiyoruz. Kendi ayağımıza bilerek ve isteyerek sıkıyoruz. İşin ürkütücü tarafı mı?

Kendi ürettiğimiz ürünlerimizi kullanmak yerine, ihtiyaç duyduğumuz bu ürünleri yaralar açarak alıyoruz. Nasıl mı? Çocukları annesiz ve babasız bırakarak. Sözde merhametimizden çok fazla parça bu algıyla alınıyor. Ağır yaralar bırakıyor. Oysa ki çocuklar savaşı, silahı, tankı öğrenmek için o kadar küçükler ki! Bir şeyler yapmamız gerekiyor ve biz hiçbir şey yapmıyoruz.

Canımız yanıyor. Ama biz Tik Tok için video çekiyoruz. Dışarda kopan kıyametten bihaber benliğimiz. Kolaya kaçmak değil midir? Bu kadar duyarsızlık ve umarsızlık can sıkıcı bir boyutta iken susup iki hikâye atıp, sözde acımızı paylaşıyoruz. Her şey olduğu gibi bu da sanal, bu da gösteriş! 

Derdimizin sadece fenomen olmak olduğu şu günlerde; doktor, avukat, polis gibi meslekleri nasıl hayatta tutacağız peki? Halbuki eğitimsizliğimiz bu denli dışa bağlı olmamızı besliyor. Bu eğitimsizlikte bizi savaşa, depreme, virüse karşı etkisiz bırakmadı mı? Çok soru soruyorum. Biliyorum! Ama bilmek istiyorum; neyimize güveniyoruz da aynı namlunun bize dönmesini bekliyoruz. Uyanalım istiyorum. Gözlerimizi kapatan bu illetten.

Uyanalım ki tüm dünyaya kurulan bu tuzağı, hiç değil ise biz etkisiz hale getirelim. Uyanalım ki en azından bizler: “Oku” emrini yerine getirip, artık sorumluluklarımızı bilelim. Derdimiz yarın ki konbinimiz değil, hangi kitabı okuyacağımız olsun. Mesela genel kültürümüzü güçlendirelim.

Kaçımız 45 derece Doğu Meridiyeni’nin Türkiye’den geçmediğini biliyor? Ben söyleyeyim hiçbirimiz. Ama mangalda kül bırakmıyoruz. Olur mu her şeyi en çok biz biliyoruz. Çok zekiyiz ya! Acı bir gerçeği yüzümüze vurayım o halde; Hiç kimsenin, hiçbir şey bildiği yok! Üstelik bilmediğinden de haberi yok!