1. Kendinizi sahnelerde, kamera önünde nasıl buldunuz mu?


- Ben 15 yaşında, okulda başladım. Terakki’de okurken, bir cümleyle bir tiyatro oyununa dahil oldum. Ondan sonra bütün bu anma törenleri, tiyatrolar, sahne üzerinde dans hariç yapılan bütün işleri okulda ben yaptım. Derledim, yazdım, oynadım, çalıştırdım... Oradan itibaren hep sahnelerle iç içeydim. Sonra İstanbul Üniversite’sinde Konservatuar okudum. Hala devam ediyorum. Bu süreç içinde devlet konservatuarında, özel tiyatrolarda oynadım. 15 yıldır da Oyun Atölyesi’nde oynuyorum.


- O zaman büyük bir tutkuydu oyunculuk...


- Başka bir şey yapabileceğimi hiç düşünmedim. Şimdiki dönemde aileler biraz daha çocuklarının neye meyilli ettiğine dikkat ediyorlar. Tabi pek başarılı oldukları söylenemez, çünkü eğitim sistemi öyle ilerlemiyor. Ama bizim dönemimizde neredeyse hiç yoktu. Onun için ben ne olacağımı bilmiyordum. Şimdi, mesela 7 -8 yaşındaki bir çocuğa ne olacağını sorsan, o sana Bilgisayara Mühendisi olacağım diyebiliyor. Halbuki bizde, futbolcu olacağım, basketçi olacağım... Televizyonda gördüğü, özendiği bit takım mesleklerden bahsediyordu. Ben de öyleydim. Çocukken futbolcu olacağım diyordum, ama 15 yaşında sahneyle tanışınca çok ilgimi çekti. Adrenalin ve topluluk önünde olma isteği beni cezp etti.


- Peki, şimdiki aklınızla 7 – 8 yaşlarında olsaydınız?


- Bu çok zor bir soru. Ben oyunculuğu çok seviyorum. Dünyanın en güzel mesleği, ama Türkiye’de yapılabilecek bir meslek değil.


- Ama seçenek çok var. Belki başka bir meslek seçeceksiniz?


- Bilmiyorum. Aslında şöyle; Türkiye’de yaşadığımızı düşünürsek, bütün bunları yaşadığımı düşünürsem, tüm hayatım boyunca oyunculuğun bana verdiğini, aldığını düşünürsem oyunculuğu tercih etmeyebilirdim. Ama sadece keyfi olarak bakarsak, oyunculuktan başka bir meslek yapmak istemem, çünkü en eğlendiğim yer hala sahne. Bu değişmedi. Roller Coasters kadar eğleniyorum.


- Tiyatro sahnesi gerçek bir aşktı sizin için.


- Evet, tiyatro aşk, çünkü acı veriyor (Gülerek). Kesin aşk.


- Peki diziler, kamera önü?


- Dizilere ben üniversite’de başladım. Çiçek taksi, böyle mi olacaktı, kuzenlerim... Öyle devam etti 2011’e kadar. Ondan sonra dizi sektörü garipledi. Çekim süreleri çok uzun olmaya başladı. Yaklaşık 16 saat sette kalmaya başladık ve yazılan karakterler niteliksizleşti. İster istemez niteliksizleşti, çünkü iki, üç kişi bir haftada 150 sayfa yazması –siz de yazarlıkla ilgileniyorsunuz- neredeyse imkansız. Tabi ki böyle olunca biraz elimi eteğimi çektim açıkçası. Şimdi gelen tekliflere hem rolü beğenirsem hem de süreler çok değilse giriyorum. Her gün çekimi olan bir karakteri tercih etmiyorum.


- Başrol olsa bile mi?


- Başrol olursa düşünürüm, çünkü sadece başrol para kazanıyor (Gülerek).


- Zamanımı başrole harcayabilirim diyorsunuz?


- Aynen, zamanımı başrole harcayabilirim. Maalesef, çünkü dizisiz para kazanmayı keşfettiğime göre artık dizinin iyi para vermesi gerekiyor oynamam için.


- O zamanlar ekranlar aşk değil sizin için.


- Değil, değil. O para kazanacağımız bir yer.


2) Daha çok oynadığınız diziler komedi...


- Öyle denk geldi son zamanlarda, çünkü biz testesteron diye bir oyun oynadık bundan 5 yıl önce, testesteron komediydi, arkasından tiyatroda da Dolu Düşün Boş Konuş, o da komedi oldu, sonra Kundakçı o da komedi... Böyle olunca insanların kafasında bir komedi şablonu oluştu. Ne görünüyorsa o isteniyor aslında. Komedi gittiği için hep komedi için çağırdılar.


- Bir komedi karakteri oluşturdunuz kendiniz için.


- Hayır. Bir çok oyuncu bir karakter oynarlar ve o karakterle başka karakteri oynarlar. Mesela, X bir komedyeni düşünün bu bir tane karakteri oynar aslında. Öbür dizide aynı karakter oynar, bir öbüründe de... Hep aynı karakter oynar, aynı karakterin varyasyonları yapılır. Hiç değiştirmez. Aynı rol, aynı rolün varyasyonları ben bu durumu pek sevmiyorum, bunun için her dizide farklı rol oynamaya çalışıyorum. Hiç birinin de birbirine benzemediğini düşünüyorum. Tabi, bunun handikabı, yapımcılar ve yönetmenler sadece gördüklerini satın aldıkları için ben hepsinde farklı bir şey yapınca bu sefer tam olarak ne gördüklerini bilmiyorlar.


- Dramaya gönül olarak daha ağırlıklısınız.


- Değil, çok önemsemiyorum. Komedinin kendi içinde eğlencesi var. komedi oynayınca çok eğleniyoruz diye bakmayalım meseleye, komedinin kendi matematiği çok eğlenceli diye bakalım. Dramanın da kendine göre bir eğlencesi var.


- Anlatırken de eğleniyorsunuz.


- Evet çok eğlenceli, bu oynama eğlencesi ama. Sonuçta oradaki duyguyu alıp, çok üzgün bir hale bürünebilirsiniz, ama bu eğlenmediğiniz anlamına gelmez.


3) Komedi oyunculuğuyla komedyenlik arasında fark var mıdır?


- Şimdi Türkiye’de şöyle bir sıkıntı var: Komedyen, comedian İngilizcesi. İngiltere’deki komedyenle bizdeki komedyen arasında fark var. İngiltere’de komedyen, her rolü oynayan adam demek; dramayı da, komediyi de... Bizde komedi kelimesinden kaynaklanan bir durumdan, komedyen olunca sadece komedi yapan kimse anlamına geliyor. Türkiye kıstasında komedyen miyim? Hayır, değilim. Ben bir oyuncuyum


- Olmak ister miydiniz?


- Zaten Türkiye’de böyle bir tanımlamaya sokacaksanız beni oraya koyarsınız (gülerek).


4) Kendi hayatınızla da komedinin bir ilişiği var diyebilir misiniz?


- Hayır, dram (gülerek). Benim hayatım dram.


5) Aynı zamanda seslendirme yapıyorsunuz.


- Şans eseri evet, öyle bir şey yapıyorum.


- Kendinizin geliştirdiği bir şey değil.


- Bu işle ilgili benim sorunum şu; herkes, hangi mesleği yaparsa yapsın, tanıdıkla işlerini yürütür. Tanıdığınız varsa – bunu olumsuz anlamda söylemiyorum. Bu bir beceri- veya gerekli yerlerde insanları tanıyıp işinizi yaptırma becerisine sahipseniz siz, daha çok ilerleyebilirsiniz. Bunu bir beceri olarak görüyorum. Benim böyle bir eksiğim var. Ben sadece çıkıp oynuyorum. Ben kimseyle iyi geçinmem, sevmediğim biriyle iş yapacağım diye herhangi bir alan vermem. Bu yüzden böyle yaşamıyorum. Seslendirmede de biri geldi, beni oyunda izleyip ‘Benim yazdığım reklamı seslendirmen mümkün mü?’ dedi. Ben dedim ki ‘Hiç yapmadım’ ama ‘Olur’. Sadece reklam seslendiriyorum. Sonrasında hala devam ediyorum. Ondan duyan başka biri çağırdı, sonrası silsile şeklinde devam etti.


6) Mesleğinizde kendi ilkeleriniz var.


- İlkenin adı: Eğlenmem gerekiyor.


- Eğleniyorsanız o zaman, bu sokakta simit de satarsınız?


- Şuan meslekle ilgili konuşuyoruz, oyunculukla ilgili. Sokakta sokak satmak çok zor bir iş. Zorunda kalırsanız yaparsınız.


7) Çeşitli dizilerde çeşitli yapımcılarla çalışma fırsatı bulmuşsunuz. Sizce bir oyuncuyu zorlayan faktör nedir?


- Bence yapımcıdır, sonra yönetmen. Yapımcı önce bir kadro kurar. Yönetmeni bulur, oyuncularla ilgili fikrini beyan eder ve konsepti yürütür. Yönetmenin kurduğu enerji bütün sete yansır. Sette arabadan indiniz, ilk karşınıza çıkan size aslında yönetmenin gergin bir insan mı, mutlu bir insan mı, bu sette keyifli mi çalışıyor, paralar gününde mi yatırılıyor, yapımcı sete nasıl yaklaşıyor... Bunların hepsini anında verir. Siz hemen anlarsınız. Zorluğu, orada kurulan enerjinin doğru kurulup kurulmaması.


- Bu aynı zamanda size bir tecrübe katmıştır...


- Evet.


8) Set saatlerinin zamansızlığı özel hayatınızı zorluyor mu?


- Ben çocuk sahibi bir insanım. Özel hayatımı etkilemiyor, çünkü bir dizi çekiyorsam, bunu kabul etmişsem bir şeyin altına imza atmışımdır. 10 -12 saat evde olmayabilirim. Bu evde bir huzursuzluk yaratmaz. Kızım başlarda sıkıntı yaratıyordu. Özellikle şehirdışı filmlerde. Tabi çok fazla git-gel olduğu için, o da çok küçük olduğu için özlüyordu, ama şimdilerde alıştı.


9) Tiyatro provaları nasıl geçiyor?


- Uzun ve yorucu...


- Setlerden daha mı uzun?


- Tabi, setlerden daha uzun. 35 prova yapıyoruz arka arkaya, günde 12 saati geçiyoruz. Bu çok keyifli. Tiyatroyu setlerden ayrı tutun. Setlerden daha uzun olabilir ama bu bir çalışma ortamı değildir. O tiyatronun bir parçası olmuşsunuzdur. Tiyatro benim evim gibi, ona çalışma olarak bakmıyorum.


10) En son Olanlar Oldu filminde sizi izlemiştik. Yeni bir film düşünüyor musunuz?


- Var bir şeyler ama belirsiz. Hep var, ama bir sürü handikap var onun içinde. Piyasanın durumundan dolayı bir sürü film ve dizi beklemede. Bizim işlerde ne olacağını sete çıkmadan değil de, hesabınızda parayı görmeden bilemezsiniz. Ben sete de çıktım, çektim, ama yayınlanmadı.


- Bunun bir önlemi alınmıyor mu?


- Yayınlanmıyorsa, siz sözleşme yapın istediğiniz kadar. Battım diyor adam, ne yapabilirsiniz.


- Böylelikle emeklerinizi de çöpe atıyorsunuz.


- Bu olay benim üniversite sonda başıma geldi. Şimdi hep bilindik yapımcıları tercih ediyorum.


11) Tiyatrolarda üç, dört ara vermek gibi bir şansınız var.


- Ona maalesef diyelim. Çünkü çok saçma. Türkiye’de tiyatro kış sezonu, okul gibi. Kış sezonu tiyatro var, yaz sezonu yok. Neden? Hiçbir açıklaması yok.


- Çoğu tiyatro oyuncusu bunu şans olarak görüyor. Dinlenebilmek için, karakterinizi, yüzünüzü tazelemek için...


- Onlara Allah kolaylık versin. Bende öyle işlemiyor. Ben tam ara veriyorum. Oynamıyorum bir yıl, iki yıl.


- Hiç böyle bir şey başınıza geldi mi?


- Tabi, Testesteron’dan sonra iki yıl oynamadım. Dolu Düşün Boş Konuş’tan sonra bir yıl daha oynamadım. Benim yönetmen arkadaşım var Muharrem, o çok istedi oynamamı. O çok istedi kıramadım.


12) Gerçek tiyatrocular dizilerde oynamaz diye bir söz vardır. Siz bu söze katılıyor musunuz?


- Katılmıyorum. Gerçek tiyatrocu kim? Böyle bir tanımlamayı yapamamayız bence. Devlet memurlarının dizilerde oynamaması gerekiyor teknik olarak, çünkü memur aynı zamanda oynayamaz. O zaman Şehir Tiyatro’larını, Devlet Tiyatro’larını bir kenara alıyoruz, çünkü memur sanatçı da olamaz. Özel Tiyatrolarda oynayan insanlar, eğer işini iyi yapıyorsa, severek yapıyorsa ve bunu yapacak kadar donanımlı bir oyuncuysa ister istemez dizilerde oynamak zorunda ya da kendine başka bir yol bulmak zorunda, çünkü para kazanması ve kirasını ödemesi gerekiyor. Tiyatro para kazanabileceğiniz bir yer değil. Tiyatro, kendinizi geliştirebileceğiniz bir yer.


- Maddi olarak bir gelir getirmiyor tiyatro.


- Maddi olarak getirisi var, ama komedi. Hayat dram ya işte, onun için dram.



13) Tiyatronun maddi olarak ihtiyaçları karşılamaması sektöre girenleri diziye ittiği söyleniyor. Tiyatro aşk, dizi heves oldu.


- Katılıyorum. Şöyle bir sıkıntı var dünya da (Tabi her ülke için geçerli değil, sadece bazı bölgeler), iki tip gösteri dünyası var: Sanata yönelik, bağımsız gişe kaygısı gütmeden hareket ediyor. Sinemayı da katabilirsiniz, tiyatroyu da katabilirsiniz, yazarlığı da katabilirsiniz... Bu devletler parasal olarak destek oluyorlar. İzlanda’da profesyonel olarak iki iş yapsaydınız. Zaten devlet size şu günün parasıyla iki bin beş yüz dolar gibi bir maaş bağlıyor size, hayatınız boyunca sanat yapabilmeniz için, ama Türkiye’de böyle bir şans olmadığı için dizi çekmek zorunda. Ama dizi sektörü bir kıyma öğütme makinesidir. Dizi sektöründe eğer siz, sadece tipinize ve oyunculuğunuza güvenerek girerseniz, şans eseri belki bir şey olabilirsiniz. Bu da bir elin parmağını geçmez. Yok olan çok daha fazla insan var. 


14) Türkiye sanatı çoğaltmıyor, öğütüyor o zaman.


- Sanat yapılamıyor, çünkü eğitim çok zayıf ve insanların okumaya bile zamanı yok. Siz donanımlı bir birey olmadan zaten, herhangi bir işin yaratım sürecine girmenizin imkanı yok. Önce sizin kendi enstrümanınızı tanımanız lazım, ondan sonra dünyada bununla ilgili neler yapıldığını bileceksiniz, psikoloji bileceksiniz, sosyoloji bileceksiniz, felsefe bileceksiniz... Bugün felsefeyi bilmeniz için 50 kitap okumanız lazım ki, ilk fikriniz oluşmaya başlasın. Zamanını olacak ki, etrafınızdaki dünyada bunun nasıl yankılandığını görebilesiniz. E, şimdi dizi setinde 16 saat geçirirseniz zaten bunun imkanı kalmıyor. Donanımlı olamazsınız, sonra da bir gün kıyma olursunuz. Kiloyla satılırsınız.


15) Oyun Atölye’sinde neler yapıyorsunuz?


- Ne yapalım oyun oynuyoruz işte (gülerek). Bir tane patronumuz var, Haluk Bilginer diye, ama daha çok rol arkadaşımız gibi davranıyor. Her şey okey. Çok eğleniyoruz.


16) Seyirciyle sahnede buluştuğunuzda, ilk anki heyecanı hissedebiliyor musunuz?


- Hayır. Bakın sigara içiyorum ben. İlk sigarayı, ilk kahveyi, ilk aşkı her şeyin ilki... onu bir daha hissedemezsiniz, çünkü insan bünye olarak alışır. Aradığınız şey başkalaşmaya başlıyor. İlkinde heyecan, birilerinin karşısında olma gibi şeyler varken, artık bundan sonra kurduğunuz matematiğin işlemesi, role alışınızı değiştirmek, yeni bir biçim katmak, yeni bir soluk vermek, her seferinde yeniden başlamayı geliştirmek, sürekli iyilik üzerine bir şey yapmakla meşgulsünüz.


17) Hiç oyun yönettiniz mi?


- Hayır, yönetmedim.


- Hedefleriniz arasında var mı?


- Çok güzel oyun bulursam yönetirim tabi.


- Kendi oyununuzu yazmak gibi bir fikriniz var mı?


- Yazmadım, ama sinema filmi yazdım.


- Yayınlandı mı?


- Hayır, satın almadılar (Gülerek). Zaten çok da koşturmadım.


18) Eğitmenlik türünde bir şeyler yaptınız mı?


- Şimdi yapıyorum. Pozitif Atölye’de oyunculuk üzerine bir eğitim veriyoruz. Bir tekniğim var, kendi kullandığım. O tekniği anlatıyorum.


- O tekniği biraz açabilir misiniz?


- Almanya konservatuarlarında ‘Gets Up’ diye bir teknik uygulanıyor. Kendini tanımak ve farkındalığını arttırmak üzerine. Ben konsantrasyonun her şey olduğunu düşünüyorum. özellikle yeni başlayanlar için, çünkü insanda iki tip iç ses vardır (birçok ses vardır da, ben basite indirgeyerek konuşuyorum): Bir olumlu anlamda konuşan, bir de olumsuz anlamda konuşan. Olumsuz iç ses çok gereklidir, ama mesela siz yerde yürürken utanmanızı sağlar, abuk sabuk şeyler yapmamanızı sağlar, sizi eleştirir. Hepimizin içinde bu vardır. Bu iç ses sahnede veya birilerine bir şey gösterirken, kamera karşısında da çok fazla konuşmaya başlıyor. Hele ilk baştaysanız. Ve sizin yapamayacağınız söyleyip konsantrasyonunuzu dağıtıyor. Farkındalık oluşturdukça, konsantrasyonunuzu arttırdıkça,  bir iç denetim oluşturdukça bu iç sesi doğru anlamda kullanabilirsiniz, olumlu anlamda kullanabilirsiniz. Önce buradan başlıyorum. İlk önce kendilerini tanımalarını, farkındalıklarını arttırmalarını, konsantrasyonlarını hat safhaya çekmelerini sağlıyorum. Arkasından yaratıcılıkla ilgili bir süreç var. egzersizlerle yaratıcılıklarını arttırmaya çalışıyorum. Sonra psikolojik egzersizler diyeyim, sonra genel tekniğe geçiyorum ve oyunculukla ilgili bir rolü nasıl ele alabileceklerini ve rolü ele aldıktan sonra ilk yapıyı nasıl kuracaklarını, arkasından bir başka kişi olabilmeyi nasıl becerebilecekleriyle ilgili uygulamalı eğitim veriyorum.

Editör: TE Bilisim