Biraz önce atölyenizdeydim ve çok özel eserlerle karşılaştım. Kupalar, fincanlar, duvar süsleri, tablolar… Anlatmaya kelimelerin yetemeyeceği özel bir sanat. Yeteneğinizi nasıl keşfettiniz?

Çocukluktan beri yaptığım bir şeymiş ama bunun farkında değilmişim. Okul Yılları, üniversite, sonra iş hayatı derken bir şeyler yapıyordum ama tasarım yapıyorum düşüncesi aklımda yoktu. Ruhumdan gelen şeyleri yapıyordum. Ta ki bir gün üniversite tatilinde annemin evine gittiğimde, orada çocuklukta yaptığım şeyleri çıkarıp bana gösterene kadar. Ben bayağı takı tasarımı yapmışım. Onlarla yeniden başladım. Hamilelik döneminde kariyer planlamasını kapatıp, tamamen sanata teslim oldum.

Kaç yıldır bu işi yapıyorsunuz?

Bir fill 20 yıldır çalışıyorum.


 

La Vie nasıl kuruldu?

Marmaris’te bir Acenta’nın bölge müdürlüğünü yapıyordum. O işlerini akışıyla hep kendimi bilgisayarda tasarımlara bakarken buluyordum. Öncesinde 10 yıllık bir süreçte ciddi tasarımlar yapmıştım ama sonra kariyer yapma kararı aldım. Orada çok mutsuz olmaya başladım. Artık beni tatmin etmiyordu. İşten gelince mutfakta seramik hamurlarından peri evleri yapıyordum. Bir anda ben çamurla tanıştım. Sezon bitimiyle birlikte sektörü bırakıp, kendi atölyemi kurdum.

La Vie kulağa çok hoş gelen özel bir isim? Bu ismi koymanızın özel bir anlamı var mı?

La Vie’nin anlamı hayat. Sadece hayat koysaydım atölyenin ismini sadece Türkler anlayacaktı, ama Marmaris’te bütün kültürler bir arada yaşıyoruz. Ben herkese hitap edecek bir isim koymak istedim. Ben hayata üreterek kökleriyle bağlı bir insanım. Hümanist bir yapım vardır. Ben bu atölyede yeni hayatlar çıkardığım için isminin hayat olmasını istedim.


 

Marmaris’te yaşıyorsunuz. Marmaris İstanbul’a göre daha küçük bir yer. Daha büyük bir şehre açılma isteğiniz var mı?

Hiç düşünmedim. Ben üniversiteye kadar Ankara'da yaşadım. Aslında Büyükşehir çocuğuyum. 18 yaşından itibaren hep Ege Bölgesi'ndeydim. Büyükşehir’de bana dünyanın en büyük imkanlarını da sunsalar hiç sıcak bakmıyorum. Ruhum gereği daha çok kendimi yaşayabileceğim bir bölgede olmak bana başka bir huzur veriyor. Her şey genişleyip büyümek, para kazanmak değil. Ben bu işi yaparken para odaklı yapmıyorum. Bu işi yaparken benim hayatıma giren insanlar çok önemli ve La Vie sayesinde çok güzel dostluklar kuruyorum, çok güzel insanlarla tanışıyorum.

Marmaris’te yaşamaya nasıl karar verdiniz?

Ben üniversitede Turizm İşletme okudum. İlk kez Marmaris'e üniversitedeyken geldim. Yaz dönemleri mutlaka otellerle anlaşıp çalışmaya geliyorduk. Marmaris’e geldikten sonra buraya aşık oldum. Hiç unutmadığım bir anım var; sahile gelip Marmaris Turunç bölgesine ilk baktığımda “Burası benim ruhuma çok iyi geliyor, benim böyle bir yerde yaşamam lazım” dediğimi hatırlıyorum. Sonra ben bunu dediğimi unuttum. Mezun oldum, İngiltere'ye gittim, çalışmaya başladım ama kader yine bir şekilde beni buraya çekti.

Sanata başladıktan sonra hayatınız nasıl değişti? Sanat sizi nasıl bir insan haline getirdi?

Benim hayatımın dönüm noktaları vardır. Sanatla olan tanışmamın dönüm noktası da kızımın doğumuyla birlikte başladı. Onunla birlikte sanatla yolumu birleştirdim, çünkü hem ona hem kendime ayırdığım bir zaman oldu. Benim en büyük şaheserim kızımdır. Bana soran herkese bunu söylüyorum. Sanatla birlikte daha çok pozitif bakmaya başladım, hayatımdaki negatif insanları çıkarttım. Yapı gereği hayatımda en çok şükrettiğim şey annemin Dna’sı... Tüm yeteneklerini bana çok güzel aktarmış. Ben insanlara dokunmayı insanlara yetebilmeyi çok seviyorum. Ben büyüdükçe bu duygular içimde daha çok büyüdü.

Çamur at izi kalsın diye bir söz vardır. Siz çamurla iz bırakan şaheserler ortaya çıkartıyorsunuz. Bu nasıl hissettiriyor?

Ben sosyal medyada hep olduğum gibi paylaşımlar yaparım. Genelde hep benim çamurla uğraşırken ki halimi görürler. Ben de altına şöyle yazarım “kimseye çamur atmam sadece kendimi çamurluyorum. Kirlenmek güzeldir ama kendi adıma…” Başkasına çamur atmıyorum (gülerek)

Çamurla oynamak size nasıl hissettiriyor?

Omo markasının bir reklamı vardı. Orada “Kirlenmek Güzeldir” diyor. Ben bu cümleyi çok kullanıyorum. Başka tasarımlar yaparken bile kaçıp çamurla oynadığım oluyor. Çamurla bir şeyler üretirken eğer gerçekten o anın içine girebilirseniz orada ruhunuzu akıtıyorsunuz, hayatla bağınız kopuyor. Kimse o an sizinle konuşsun, size dokunsun istemiyorsunuz. Bana yıllardır hep “çılgın kadın, enerjisi yüksek kadın” derler Benim böyle olmamın sebebi, çamur çünkü sadece kendimi yaşıyorum, enerjimi yükseltiyorum ve bunu da insanlara aktarabiliyorum. Böylelikle Kelebek Etkisi oluşturabiliyorum.

Atölyenizde sadece sizi anlatan, size özgün eserler gördüm. Sizi diğer seramikçilerden ayıran özellik nedir?

Benim anlatmak istediğim, kendimi göstermek istediğim, yıllardır çabaladığım ama doğru ifade edemediğimi düşündüğüm şey; kadının gücü… Ben eserlerimin çoğunda hep boyutlu kadın çalışıyorum ve hayatın her aşamasında o kadının suratını, ruhunu ortaya koyuyorum Ben standart tabularla düşünen bir insan değilim. Kadın hakları, Kadınının dünyası, kadının güçlü olması gibi birçok şey de o kadar çok tabularımız oluşmuş ki ben hep sanatımda onu ön plana çıkartmaya çalışıyorum.


Neden özellikle kadın?

Çünkü benim büyüdüğüm toplumda, o kültürün içinde kadın hep ötelenen bir canlıydı. Ben hep bunun savaşını verdim. Türkiye'de kadın olmak çok zor. Bizim ülke statüyü çok seviyor. Eğer gerçekten yüksek bir konumdaysan seni bir yere koyuyor, ama işine geldiği kadar koyuyor. Diğer türlü sana durman gereken yeri gösteren birçok hadsiz insan oluyor. Beni tanıyan arkadaşlarım bana sen ailenin zeynasısın derdi. Çünkü baba tarafında ilk Üniversite okuyan kız çocuğu benim. Ben onlar için yapmaması gereken her şeyi yapan bir kız çocuğuydum. İlk başta mesleğimle ilgili hayatımla ilgili çok ciddi yargılar konuşulurken, bir şeyleri başardığım görülünce “A sizde Tülay ablanız gibi olun. Bak o nasıl başardı” diye konuşulmaya başlandı. Ben hala bu savaşı veriyorum.


 

Yaratıcılığınızın temelinde ilham aldığınız insanlar veya objeler var mı?

Doğadan çok ilham alırım. O yüzden kızımın adını “Doğa” koydum.

Türkiye’de seramiği doğru yapan birilerini bulmak çok zor… Türkiye’de seramik sanatçısı olmak zor mu?

Kendimi sadece seramik sanatçısı olarak adlandırırsam yanlış olur. Ben tasarımın her türlüsünü yapıyorum. Türkiye’de sanata verilen değerin herkes farkında olduğu için sanatçı olmak zaten çok zor. Seramik tarafından bakarsak şuan Türkiye'de inanılmaz fazla seramik yapan insanlar var Bunu çok iyi yapan insanlar da var, çamuru açıp iki kıvırdıktan sonra ben seramik yaptım diyen insanlar da var. Ben bunları yargılamıyorum, çünkü o da onun dünyası.

Seramik dışında ne tür şeyler üretiyorsunuz?

Epoksi tasarımlar yapıyorum. Türkiye'de reçine olarak geçiyor ama ben bu isimden pek hoşlanmıyorum çünkü reçine deyince sanayi malzemesi gibi de algılanıyor. Epoksi de son birkaç yıldır Türkiye’de popüler olmaya başladı. Sıvı bir malzeme ama kuruduğunda camsı bir yüzey oluşturuyor. Eğer tekniğini biliyorsanız her şeyi yapabilirsiniz. Ben seramik fincanlarımla birlikte özel sunumluklar yapıyorum. Seramiği başka objelerle birleştirmeyi seviyorum Bana göre tasarımda imkansız diye bir şey yok. Kafamda şekillendirdiğim her şeye hayat vermeye çalışıyorum. Bu arada çılgın bir örgücüyüm. Atölyeden çıktıktan sonra akşam keyfi yaparken bir yandan da deli gibi örgü tasarımlar yapıyorum.

Bundan sonraki hedefiniz nedir?

Bir hayalim var. La Vie’yi kurdum ve biz bu süreçte birlikte büyümeye başladık. Kendi kendime kurduğum bu küçük atölye daha da büyümeye başladı. Çok güzel bir ekiple büyük bir atölye kuruyoruz. La Vie’yi ben doğurdum, şimdi ergenliğinde hep beraber büyütme kararı aldık ve şuan bunun çalışmaları içindeyiz.

Ürünleriniz sizi anlatır mı?

Evet, tüm ürünlerim beni anlatır, çünkü yaparken ruhumu katıyorum. Zaten La Vie’nin sloganı da “Aşkla Yapılan Tasarımlar”. Hissederek yapmadığım hiçbir şey hayat bulamıyor. Aslında sanatın özü de ruhumuzu yansıtmaktır.