Ruh karanlığı şu dünyada ki en ürkütücü şeydir, bedeninizi bir şekilde temizlersiniz ama ruh bambaşka bir şey, ruhuna kara çalan bireye beyni yük olur. Öyle ki uyuşturmak için kullandığı maddelerin ölüme götüreceğini bile bile vazgeçmez tüketmekten. Bir zamanlar sadece televizyonda gördüğümüz o zehrin hayatımıza bu kadar girmiş olması korkutmuyor değil! 

Dizilerde ve filmlerde gördüğümüz bu tehlike bir zamanlar sadece zenginlerin ölüm oyunuydu. Artık komşumuzun çocuğu tüketirken duyuyoruz. 

Bakkaldan alınan şekerden farksız hale gelmesinin sorumlusu; cezaların caydırıcı olmaması mı? Zenginlerin rant sağlamaktan vazgeçmemesi mi? Yoksa kolaya kaçıp görmezden gelinmesi mi? Bilinmez. Bilinen o ki ateşle oynuyoruz. Tüm insanlığı yakacak bir ateş. 

Bir insanın beynini uyuşturmaya bu kadar meyilli olmasını anlayan var mı? Beyin kadar mükemmel bir nimete sahipken, bundan vazgeçmek. Bir başkasının yönlendirmesine izin vermek. Kabul edilir bir durum değildir. 

Yaşam kalitesini bu denli aşağıya çeken bir madde ve o maddeye erişimin kolaylığı berbat bir durum olmaktan ileriye gitmiyor. Her üç evden ikisine sıçrayan bu zehir normal karşılanmaya da başlandı. İşin bir başka görüntüsünde de ailelerin, bırakır umudu ile evlendirip aynı ateş ile bir aileyi daha yakması! Bencilliğin şiddetine bakar mısınız? ‘-Ben beceremedim. -Evlat yetiştiremedim. -Ben yandım, sende yan! ’ Demek değil midir?

Empati kurularak verilmeli her karar. Yaptığınız davranış size yapıldığında ne hissedersiniz? Buna biraz olsun bakılmalı! Aksi takdirde bu bencillik, bir hortum gibi her birimizden bir parça alarak, dağıta dağıta sürüp gidecek. Olanda geleceğin kahramanları, gençlere olacak. Atatürk’ün vatanı emanet ettiği gençlere! Hani şu, akıllı telefonunun aklına hükmettiği gençlere…