Havaların anormal ısınması yanında bu yıl, zaten gergin olan Türk – Amerikan ilişkileri, malumları nerede ise kopma noktasına geldi.  1952’den

Havaların anormal ısınması yanında bu yıl, zaten gergin olan Türk – Amerikan ilişkileri, malumları nerede ise kopma noktasına geldi. 

1952’den beri üyesi olduğumuz NATO ile bir çok konuda ortaya çıkan anlaşmazlıkların, şimdiye kadar karşılıklı anlayış çerçevesinde alınan tedbirlerle, tamamen ortadan kaldırılmasa da, etkilerinin sınırlandırılabildiği malumlarıdır. Bilindiği gibi İkinci Dünya Harbi’nin hemen ardından Avrupa’da acil ihtiyaç olarak ortaya çıkan NATO’da, milletlerarası değişim ve gelişmeler çerçevesinde, NATO ile diğer üye ülkeler arasındaki inişler ve çıkışların, gerginlikler ve krizlerin doğduğu ve gelecekte de doğacağı apaçık ortadadır. 

Bu güne nasıl geldik, kısaca geçmişe bir göz atalım. 

İkinci Dünya Harbi sonunda, dünya dengelerinin temel aktörleri olarak sayılan; Almanya ile İtalya ve Japonya yenilmişler, İngiltere ve Fransa galip gelseler de harbin sonunda yenilmişten beter hale gelmişler ve ABD ve Rusya da harbin galibi olarak ayakta kalmışlardı. 

Ayakta kalanlardan ABD başlangıçta kendi kıtasına çekilince artık Rusya’nın önünde; ne Avrupa’da, ne Ortadoğu’da ve ne de Uzakdoğu’da hiçbir engel kalmamıştı. Yüzyıllardır bugünü bekleyen Rusya’nın önüne, tarihinin en büyük fırsatı çıkmıştı. 

Şimdi Sovyet Rusya’nın gözü; batıda Atlas Okyanusu’na doğru Avrupa’da, Ortadoğu’da da Boğazlar ve Kafkaslar üzerinden sıcak denizlerde, Uzakdoğu’da ise bakir ve devasa kaynaklarda idi. 

1945 yılında Harp sona erdiğinde Sovyet Rusya; Doğu Avrupa’da sınırlarını genişlettiği gibi Polonya, Çekoslovakya, Macaristan ile Almanya’nın doğusu, Romanya ve Bulgaristan’ı işgal etmiş ve bu ülkeleri, zorla kabul ettirdiği uydu komünist devletler yolu ile kontrolüne almıştı. Yugoslavya ve Arnavutluk’ta komünistler yönetimi ele geçirmişler, Yunanistan’da da iç savaş devam etmekteydi. 

Ve ayrıca Sovyet Rusya; 250 yıllık hedefi İstanbul ve Boğazlarla ilgili taleplerine Kars ve Ardahan’ı da ilave etmiş, Tebriz’de bir komünist ayaklanma sonucu Muhtar Azerbaycan Cumhuriyetini ve Tebriz’in hemen güneyinde de Mahabat Kürt Cumhuriyetinin kuruvermişti.  

Sovyet Rusya’nın bu önlenemez yayılmasına karşı Avrupa’nın bir savunma sistemine acilen ihtiyacı vardı. Bu çerçevede bir araya gelen İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg arasında 17 Mart 1948’de Batı Avrupa Birliği oluşturulmuştu ama Birliğin, Sovyet Rusya’yı durduracak gücü yoktu.  

O günlerde ortaya çıkan Berlin krizi için tekrar Avrupa’ya dönen ABD’nin öncülüğünde; İtalya, Portekiz, Danimarka, Norveç, İzlanda, Kanada ve yeni kurulan Batı Avrupa Birliği ile NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) kuruldu. Böylece ABD Avrupa’nın güvenliğine önemli bir katkı yapmış oldu. Daha sonra da Sovyet Rusya’nın ağır baskılarına maruz kalan Türkiye ve Yunanistan da 18 Şubat 1952’de NATO üyesi oldular. 

1960’a kadar herhangi bir anlaşmazlığın çıkmadığı Türk-Amerikan ilişkilerinde özellikle 1960’lardan sonra da sık sık yaşanan gerginlikler, anlaşmazlıklar NATO içinde halledilebiliyordu. Tabir caiz ise kol kırılıyor, yen içinde kalıyordu. Örneğin 1964 yılında Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinin ABD Başkanı Johnson’un kaba bir mektubu ile önlenmesi ve 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı silah ambargo kararı, daha birçok anlaşmazlık arasında Türk-Amerikan ilişkilerinin en olumsuz iki tipik örneğidir. 1990’lara kadar iki kutuplu dünyada Batı Bloku ile Sovyet Bloku arasında tesis edilen dehşet dengesi, her iki blokta da bu tür gerginlikler ve anlaşmazlıklar için adeta sihirli bir iksir gibiydi. 

1990’ların başında Sovyet Rusya’nın dağılması ile soğuk savaş döneminin yerini alan ve büyük çaplı savaş olasılığının azaldığı tek kutuplu yeni dünya düzeninde NATO, kabul ettiği yeni bir konsept ile politik yönü öne çıkan bir ittifak haline dönüşmeye başladı. 

NATO’nun görevlerinde önceliklerde; barışı destekleme, kriz yönetimi, istikrar harekatı, insani yardım gibi konular öne çıktı. 

Avrupa ülkelerinin tamamına yakını (Sovyet Blok’unun eski üyeleri dahil) NATO üyesi oluverdi. Ayrıca değişik organizasyonlarla yeni bir çok ülke ile işbirliği ve ortaklıklar tesis edildi. Halen üye, ortak ve işbirliği statüsünde NATO, 67 ülkeyi kapsar duruma gelmiş oldu. 

Artık bu düzenlemelerle soğuk savaş döneminin NATO örgütü bugün, ABD’nin dünya hakimiyeti hedefini destekleyen bir örgüt haline gelmiş bulunmaktadır. 

Bu nedenle soğuk savaş döneminin NATO üyeleri arasındaki dayanışma fikir ve eylemleri de törpülenmeye, hatta Avrupalıların ancak ABD ile ayakta kalabilecekleri kanaatleri de aşınmaya başlamıştır. 

NATO patronluğundan dünya hakimiyetine giden yolda, NATO içinde anlaşmazlıklar hatta ABD karşıtlığı gittikçe artmaktadır. 

ABD’nin tutarsızlıkları bugün Türkiye’ye bir ekonomik savaş görüntüsüne bürünmüş gibidir. Ayrıca Suriye’de ve Akdeniz’de ABD; NATO’daki stratejik ortağı Türkiye’nin taleplerinin açıkça karşısında, PKK ve FETÖ’nün de hamisi rolündedir. Hele F-35’ler konusunda ABD’nin tavrına kılıf bulmanın imkansızlığı da ortadadır. 

Değerli okurlarım, 

Zaman tünelinde şöyle bir gezinti bile bize, dehşet dengesinin temininde ve Sovyet Rusya’nın dağılmasında NATO üyelerinin etki ve katkılarının inkar edilemeyeceğini ortaya koymaktadır. O dönemde NATO karşısında dünyanın diğer yarısını farz ve kabul edersek, ABD’nin dünya hakimiyeti yolunda, bütün dünyanın karşısında olacağı unutulmamalıdır.