Geçen hafta Başbakan işadamları ile birlikte İran’ı ziyaret etti, ardından da Yunanistan Başbakanını İzmir’de ağırladı. Her iki ziyaretin teme

Geçen hafta Başbakan işadamları ile birlikte İran’ı ziyaret etti, ardından da Yunanistan Başbakanını İzmir’de ağırladı. Her iki ziyaretin temel amacının ekonomi yanında bölge sorunları konusunda ortak noktalar bulmak ve bunları geliştirmek olduğuna şüphe yok. Suriye’de kısmi de olsa ateşkesin ardından doğu ve batı komşularımıza dönük, ilişkileri müsbet yönde geliştirme atakları, mevcut engeller nedeni ile şimdiye kadar hep ihmal edilegelmişti.
Yunanistan’ın Türkleri bu coğrafyadan atıp Helen İmparatorluğu’nu kurma safsatasına, bu sütunda zaman zaman temas etmiştik. 1830’da bağımsızlığını Osmanlı’dan kazanan, 100 yıl öncesine kadar hep Osmanlı aleyhine büyüyen Yunanistan’la aramızdaki sorunların hepsi malumları Kıbrıs meselesine bağlanarak rafa kaldırılmıştı. Şimdi taraflar sorunlara gözlerini kapatmış gibi davranmaktalar.
İran da bilindiği gibi Suriye’den sonra en uzun sınırımız (529 km), Türkiye’nin iki katından fazla (1,6 milyon km2) toprağı ve 65 milyon nüfusu olan büyük ve 500 yıllık eski bir komşumuzdur. Dünyanın bilinen petrol ve doğalgaz kaynaklarının %10’una sahiptir. Kasr-ı Şirin Antlaşması ile (1639) belirlenen sınırlarımız aynen muhafaza edilmektedir. Birinci Cihan Savaşı’ndaki gelgitler hariç Türkiye ve İran arasında savaş da olmamıştır. Bilindiği gibi bölgemizde nükleer güce sahip İsrail’den sonra İran da, nükleer güce ulaşmada önemli çabalar içindedir.
Türkiye ile İran arasında 4-5 asır önce savaşlara neden olan Sünni-Şii çekişmesi günümüzde de devam etmektedir. Aslında bu dini çekişmenin arkasındaki esas rekabet, “bölgesel güç” olma arzusudur. Osmanlı döneminden beri zaman zaman açık, zaman zaman da gizli olarak sürdürülen bu arzu; İran’ın nükleer güce ulaşma çabaları ile İran’ı avantajlı bir duruma getirmiş gibidir. İran’ın nükleer güce sahip olması halinde; eğitim, sanayi, coğrafya ve diğer alanlarda üstün olan Türkiye karşısında İran’ın çok önemli bir avantaj yakalayarak mevcut dengeleri tamamen değiştireceği ortadadır.
Ancak İran’ın bölgesel güç mücadelesinde önemli bir engel; ABD’nin İsrail dışında Ortadoğu’da diğer ülkelerin nükleer güce ulaşma gayretlerini engelleme kararlılığıdır. ABD’nin bu kararlılığı tabii ki Türkiye için de geçerlidir.
Irak’tan sonra şimdi Suriye’de iç savaşta; ABD, Rusya ve İran dahil bütün bölge ülkeleri ile NATO ve AB; içiçe, karşı karşıya, çıkarları peşindedirler. Türkiye ve İran’da halen son derece karmaşık ve çapraşık ilişki ve menfaatlerin çarpıştığı Ortadoğu’nun tam göbeğinde gizli gizli yürütülen bölgesel güç mücadelesi içindedirler. Bu ortamda gerçekleşen Başbakanımızın son İran ziyareti sanki sihirli bir formüle benziyor.
Bölge sorunlarının bölge aktörleri tarafından çözülmesi yönünde güçlü bir irade sergilemek.
Geniş anlamda Türkiye ve İran’ın; bölgesel güç rekabetini bir tarafa bırakarak birlikte hareket etmek şeklinde özetlenebilecek bu formül üzerinde acaba anlaşılabilecek mi?
Anlaşıldığını varsayalım, uygulanabilecek mi?
Bekleyip göreceğiz.
Değerli okurlarım,
8 Mart “Kadınlar Günü” münasebeti ile değerli dostum Rahmi Erenler’in benim de duygularımı yansıtan mısralarını beğenilerinize sunuyorum.
KADINLAR GÜNÜ
Kadın toprak gibidir, anadır ve uludur.
Bakarsan menekşe gül, hem de sevgilin olur.
Güneş ışığı gibi, ay gibi, mehtap gibi.
Hem ısıtır hem besler, su gibi toprak gibi.
***
Yılda bir anılacak bir nesne değil kadın
365 günde bir gün mü hatırlanır?
Nasıl hakkı ödenir doğurup yaşatanın?
Sevgi ve fedakarlık timsalidir her kadın.
Rahmi Erenler