Başarılı avukat ZEYNEP YARGIÇ ile bir araya geldik. Evliliklerin son bulma sebeplerinden, boşanma davaları süreçlerinden, boşanma durumunda kadınların haklarından ve daha birçok konudan bahsettiğimiz röportajımız bugün sizlerle…



Merhaba Zeynep Hanım. Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

1980 İstanbul doğumluyum. İstanbul Yeditepe Üniversitesi 2004 yılı Hukuk Fakültesi mezunuyum, 2005 yılında avukatlık stajımı tamamlamakla, 2006 yılında mesleğe başladım. 2006 yılından bu yana İstanbul Bakırköy’de Kurulu bulunan kendi ofisimde avukatlık mesleğimi severek icra etmekteyim. Avukatlık mesleğimin yanı sıra Adalet Bakanlığına kayıtlı arabulucuyum ve yine İstanbul Adliyesinde uzlaştırmacı görevindeyim. Aynı zamanda yüksek lisans eğitimim ve seminer çalışmalarım uzmanlık alanım olan aile hukuku üzerine devam etmektedir. Ofisimizde çeşitli davalarımızın yanı sıra, ağırlıklı olarak kendimin de uzmanlık alanım olan aile hukuku davaları mevcuttur. Daha çok boşanma davaları, velayet davaları, mal paylaşımları, tanıma ve tenfiz davaları, tazminat davaları, gibi davalarımız ağırlıktadır. Ofisimizde ayrıca kadın hakları ve çocuk haklarına yönelik olarak da çalışmalarımız bulunmaktadır. Avukatlık her an bir şey öğrendiğiniz ve kendinizi geliştirdiğiniz, dinamik bir meslek, her an her şeyle karşılaşabiliyorsunuz. Her ne kadar gerçekten zorlukları olan bir meslek olmasına rağmen işimi severek yapıyorum.

Boşanma davalarından bahsedelim istiyorum. Bu iş nasıl ilerliyor?

Boşanma davaları son dönemlerde en çok açılan davalardan. Eşler artık aralarındaki geçimsizlikleri kendileri çözmek yerine yargının çözmesini istiyorlar. Eşlerin birbirlerine tahammülsüzlükleri, ekonomik problemler, hayat zorlukları boşanmaların daha çok artmasına sebebiyet vermiştir. Anlaşmalı ve çekişmeli olarak ikiye ayrılan bu davalarda, genel sebep şiddetli geçimsizlik olarak gösterilse de altında yatan nedenler tabi ki çok başka, ekonomik problemler, tarafların aile kuramaması, başka kültürlerden olması, daha çok aile baskısı, aile ve evlilik hayatına ayak uyduramama, aldatma, cinsel problemler başlıca sebepler.
Çekişmeli boşanma davalarında davanın dayandığı sebebi ispatlamakla yükümlüsünüz, mahkemeye neden boşanmak istediğini ve bu evliliğin neden yürümediğini kanıtlama mecburiyetin desiniz, bu tip davalar genellikle uzun sürdüğünden ve meşakkatli olduğundan tarafları çok yoran davalardır. Evlenmek kolay ama boşanmak gerçekten zor. Bu davalar sadece tarafları değil tarafların ailelerini de içine alan bir süreç. Boşanma da evlenmede olduğu gibi herkesi kapsıyor. Gererek boşanmanın sonuçları gerekse de dava süreci herkesi derinden etkiliyor, herkesin hayatı bu dava ile değişiyor. Bu süreçte boşanacak kişilerin uzman bir avukat yardımının yanı sıra  profesyonel bir psikolojik destek de yardım almalarını öneririm.



Anlaşmalı bir boşanma olmazsa ne oluyor peki?

Anlaşmalı boşanmada tarafların boşanmanın yanı sıra diğer tüm konularda da anlaşmış olmaları gerekmekte, diğer konular çocukların velayeti, tarafların ödenecek tazminat, nafaka vs. maddi hususlar, mal paylaşımları, gibi hususlarda da anlaşmış olmaları gerekmekte, bu halde, mahkemeye ''biz boşanma konusunda mutabıkız, diğer tüm konularda da aramızda anlaştık'' demeleri gerekmekte, ancak eşler aralarında örneğin çocuğun kimde kalacağı, ortak sahip olunan mal varlığının, ev, arabanın yahut birlikte biriktirilen paranın nasıl paylaşılacağı konusunda anlaşmaya varamamışlarsa bu takdirde hakimden yardım isteyecekler ve çekişmeli boşanma davalarını açacaklardır. Anlaşamazlarsa anlaşmalı boşanma mümkün değildir, bu durumda çekişmeli boşanması açılmak zorundadır. Bu da yaklaşık en az bir yıllık bir sürece yayılmaktadır.

Boşanmalarda çocuğun velayeti neye göre anne ya da babaya veriliyor?

Boşanmalarda taraflar arasında en büyük sıkıntı yaratan konu çocukların velayetidir. Çocukların velayeti kararı hakim tarafından çocuğun menfaati doğrultusunda verilir. Çocuğun menfaati neyi gerektiriyorsa o yapılır. Eğer çocuğun yaşı küçükse anneye muhtaçtır, süt çocuğu olması, henüz kendi ihtiyaçlarını kendisinin karşılayamaması hallerinde çocuğun yeri annesinin yanıdır. Babanın da üzerine düşen görev çocuğa maddi katkı sağlamaktır. Ancak annenin çocuğuna bakamama problemi mevcutsa örneğin çocuğa bakmaya engel bir hastalığı varsa bu durumda mahkeme yine çocuğun yararını gözeterek çocuğu babaya verecektir. Ancak bu durumların yine kanıtlanması gerekmektedir.

Bir boşanma davasında bir tarafın aldatması söz konusu ise, diğer tarafın hakları neler oluyor?

Eşlerin evlilik birliğinde birbirlerine sadakat yükümlülükleri mevcuttur. Aldatma bir evlilikte sadakat yükümlülüğünün ihlali demektir ve eğer bir davada aldatma iddiası varsa bunu iddia eden tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Boşanma davalarının en karşılaşılan sebeplerinden biri de aldatmadır. Aldatıldığını iddia eden kişi bunu davada kanıtlarsa diğer taraftan tazminat alabilecektir, ancak aldatmanın kanıtlanması kolay olmamaktadır. Mahkeme dosyasına sunulacak delillerin aldatıldığını tam olarak kanıtlaması gerekmektedir, ayrıca aldatılan taraf aldatıldığı öğrendiği tarafa altı ay içinde aldatmaya dayalı boşanma davası açması gerekmektedir, zira aksi takdirde affetmiş sayılacaktır. Ancak uygulamada taraflar aldatma konusunda ellerinde kesin delil olmadığından aldatmaya dayalı olarak değil, şiddetli geçimsizlik dayanarak yapılarak davalarını açmaktadırlar.



 Boşanmalarda kadınlarımızın hakları nelerdir?

Boşanma davalarında 2002 yılında yapılan düzenleme ile kadınlara yönelik bir takım hak ve kolaylıklar getirilmiştir. Buna göre 2002 yılından önceki evliliklerde herkesin malı kendi üzerinde iken 2002 yılı sonrasındaki düzenlemede malın tapusu kime ait olursa olsun mal paylaşımlarında edinilen mallarda yarı yarıya hakki getirilmiştir. Bununla beraber boşanma davasında kadının maddi manevi tazminat nafaka hakları da mevcuttur. Kadınlarımız boşanma davası açmadan evvel yasal haklarını bilmeli ona göre davalarını açmalıdırlar, Zira birçok kadınımız haklarını bilmediğinden davalarını açmaya çekinmekte, eşinin kendisine bir şey vermeyeceğini sanarak zorluklar altında yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmaktadırlar. O sebeple profesyonel bir avukat desteği almakta her zaman fayda vardır.

Ülkemizde kadınlara uygulanan şiddet ve ölümler hakkında bir avukat ve bir kadın olarak ne düşünüyorsunuz?

Boşanma davaları sebep gösterilerek ülkemizde cinayetler ve kadına şiddet çok artmış halde. Her ne kadar son senelerde kanunlarımızda şiddetin önlenmesine yönelik ceza artırımları yapıldı ise de günümüz koşullarına bakıldığında yetersiz olduğu görülmekte. 6284 Sayılı ailenin korunmasına ve şiddetin önlenmesine yönelik 2012 yılında çıkarılan kanunumuzda toplumda kadına yönelik şiddetin önüne geçilmek için ciddi çalışma yapılmış ise de yine de cezalar bir noktaya kadar caydırıcı hale getirilmiştir. Bunun için daha etkili yollara başvurulmalıdır. Bu ciddi bir problemdir ve sadece kadınlara yönelik de değildir, suç oranı da cezaların yetersizliği sebebi ile artış göstermiştir.



Sizce Türkiye'de kadın olmak zor mu?

Türkiye'de kadın olmak gerçekten çok zor, zira hala kız çocuklarının okumasına olan engellemeler, erken evlilikler, çocuk gelinler, eğitimsizliğin getirdiği cahilce uygulamaların hepsi kadınlarımızın hayatlarını yaşamalarına, birey olmalarına  ve topluma kazanmasına engel olmaktadır. Türkiye'de bir kadının kimseye muhtaç olmadan kendi hayatını kendisi idam ettirmesi ancak eğitimle mümkündür. O sebeple eğitim herkese her bakımdan şarttır. Zira eğitimli ir kadın eğitimli bir nesil demektir.

Taciz ya da tecavüze uğrayan kadın ne yapmalı? Nasıl bir yol izlemeli?

Ülkemizde taciz olayları gerek çocuğa gerek kadına yönelik olmakla evlik içinde de eş tarafından da yapılır olmuştur. Bu durumda tacize uğrayan kişinin gecikmeden 155 polise, bulunduğu yere göre 156 jandarmaya, en yakın savcılığa, polis merkezine, bulunduğu yerin barosuna başvurması gerekmektedir. Taciz insan onuruna, vücut bütünlüğüne yönelik ciddi bir suçtur ve bastırılamaz, geçiştirilemez, aksi halde daha çok büyür ve istismar haline alır. Evlilik içinde gerçekleşen tacizlerde de kadınlarımız kocası olmasından bahisle durumu kabullenmekte ve suçu bildirmemektedirler yahut mahkeme aşamasında şikayetlerinden vazgeçmektedir oysa sonrasında durum tekrarlamakta ve cinayetlere kadar ulaşmaktadır. Tacize uğrayan kişinin gecikmeksizin suçu ihbar etmesi gerekmektedir, süre geçtiğinde deliller de kaybolacağından taciz ispatlanamayacak ve mağdur olan kili daha da büyük mağduriyete yaşayacak ve bu hali ile istismarın yolu daha da açılacaktır.

Türkiye'deki hukuk sistemini nasıl buluyorsunuz? Doğru ve yerinde mi? Eleştirileriniz var mı?

Hukuk sistemimiz cezalar açısında yeterli değildir ve yetersiz bir yargı sistemi adalete olan güvenci, inancı zedeler. Ne yazık ki, davaların çok uzun sürdüğü, cezaların yeterli olmadığı, suçlunun kazandığı mağdurun daha da mağdur olduğu bu sistemin adaletsiz olduğu toplum tarafından da benimsenmiş durumdadır. Türk yargısı geç işlemektedir, kararlar geç alınmaktadır. “Geç gelen adalet, adalet değildir” sözü bu anlamda çok doğru bir yaklaşımdır.



Sizce en büyük Türk kimdir?

Şüphesiz ki en büyük Türk Mustafa Kemal Atatürk’tür, Türk kadınına tüm dünyadan evvel yaşam hakkı tanıyan, ileriyi gören, özgürlükçü, her türlü reformu özellikle kadın erkek eşitliğini memlekete imkansızlıklar altında kazandıran tek lider Atatürk'tür, Türkiye’miz için Atatürk çok büyük bir kazançtır. Gerçek tek adam Mustafa Kemaldir. Devrimlerinin, yeniliklerinin Türk gençliği olarak ardında olmakla gurur duymaktayım.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Röportajınız için teşekkür ediyorum, vermek istediğim mesaj şudur, Türk kadını gücünün farkına varsın, her şeyin başı eğitimdir, bir kadının eğitimli olması bir neslinin eğitimi olması demektir ve eğitimin olduğu her yerde başarı vardır. Bir kadının isteyip de yapamayacağı hiç bir şey yoktur, kimseye muhtaç olmadan tek başına hayatını idame ettirmek ancak eğitimle mümkün olur.

 

Röportaj: Yağmur Tanyıldız