2000 yılından beri her 3 yılda bir yapılan ve 2003 yılından itibaren bizim de katıldığımız uluslararası PISA değerlendirmelerine göre, çocuklarımız okuduğunu anlamıyor, yorumlayamıyor ve çıkarım yapamıyor.
PISA’nın bu tespitini, MEB tarafından uygulanan ve yerli Pısa olarak adlandırılan ABİDE ile TMF-ÖBA adlı ulusal sınavlarımız da doğrulamaktadır.
Bilindiği gibi Pısa, sınava katılan öğrencilerin anlama becerilerini 6 düzeyde değerlendirmektedir. Buna göre, 5. ve 6. düzeydeki öğrenciler üst düzeyde başarılı sayılmaktadır. 2022 Pısa sonuçlarına göre bu düzeylerdeki toplam öğrenci sayımız sadece %2’dir. Görece başarılı sayılan öğrenciler ise 4. Düzeyde ifade edilmektedir. Türkiye’nin 4. Düzeydeki öğrenci sayısı ise %12 dir.
Geriye kalan %86 öğrencimiz ne yazık ki başarısız kabul edilen 1. 2. düzey ve düzey altında yer almaktadır.
Anlama becerilerinin akademik ve sosyal hayat için çok önemli olduğu bir dünyada, çocuklarımızın %86 sının ana dillerinde başarısız bulunduğu böyle bir tablo hem insanımız hem de ülkemiz için son derecede ürkütücüdür!
SORUNUN NEDENİ ÇOCUKLARIMIZ VE ÖĞRETMENLERİMİZ DEĞİLDİR!
Ancak öncelikle belirtmek gerekir ki, bu ürkütücü tablonun sorumlusu kesinlikle çocuklarımız ve öğretmenlerimiz değildir!
Gerek yaptığımız gözlem ve tespitler gerekse okullarda yürüttüğümüz deneysel nitelikteki ana dili çalışmaları göstermiştir ki, doğru teknikler uygulandığında her çocuğumuz en üst düzeyde anlama becerisi kazanmaktadır.
Bunun tersini düşünenler ya çocuklarımızı tanımıyor ya da anlama becerisinin nasıl kazandırılacağını bilmiyorlar demektir.
Bu aksaklığın sorumlusu öğretmenlerimiz de değildir. Çünkü biz öğretmenler, elimize tutuşturulan bu derse ait öğretim programını uygularız. Öğretim programı ana dili becerilerini kazandırmada yeterince net ve yönlendirici değilse, öğrencilerimize bu beceriyi kazandıramadığımız gibi, emeğimiz de boşa gitmektedir!
SORUNUN KAYNAĞI TÜRKÇE ÖĞRETİM PROGRAMLARIDIR!
Gerek şu anda uygulanan Türkçe programı gerekse önceki öğretim programlarını ayrıntılı olarak incelemiş ve uygulanmasına tanıklık etmiş bir eğitimci olarak tespitimiz şudur:
Çok iyi niyetlerle hazırlanmış olsa da yıllardan beri ilköğretim düzeyinde uyguladığımız Türkçe programlarının hiçbiri çocuklarımıza ana dili becerilerini sağlayacak içerikte olmamıştır. Bunu hem ulusal hem de uluslararası sınav sonuçlarımız hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde doğrulamaktadır.
Süreç içinde defalarca değiştirilen ve yeni olarak sunulan programların neredeyse tamamı ezbere dayalı, bilimsel temelden yoksun ve eskilerin farklı cümlelerle tekrarından ibarettir.
Özellikle bu öğretim yılında (2024-2025) Maarif Modeli kapsamında uygulanmaya başlanan İlkokul Türkçe Dersi Öğretim Programı akademik terimlere boğulmuş yapısı ve önermeleriyle anlaşılmaz bir içeriktedir. Ve bu programla da ana dili becerilerinin kazandırılması mümkün değildir!
Çocuklarımızın ve yetişkinlerimizin anlama ve anlatımdaki başarısızlığının asıl nedeni başarısızlığı kanıtlanmış bu ezber içerikli bu programlardır.
Bilinen o ki bilimsel esaslara göre düzenlenmiş, yani ezbersiz öğretim programları olmadan çocuklarımıza anlama ve anlatım gibi dil becerilerini kazandırmaya çalışmak ve onlara okuma alışkanlığı kazandırmak havanda su dövmektir.
Albert Enstein’in ifadesiyle, “Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek deliliktir!”
DOĞRU ÖNERİLERİMİZLE TARİHE NOT DÜŞÜYORUZ!
Bu köşeyi okuyanlar bilir; eğitimdeki yanlışları eleştirmeyi çocuklarımız, insanımız ve ülkemiz adına kendimiz için bir hak olarak görürken, doğruları önermeyi de bir görev saymaktayız.
Bilindiği gibi, ana dili yani bizdeki adıyla Türkçe öğretim programının iki değişmez amacı vardır:
1) Anlama becerisi kazandırmak.
2) Anlatım becerisi kazandırmak
ANLAMA BECERİSİNİ KAZANDIRMAK İÇİN ÖNERDİĞİMİZ TEMEL ETKİNLİKLER ŞUNLARDIR
· Bir dinlemede anlama
· Bir okumada anlama
· Bir izlemede anlama
Ana dili öğretim alanında aydınlanmış öğretmen arkadaşlarımla, çok sayıda okulda, binlerce öğrenciyle yaptığımız deneysel nitelikteki çalışmalar sonucunda gördük ki, önerilen bu çalışmalar tekniğine uygun olarak yapıldığında her öğrencinin anlama becerisinin en üst düzeyde gelişmektedir.
İddia ediyoruz ve ilköğretim Türkçe programını düzenleyenlere öneriyoruz. Yukarıdaki başlıkları dikkate alarak düzenleyeceğiniz bir programın, sistemdeki öğretmenlerimizde farkındalık yaratmak koşuluyla, başarısız olması söz konusu değildir!
ANLATIM BECERİLERİNİ KAZANDIRMAK İÇİN ÖNERDİĞİMİZ ETKİNLİKLER
Bilindiği gibi, ana dili programının anlatım alanıyla ilgili iki temel amacı vardır:
1) Yazılı anlatım becerisi kazandırmak
2) Sözlü anlatım becerisi kazandırmak
Uygulamalarla sabittir; yazılı anlatım yazarak, sözlü anlatım ise konuşarak gelişmektedir.
Ancak, baştan söylemek gerekirse, bizdeki geleneksel kompozisyon uygulamaları, bugüne kadar çocuklarımıza ve insanımıza yazılı anlatım becerisi kazandırmanın önündeki başlıca engel olmuştur. Zira, bizdeki kompozisyon yani yazılı anlatım etkinlikleri, giriş, gelişme sonuç kalıpları dayatılarak ve tanımla yapılmaktadır. Böyle bir uygulama bırakınız yazılı anlatım becerisi kazandırmak, mevcut yazma becerisini yok etmeye yarar. Hal bu ki, yazılı anlatımı tanımla ve kalıpları öne çıkararak değil, özgür şekilde yazarak kazandırılabilir. Kaldı ki, özgürce üretilmiş her yazılı anlatımda, doğal olarak giriş, gelişme ve sonuç bölümleri zaten vardır.
Yazılı anlatım ve yazılı anlatıma bağlı kazanımların en etkili uygulaması üretim, paylaşım ve etkileşim süreçlerinden oluşan etkinliklerdir. Bu uygulamada her öğrenci özgürce üretmekte, ürettiklerini akranlarıyla paylaşarak etkileşim içine girmekte ve kendini yazılı ve sözlü olarak geliştirme fırsatı bulmaktadır.
Söz konusu çalışmalar için her öğrencinin, sınıf düzeyine uygun metinlerin verilmeyen bölümlerini tamamlaması ve sonra da ürettiği özgün ürünleri grupla paylaşarak, etkileşim içine girmesi yeterlidir.
Bu temelde oluşturulmuş bir Türkçe öğretim programının anlatım konusunda başarısız olması kesinlikle mümkün değildir.