Başbakan Davutoğlu’nun G-20 Zirvesi’nde, Queensland Parlamento Binası’ndaki öğle yemeği boyunca  yanyana oturduğu Obama’yla yaptığı görüşm

Başbakan Davutoğlu’nun G-20 Zirvesi’nde, Queensland Parlamento Binası’ndaki öğle yemeği boyunca  yanyana oturduğu Obama’yla yaptığı görüşmelerden izlenimlerini aktarırken oldukça iyimserdi. Söylediğine göre, Ortadoğu’daki, özellikle de ırak ve Suriye konusundaki gelişmelere bakış açımızdaki nüans farklılıkları giderek kapanıyordu.
İyimserlik Başbakan Davutoğlu’nun açıklamalarıyla da sınırlı kalmadı; “güvenilir kaynaklar”ın ABD’nin Suriye politikasında Esad’ın vurulmasını öne alan anlamlı bir strateji değişikliğinden söz ettikleri duyuruldu. Obama, uzmanlardan bu strateji paralelinde çalışmalar yapmalarını, raporlar hazırlamalarını istemişti.

Bir grup gazetenin, söz birliği etmişçesine, ABD’nin Türkiye tezlerine yakınlaştığını gösteren bu strateji değişikliğinden duyduğumuz memnuniyeti dile getirdikleri bir sırada, bu iyimser havanın tam tersi açıklamalar gündemimize düşüverdi. Bunlar ülkemizin ve bölgemizin yarınlarını görebilmemiz açısından çok önemliydi. Bu yazı dizimizde, bilmemiz gereken bu gerçeklerden söz edeceğiz..

ABD SAVUNMA BAKANI VE GENELKURMAY BAŞKANI KONGRE’DEN NE İSTEDİLER?

ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel ve Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey, ABD Kongresi’ndeki Silahlı Kuvvetler Komitesi’nde IŞİD konulu oturuma katıldılar ve Kongre’yi 5.6 milyar dolarlık ek ödenek çıkarmaya ikna etmeye çalışırlarken ilginç açıklamalar yaptılar.

ABD’nin Suriye’de IŞİD’e karşı desteklediği “ılımlı” militanların IŞİD’ten pek de farklı işler yapmadıkları bilinirken, Irak Ordusu ve Şii milislerin insan hakları ihlalleri konusunda IŞİD benzeri vahşet ve dehşet tabloları sergilerken, ABD Savunma Bakanı Hagel ile Genelkurmay Başkanı Dempsey, ABD destekli güçlerle ilişkilerin ‘işkence yapıyorlar’ gerekçesiyle kesilmemesi gerektiğini savundular.

Savunma Bakanı Hagel, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed’i değiştirmenin ABD için öncelik olmadığı yönünde sinyaller verdi ve CNN’in ABD Başkanı Barack Obama’nın Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ı devirmeyi içeren yeni bir strateji geliştirdiği konusundaki haberini de yalanladılar.

ABD 1997 TARİHLİ LEAHY YASASI’NI NEDEN GÖRMEZDEN GELİYOR? 

Hagel ile Dempsey, ABD’yi işkence yapan örgüt ya da devletlerle ortaklık yapmayı yasaklayan yasanın IŞİD konusunda esnetilmesi gerektiğini savunurken, “Bölgede temiz müttefik bulmak zor” dediler. 1997 Leahy Yasası ABD’nin, cinayet, işkence ve yargısız infaz dahil insan hakları ihlallerine karışmış birlikleri finanse etmesini yasaklıyor. Obama yönetimi bu yasanın IŞİD’e karşı karada savaşacak müttefik bulmayı zorlaştırdığını savunuyor. ABD’nin BOP coğrafyasını yeniden dizayn ederken yaptığı operasyonlarda insan hakları ihlalleri zaten hiç gündeme getirilmiyor. Bu nedenle, ABD yönetiminin Esad yönetimini insan hakları ihlalleri yüzünden geçersiz sayması da mümkün olamıyor.

Daha önce IŞİD’e yönelik koliasyon saldırılarının Esed’e fayda sağladığını kabul eden Hagel, “IŞİD devrilmeden Esad nasıl yenilecek?” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Şu anda bulunduğumuz noktada sadece Esad’ın üstesinden gelmek, IŞİD’i kutusuna geri sokmayacaktır veya yok etmeyecektir. Esad tabii ki denklemin bir parçası ama şu anda Suriye’nin doğusunda, Irak’ın batı ve kuzeyinde IŞİD’in kontrol ettiği yerlere bakarsanız, bugün Esad’ı değiştirirseniz, bu tüm dinamikleri hemen değiştirmeyecek, özellikle de Suriye’de.

Esad’ın yerini kim alacak ve IŞİD’i nasıl bir ordu yenecek? Evet, Esad, istikrarlı bir hükümet bulmak için uzun vadede bunun bir parçası, ama şu anda IŞİD, Irak’ı ve hükümetini tehdit ediyor. Bu nedenle (denklemin) bu öğesiyle önce uğraşıyoruz, çünkü bunu yapmalıyız. IŞİD, müttefiklerimize ve bize tehdit”

“BÖLGEDE TEMİZ MÜTTEFİK BULMAK ZOR”

Bu noktada başka gerçeklere de şans tanımak durumundayız. ABD yönetimi, 1997 Leahy Yasasını hiçe saydığını resmen ortaya koyuyor ve IŞİD’e karşı savaşacak pek de temiz olmayan örgütleri finanse etmek için 5.6 milyar dolar daha ödenek istiyor. Bu isteğin gerekçesini açıklayan ABD Genelkurmay Başkanı Dempsey ve Savunma Bakanı Hagel ortak dil kullanıyorlar: “Bölgede temiz müttefik bulmak zor.”

Truman doktrininden bu yana Türkiye’yi müttefiklik adı altında bölgede ABD’nin jandarması olarak görmeye alışmış ABD, son zamanlarda birşeylerden rahatsızdı. Dünkü yazımızda da sözünü ettiğimiz gibi, ABD’nin en köklü düşünce kuruluşu Consil of Foreign Relations (Dış İlişkiler Konseyi) Başkanı Richard Haass da, Türkiye- ABD ilişkileri konusunda Hürriyet yazarı Verda Özer’e yaptığı açıklamada, “İlişkiler çok zor bir süreçten geçiyor. Teknik ve hukuki olarak hâlâ müttefikiz, ancak stratejik olarak farklı noktalardayız” diyordu.

Başbakan Davutoğlu, Obama’yla yaptığı görüşmeden edndiği izlenimlerini aktarırken oldukça iyimser bir tablo çiziyordu, ama değişik kaynaklara baktığımızda ABD-Türkiye ilişklerinde bir bahar havası yaşanmadığı hemen belli oluyordu. Haass’ın “Teknik ve hukuki olarak hâlâ müttefikiz, ancak stratejik olarak farklı noktalardayız” sözü ciddiye almamız gereken bir saptamaydı.

R. HAASS YALNIZCA BİR SİVİL TOPLUM KURULUŞU BAŞKANI DEĞİL

Peki Richard Haass’ın söylediklerine ne kadar güvenmeli, ne ölçüde dikkate almalıyız?

Richard Haass yalnızca bir sivil toplum kuruluşu başkanı değil, Haass, “kritik dönemlerde ABD başkanlarına danışmanlık yapmış bir düşünür, bir stratejist” olarak tanınıyor. ABD’nin Afganistan ve Irak politikasını şekillendirmiş, I. Körfez Savaşı’nda Baba George H.W. Bush’un özel asistanlığını, Irak’ın işgalinde de ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın başdanışmanlığını yapmış, Kuzey İrlanda barış sürecinde elçilik görevi üstlenmiş bir “gizli kahraman”..

Bu “gizli kahraman” diyor ki, “Stratejik müttefik olarak farklı noktalardayız. (…) ABD’nin şu anda stratejik önceliği IŞİD’i zayıflatmak. ‘Yok etmek’ hedefi fazla iddialı. Esad’ın düşmesi ya da devredışı bırakılması gibi hedefler ise arkadan geliyor.” Haass’ın altını kalın kalın çizdiği bu gerçek, Davutoğlu’nun Obama’yla yaptığı görüşmeden edindiği izlenimlerden farklı bir tablo ortaya koyuyor; Haass, “ABD ile Türkiye’nin öncelikleri farklı” diyor.

Davutoğlu, Obama ile görüşmesinin izlenimlerini aktarırken, “Amerika ile önemli nüanslar kapanıyor” diyordu, ama Haass “Stratejik olarak farklı noktalarda” olduğumuzun altını çiziyor.

HAASS’A GÖRE, “ABD’NİN SAHADAKİ EN ÖNEMLİ PARTNERLERİ KÜRTLER VE ABD MİNİ KÜRDİSTAN’I SAVUNUYOR”  

Haass, Verda Özer’e yaptığı açıklamada, ABD olarak, Türkiye’yi ve bölgedeki diğer müttefiklerini daha fazla müdâhil olmaya ikna edemedikleri için, Kürtleri sahadaki en önemli ve en makûl partner olarak gördüklerini söylüyor. Haass, şu aşamada, Irak ve Suriye’de ABD’nin en yakın iş ortaklarının Kürtlerle birlikte Sünni aşiretler olduğunu vurguluyor.

Bu arada Haass, Türkiye ve İran’ın Kürt konusundaki duyarlılıklarını da dikkate alarak, ABD’nin, Irak ve Suriye’deki Kürtlerle, Türkiye içindeki Kürtlerin durumunu ayrı tuttuğunun ise özellikle altını çizmeyi ihmal etmiyor. Haass’a göre ABD’nin hedeflediği ideal çözüm, Irak ve Suriye’de Kürtlerin daha büyük bir askeri rol üstlenmesi, Türkiye içinde ise Kürtlerin askeri varlığının bitmesi.

Verda Özer bu noktada hepimizin aklına geliveren soruyu soruyor: “Peki, Kürdistan’ı “mini” tutmak mümkün mü?”

Haass’a göre mümkün, Kürtlerin bağımsız olabilmesi için de bu yolun izlenmesi gerekiyor. Sizin anlayacağınız, tenceredeki kurbağalar ağır ağır ısıtılacaklar. Önce Irak’ın kuzeyinde Çekiç Güç’ün kanatları altında oluşturulan çekirdek Kürt devleti Suriye’nin kuzeyi ile birleştirilerek “mini Kürdistan” kurulacak. “Mini Kürdistan” hazmettirildikten sonra sıra “Büyük Kürdistan”a, yani “Büyük İsrail”e gelecek..

Haass bu ABD’nin bu hedefini açıklarken diplomatik bir dil kullanmayı tercih ediyor:

“Washington şu anda Irak’ın bütünlüğünü savunuyor ve Kürtlerin özerkliğini tercih ediyor. Ancak uzun dönemde bunun artık mümkün olmadığını biliyor. Washington’da Kürtlerle doğrudan çalışmak için büyük bir istek var. Hem Irak’ta, giderek daha fazla da Suriye’de. Artık Kürtlerle Bağdat üzerinden değil, doğrudan çalışmak için daha fazla çaba gösteriliyor.”

“SURİYE ŞU ANDA FİİLEN 3’E BÖLÜNMÜŞ DURUMDA” 

Cumhuriyetçi Haass’ın ABD’nin Esad ve Suriye konusundaki görüşlerini açıklarken de ilginç ipuçları veriyor, bölgenin geleceğine ilişkin: “Suriye’nin zaten fiili olarak üçe bölünmüş durumda. Esad ya da rejiminden biri Alevi bölgesini yönetecektir. Kürtlerin güçlü bir özerkliği olacak ve Sünni bölgesi de IŞİD ve Sünni aşiretler arasındaki uzun mücadeleye sahne olacak. Yoksa Esad sonsuza kadar orada kalmayacak, ama bir süre Alevi bölgesini yönetebilir. Bunu orta vadede tolere edebiliriz.”

“… Dış politikada önceliklerinizi sıralamalısınız. Ve en önemli ve en acil olana odaklanmak zorundasınız.” ABD için şu anda en büyük tehdid Esad değil, IŞİD.”

Özgür Suriye Ordusu’ndan ise ümidini kesmiş Haass, “Görünür bir gelecekte bir rolü olacağını sanmıyorum. Birkaç yıl önce onları desteklemeyerek o fırsatı kaçırdık. Kürtlerle ve Sünni aşiretlerle çalışmaya odaklanmalıyız” diyor.

“IRAK’IN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNE SAYGILIYIZ” DİYENLER ŞİMDİ NEREDE? 

Irak’ın işgali öncesinde ABD’li yetkililer hep, “Irak’ın toprak bütünlüğüne saygılıyız” diyorlardı. Fakat, gelinen noktada, “Irak için de aynı bölünme senaryosu geçerli. Bu kaçınılmaz” diyor Haass..

Haass’ın Türkiye’nin neler yapması gerektiği koşundaki görüşleri de Türkiye’nin ve bölgenin geleceği açısından önemli mesajlar içeriyor. Haass, “Türkiye IŞİD gibi radikal İslamcılar ve Baas rejimlerine karşı bir ‘3’üncü model’ oluşturabilir. Bunun için de üç meselenin hâlledilmesi gerekiyor: Kürt meselesi, devlet-vatandaş ilişkisi ve dinin toplumdaki rolü. Bu sadece Türkiye için değil, bölge ve tüm dünya için çok önemli” diyor.

Verda Özer deneyimli bir dış politika yazarı. O nedenle, Pentagon, Dışişleri Bakanlığı ve Beyaz Saray’dan sürekli farklı açıklamalar gelmesinin nedenini merak ediyor. Haass bu kritik soruyu, “Ayrıntıları bilmiyorum. Ağırlıklı eğilim bölgeye daha fazla müdâhil olmak” şeklinde yanıtlıyor.

BÖLGEDE VARLUĞIMIZI, BİRLİĞİMİZİ KORUYABİLMEMİZ İÇİN DİKKATLİ OLMAK ZORUNDAYIZ

“Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi iflas etti” ya da “ABD Ortadoğu’da batağa saplandı” diyenlerin kulakları çınlatarak dünkü yazımıza dönelim.

Davutoğlu Obama’yla görüşmesini özetlerken, “ Esas itibarıyla Amerika ile Suriye’nin geleceği konusunda bir görüş ayrılığımız yok. Onlar da Esad’ın gitmesi gerektiğini eskiden beri söylüyorlar. IŞİD’in gitmesi gerektiğini de söylüyorlar, biz de söylüyoruz. Fakat bazen senkronizasyonda tabiri caizse, zamanlamada birbirine ayarlamalarda farklı şeyler doğabiliyor. Çünkü ülkelerin kaygıları ve karşı karşıya kaldığı riskler farklı.”

“Ülkelerin kaygılarının ve karşı karşıya kaldığı risklerin farklı” olması, iki eski müttefik arasına, “Bölgede temiz müttefik bulmak zor” şeklinde özetlenen buz dağlarının girmesine neden olabiliyor.

Haass’ın Hürriyet dış politika yazarı Verda Özer’e anlattıklarıyla, Başbakan Davutoğlu’nun G-20 Zirvesi’nde, Qeensland Parlamento Binası’nda öğle yemeğinde yanyana oturduğu Obama’yla yaptığı görüşmelerden edindiği izlenim arasındaki nüans ayrılıkları çok belirgin.

Bölgede varlığımızı, birliğimizi koruyabilmemeiz için çok dikkatli olmak zorundayız.ABD-İsveç merkezli Silkroad Enstitue’nin 2008’de yayınladığı “Bölünmüş Türkiye’nin Görünümü” başlıklı raporda öngörülenler bir bölümüyle hayata geçirilmiş durumda. O konuya da yarın değineceğiz..