Türk mühendisleri yüzde 100 Türk yapımı bir motor üretemiyor mu?

Yorumculardan biri çok yerinde bir tespitle Türk mühendislerinden birinin 1950'lerde Almanya'da püskürtmeli motor konusunda uzmanlaşarak Türkiye'de ilk yerli motoru ürettiğini hatırlattı.

Evet o Türk mühendisi Erbakan'dı ve Pancar Motor'la başlayan çalışmalar Türkiye'nin ilk yerli motorunun üretilmesine kadar giden bir sürecin başlangıcı oldu. Sonrasını da hepimiz biliyoruz. Necmettin Erbakan ve ekibi tarafından imal edilen Devrim Otomobili.
O zaman yapılan lobiler, Türkiye'nin bir otomobil devi olmasının önünde en büyük engel olarak kayıtlara geçti.

Yani sorunun cevabı çok net. Türk mühendisleri daha bundan 52 yıl önce Türk motori için seri üretime başladı. Fakat Devrim'in motorunun durdu(ruldu)ğu gün, Türkiye, dünyaya motor üreten bir ülke olma fırsatını elinden kaçırdı.

O günden bugüne yaşananlara bakılırsa, dünya otomotiv endüstrisi çok güçlü bir teknolojik dönüşümden geçti. Motor endüstrisi her yıl Formula 1 denilen hız pistlerinde birbirlerine karşı motor gücü açısından nispet yarışları düzenliyor.

Türkiye ise son 52 yıl içerisinde herhangi bir ülkeye motor üretmiş, motor konusunda uzmanlaşmış, herhangi bir otomotiv markasına "en ucuz moturu ben sana üretebilirim" diyebilmiş bir ülke değil.

Bu imkan 52 yıl önce motoru dur(durul)an Devrim'le birlikte elden kaçtı.

Erbakan'ın geliştirdiği teknolojiyi Alman devleri bugün bütün dünyaya Alman otomobil markalarıyla paketleyip satıyor.

Türkiye'de ise ürettiği motorların sağlamlık konusunda kanıtlanmış ününe rağmen Pancar Motor, çeşitli kavgalar ve anlaşmazlıklarla çalışamaz hale gelmiş durumda.

Yani Almanya orada, Türkiye bu noktada. Pancar Motor örneği kesinlikle Türk mühendislik yeteneğinin küçümsenmemesi gerektiğinin, fakat bir markaya ve belli bir üretim ölçek büyüklüğüne ulaşmadan bir dünya markası olunamayacağının çok basit bir örneği. Ayrıca siyaset cephesinden destek yerine köstek gelmedikçe Türkiye'de mühendislik dehasının sanayi devi olmaya yetemediğinin acı bir örneği de diyebiliriz.

Dünyadaki dev otomotiv üreticilerinin hepsi, sanılanın aksine, kendi motorlarını kendi üreten ülkeler değil. Daha ucuz işgücü, daha ucuz maliyet, daha kaliteli ve ucuz hammadde neredeyse rotayı oraya çeviriyor. Ayrıca hiçbir zaman da, motoru başka ülkelerde üretildiği için marka, sahibi olan ülkenin elinden gitmiyor, üretildiği ülkeyle anılmıyor.

Size basit bir örnek. Kore mucizesinin nasıl gerçekleştiğinin de güzel bir örneği aslında. Koreliler, Hyundai Motor'u 1967 yılında kurdu. Adı her ne kadar Hyundai Motor'sa da aslında motoru Japon yapımı olan bu araçlar 1968 yılında Ford lisansı aldı.
1974 yılında Ford lisansıyla üretilen Pony modeli piyasaya sürüldü.
1985 yılında 900 bin adet üretim kapasiteli Excel fabrikası açıldı.

1991 yılında Alfa motoru üretildi.

1967-1991... Yani 27 yıl...

Fakat Hyundai'nin Japonları zengin ettiği bu 27 yılda kimse Hyundai'nin Japon markası olduğunu düşünmedi. Bugün Hyundai, yani kurulduktan 45 yıl sonra, dünyanın en değerli 100 markası içerisinde 5 milyar dolarlık marka değeriyle 65'inci sırada bulunuyor. Bakınız 5 milyar dolar sadece marka değeri. Yani bırakın fabrikasını veya diğer demirbaşlarını, arazilerini, binalarını, sadece markasını satın almak için 5 milyar dolardan kapıyı açacak bir şirket.

Hyundai bunu nasıl yaptı? 10 mühendisini Ford fabrikalarına gönderdi. Otobüs, kamyonet ve arabaları parçalayıp yeniden monte ettiler. 1975'te 2 milyon dolar olan yıllık araştırma geliştirme harcamaları 1994'te, yani otomobilin motorunu kendileri üretmeye başladıklarında 500 milyon doları aşmıştı. Kore işte böyle yaptı...

Başka bir örnek daha...

Bugün Ford, Peugeot, Citroen ve BMW, birbirine rakip firmalar olmasına rağmen aynı motoru, evet yanlış duymadınız aynı motoru kullanan markalar. Fakat bu cümlede dikkat etmeniz gereken kelime "rakip" olmaları değil, "marka" olmaları kelimesi.

Gerisi, yani motorun dışarıda üretiliyor olması, basiretli bir tacirin, en ucuz maliyeti yakalama manevrasından başka birşey değil.

Artık global ekonomide hiçbir marka, tüm malzemelerini kendisi üretmiyor. Ne Nike, ayakkabılarını Çin'de ürettirdiği için Amerikan Nike firması olma imajını kaybediyor.
Ne de Sony, Panasonic gibi dünyanın en büyük teknoloji şirketleri, en büyük rakibi olan LG'ye, televizyonların motor kadar önemli parçası olan paneli ürettirdiği için Sony veya Panasonic olma özelliğini kaybetmiyor. Hatta bu firmaların dört beşi bir araya gelerek LG'ye rakip olabilecek bir fabrikayı ancak devlet desteğiyle kurabiliyor.

Bir de bazı yayınlarda çıkan yanlış bilgi nedeniyle oluşan yanlış anlamayı düzeltmekte fayda var. Bugün Habertürk Gazetesi Otomotiv Editörü ve Köşe Yazarı Hakan Özenen çok dikkat edilmesi gereken bir ayrıntıya dikkat çekti. Sanayi Bakanı Nihat Ergün, "ucuz otomobil" olarak nitelendirilebilecek bir otomobilin üretilmesini kesinlikle istemediklerini söylüyor. Fiat CEO'su Marchionne de düşük segment bir üretimin sözkonusu olmadığını belirtiyor.
Gelen eleştirilerin çoğu da zaten Tofaş'ın eski "kuş serisi" tarzı bir otomobil üretilebileceği, böyle bir otomobilin "Türkiye'nin yerli otomobil hayalleriyle bağdaşmadığı" yönündeydi.
Bu yanlış anlamanın sebebi ise yerli otomobil için Fiat'ın Albea bandının kullanılacak olması. Fakat Ergün ve Marchionne'nin açıklamalarından anlaşıldığı kadarıyla bu, Albea bandından bir yerli Albea çıkacağı anlamına gelmiyor.

Yerli otomobil planına göre, çıkacak olan otomobil Albea segmentinin üzerinde bir segmentte olacak.
Kaynak:http://www.pau.edu.tr/zyilmaz/tr/sayfa/mesele-motor-uretememek-mi
Derleyen: YENİ ÇAĞRI GAZETESİ
Editör: TE Bilisim