Millet aynı doğuşta olanlarla, aynı oluşta olanların teşkil ettiği millî bir toplumdur. 

     Aynı dil, aynı din, aynı vatanda oluş keyfiyeti; milleti ve milletin bir olduğunu gösterir.

     Kaderin bir cilvesi olarak, çeşitli mücbir / icbar edici sebepler sonucu Anadolu’ya gelmişiz.  

     Burayı son sığınak bilmiş. Değişik Anadolu insanlarına ilişmeyerek fakat yeni bir vatanda, yeni bir milletin / Türk milletinin temelini atmışız. 

     Türkler, İslâm olmaları hasebiyle, Müslüman Türk olarak İslâmiyetin öncüsü, bayraktarı, müdafii /  koruyucusu ve savunucusu olmuştur.

     Yepyeni bir ruh, yepyeni bir oluşum, yepyeni bir ideal ve hedef uğrunda; daha doğrusu insanlık yolunda, insanlara her hususta önder olmasını bilmiş.

     Bu uğraşta dilimizle, dinimizle bambaşka bir mahiyet kazanmışız. 

     Müslüman Türk olarak, İslâm dünyasında hak ettiğimiz yeri almışız.

     İslâmın serhaddi olan Anadolu ve Trakya’da İslâm’ın kılıcı olarak; milyonlarca şehit vermiş, milyonlarca gazi olarak, Batı karşısında asırlarca direnmişiz. 

     İslâm âleminin sulh ve sükûn içinde yaşamasını sağlamış; hem dilimiz, hem de dinimizle önder olmamız sonunda, yepyeni bir İslâm medeniyetinin; yeni bir dili, yeni bir mümessili / temsilcisi, keskin bir kılıcı olmasını bilmişiz. 

     Büyük şair Yahya Kemal’in kaleme aldığı “Yeniçeri’ye Gazel” , “Ezan-ı Muhammedî” gibi şiirlerle; asırlar boyunca kılıcın kazandığı zaferlerin yanı sıra; kalemin kazandığı destanların da doğmasına yol açmışız.

     İşte böyle bir millete; içinde yer aldığı, kendisinin de bir parçası olduğu kimseler tarafından, üstelik Türkçe konuştukları, İslâm dininden oldukları halde; doğuşta olmasa bile, kendilerini oluşta Türk bilmedikleri, saymadıkları ve böyle bir Türklüğü bir türlü benimsemedikleri için, Türk milletine karşı; gizli, sinsi fakat çok yersiz bir kıskançlık duyuyorlar! 

     Bu toprakları vatan yapan Türklerin; öncü, rehber, idareci ve kumandan olmalarından ötürü; ifade etmekte cesaret edemedikleri bir menfî anlayış, duyuş ve yersiz düşüncelerle, bu millete karşı içten içe bir hazımsızlık duyuyor! Hiç yoktan kendilerini harap edip duruyorlar!

     Bunu da, vatanın Türk vatanı, milletin Türk milleti oluşunu hazmedemeyişleriyle dile getiriyor!  “Türk” yerine “Türkiyeli” (!) denilmesini, sureti haktan gelerek ileri sürüyorlar!

     Oysa bu bakışın; yarın “Türkiye” kelimesine de karşı çıkacakları gerçeğini, güya görmezden geliyorlar! 

     Oysa bu toprakların Türk vatanı oluş hattında, Türk milleti lokomotif olmuştur. Lokomotif birçok vagonu çeker. Hiçbir vagon lokomotifin yerini alamaz. 

     Halbuki Türkçe; Türklerin ve Türkleşen / Müslüman olan / Türkleşmiş milletlerin ortak dilidir.

     Başka hiçbir dilin; Anadolu’da bu birliği sağlama şansı olmamıştır.

     İşte bu tarihsel, büyük bir gerçektir.

     Kaldı ki, bir harç hükmünde olan “Türk” kelimesine karşı hazımsızlık; 

     Allah göstermesin, bu devletin temeline konulacak bir bombadan farksızdır.

    Unutmayalım ki, İslâm, Din ve Medeniyeti’nin iki büyük milleti, üç büyük kültürü vardır.

     Selef olarak Araplar, halef olarak Türkler. 

     Diğer İslam milletleri, bu iki büyük milletin saflarında lâyık oldukları yeri almışlardır. 

     Bu iki milleti çıkartırsak; geride İslâm Tarihi diye bir şey kalmaz.

     Kültür olarak ise, İslâm Arap Kültürü, İslâm Fars Kültürü, İslâm Türk Kültürü.

     Fakat üç milletin bedenleri farklı da olsa, ruhları birdir. O da İslâm’dır.

     Mânevî önderleri ise, Hz. Muhammed Mustafa’dır.

     Unutmayalım ki, üç farklı millet de olsak, ruhumuz birdir. Onun da kaynağı Kur’an’dır.

     Unutmayalım ki, tüm İslâm milletlerinin; millet denen bedenleri farklı da olsa, 

     Ruhları birdir. O da Kur’anı Azîmüşşân / Şanı Büyük ve Yüce Kur’anı Kerîmdir. Onun tebliğ edicisi olan Hz. Muhammed’in  akvali / sözleri, ahvali / hâlleri ve ikrarları / kabulleridir vesselâm.