Helvatia Cumhuriyeti Napolyon savaşları döneminde bağımsız olmayan ve taraf olan bir devlet olarak yer alıyordu ancak Napolyon yenildikten sonra yerine tamamen dış politika da bağımsız olan İsviçre “tarafsızlık politikası” güdeceğini duyurdu. 

Nihayet 1815’de “Paris Senedi” isimli bir anlaşma ile diğer devletler de İsviçre’nin tarafsızlığını kabul etmiş oldular. Tabi tüm devletler tarafından tarafsız olarak kabul edilen bir devletin herhangi bir askeri güce ihtiyacı yok diye düşünebilirsiniz. 

Ancak İsviçre herhangi bir olası olumsuzluğa karşı elinde askeri güç bulundurmayı da istedi ve diğer devletlere de kabul ettirdi. Daha sonra ise 1907 tarihinde “La Haye Sözleşmeleri” sayesinde bu kez tarafsız devletlerin dokunulmazlığı ilkesi kabul edilmiştir. Böylelikle çok ciddi bir tarafsızlık statüsü kazanmış oldular. 

İlerleyen dönemdeyse deyim yerindeyse diğer Dünya devletlerinin ekonomik anlamda kasası oldular ve tabi sadece devletler değil Dünya üzerinde ki diğer sayılı zenginler içinde çok önemli bir para kasası olarak kabul edildi. 

İsviçre bu aralar Türkiye için de büyü önem arz ediyor çünkü Türkiye’ye yaptığı altın ihracatı ile dikkatleri üzerine çekiyor. İsviçre 2013 yılı Haziran ayından bu yana Türkiye’ye yaptığı altın ihracatı neredeyse kendi rekorunu kırmış halde. 

Bir detay daha var! 

Dünya Altın Konseyi verilerine bakıldığında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bu yıl en fazla altın alımı gerçekleştiren merkez bankası olmuş durumunda. Altın stoğu yapılan tek ülke biz değiliz elbette ki, ama en fazla altın alan üç ülke say deseniz onlardan bir tanesi de Türkiye, diğerleri ise Rusya ve Çin!

Bir ülkenin temel noktada ekonomik sıkıntılar ve baskılar ile mücadele etmesi yaptırımlara göğüs germesinin en iyi çözümünün altın stoklarının elinde tutması olarak kabul ediliyor. Ve yazılı olmayan bir kural daha var. Gelişme evresinde bulunan ülkeler ellerinde bol miktarda dolar bulundururlar. Ancak bunun yanı sıra gelişmiş ülkeler ise ellerinde altın kaynağı bulundururlar. 

Altın devletler için gerçekten büyük bir güçtür ve bankerlerin dahi ülkelerin ekonomik enstrümanlarına yaptıkları çökertme alım satımlarına dahi ciddi bir set oluşturabilir. Bu nedenle Türkiye’de artık kendi yeni çağını başlatan bir ülke olmak için adım atıyor ve altın stoklarını genişletmeyi hedefliyor. 

Bunun farkında olan Cumhurbaşkanı Erdoğan bir IMF toplantısında ilginç bir çıkış yaparak “Gelin borçlanmaları (ülkesel bazda) altın ile yapalım.” Demişti. Aslında çok haklı çünkü dolar kurunun oynaklığı sebebiyle hakimiyet her zaman beyaz bankerlerde oluyor ve ülkelerin ekonomik anlamda içinden geçiyorlar!

Aslına bakarsanız Türkiye’de ki derin güç, merkez bankası rezervlerinde dolar bulundurarak herhangi bir şekilde büyük ülkelerin politik ve ekonomik baskılarına karşı koyulamayacağını anlamış durumda. Bu nedenle de elinde ki büyük güç olarak altın stoklarını koz olarak tutuyor. 

Peki, asıl soru şu, Türkiye bu ciddi altın alımları ile geleceğe mi yatırım yapıyor yoksa bugünlerde çok konuşulan 3. Dünya savaşının ayak seslerini duydu ve kendine göre bir savaş politikası hazırlayarak o zor günlerde bizleri ayakta tutması için ciddi temeller mi atıyor? 

Yani daha basit bir tabir ile kara günler için yastık altında altın mı biriktiriyor?

Bekleyip göreceğiz!