Bilindiği üzere Türkiye’nin yanı başında devam eden Suriye krizi/savaşı sonrasında hayata tutunmak adına, ülkesini terk eden milyonlarca Suriyeli g

Bilindiği üzere Türkiye’nin yanı başında devam eden Suriye krizi/savaşı sonrasında hayata tutunmak adına, ülkesini terk eden milyonlarca Suriyeli göçmen ülkemize sığınmış; devletimizin, milletimizin âlicenaplılığında (yüce gönüllü, yüksek ruhlu, cömert) yer bulmuş, hayatta kalma imkânına kavuşmuştu.
Milyonlarca insana kucak açan ülkemiz; yurttaşlarımızın dişinden tırnağından arttırarak ödediği vergilerden oluşan bütçemizin milyarlarca lirasını, bu insanların yaşam şartları için harcarken;
Batılı ülkelerin, Amerika’nın; 2011 yılından beri devam eden bu savaşta, öncesinde Ortadoğu coğrafyasında yaşanan/yaşatılan ‘Arap Baharlı’ diğer iç savaşlarda oynadıkları rolle, Ortadoğu’yu bir ateş topuna döndürdükleri bu süreçte; bölgede yaşayan insanlara çektirdikleri/çektirilen acılara, insan sefilliklerine vurdumduymaz yaklaşımları unutulmadı..!
Suriye’de yaşanan insani acıların en çarpıcı kanıtı olarak; Bodrum sahillerine vuran ‘Ajlan Bebeğin,’ o cansız bedeni ise; insanlık âleminin yüzkarası olarak beyinlerimize kazınmıştı…
Büyük bir insanlık dramı yaşayan Suriyeli göçmenlerin yaşam şartlarını yeniden düzenlemek/düzeltmek amacıyla hükümet yetkililerimiz, AB muhataplarıyla son dönemde önemli görüşmeler yapmış; Türkiye’nin bu kriz nedeniyle Suriyeli göçmenlere yapmış olduğu yardımın maddi yönünün AB tarafından karşılanması yönünde mutabakata varılarak, göçmenlerin Avrupa ülkelerine geçmelerinin önlenmesi karşılığında anlaşmaya varılmıştır.
Bu antlaşmaya göre; 6 milyar avronun ilk dilimi olan 3 milyar avronun, ülkemize ödendiği yönünde bilgiler basına yansımıştır.
Geçtiğimiz günlerde, AB ile yapılan görüşmeler sadece bu mutabakatla sınırlı kalmamış; vatandaşlarımızın Avrupa ülkelerine seyahatlerine uygulanan vize konusunun muafiyetinde de görüş birliğine varılmıştır.
Ancak ülkemize uygulanacak vize muafiyeti için AB, yerine getirilmesi gereken 72 maddeyi ön koşul olarak hükümetin önüne koymuştur!
Bu 72 maddenin yerine getirilmesi için ön görülen tarih; Ekim 2016’dır. Yani önümüzde 10 aylık bir süre vardır.
Ülkemizin AB’ye giden yolda, vize muafiyetini elde etmesi tabi ki, önemli bir kazanım olacaktır.
İşte tam bu noktada; hatırlamamız gereken önemli bir konuyu, yeniden gündeme getirmekte fayda vardır.
Bu önemli konu Kıbrıs’tır!
17 Aralık 2004’teki AB zirvesinde; Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini müzakereleri başlatmak için yeterli ölçüde yerine getirdiğine, böylece 3 Ekim 2005’te müzakerelere başlanmasına karar verilmiş.
Türkiye ise; AB ile olan ilişkileri çerçevesinde Gümrük Birliği’ni Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni kapsayacak şekilde genişletmek zorunda kalmıştı…
Dolayısıyla Türkiye’nin 3 Ekim 2005’te AB üyeliği yolunda müzakerelere başlayabilmesi için Gümrük Birliği’nin genişletilen protokolünün, Avrupa Birliği’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi dâhil olmak üzere diğer yeni üyeler tarafından da imzalanması gerekmekteydi.
İmzalanması gereken Ankara Anlaşması’nın ek protokolünün içerdiği en önemli meseleler: ‘’Kıbrıs’ın, adanın tümünü temsil eden bir yönetim biçimi olmadığı için Türkiye’nin havaalanları ile limanlarını Rum kesiminin kullanımına açıp açmayacağı yönündeydi!’’
Türkiye’nin limanlarını Rumlara açmasının, dünyanın altıncı en büyük filosuna sahip olan Rum kesimine ekonomik anlamda büyük yarar sağlayacak olması; Güney Kıbrıs Rum Kesiminin uluslararası alanda Türkiye tarafından resmen tanınması anlamına gelmekteydi..!
Sonuçta Türkiye, 29 Temmuz 2005 tarihinde Gümrük Birliği anlaşmasını Kıbrıs Rum kesimi de dâhil 10 yeni Avrupa Birliği üyesini kapsayacak şekilde genişletecek Ek Protokolü imzaladı. Ancak Türkiye; Ek Protokol'ü imzalamasının hemen ardından bir deklarasyon yayınlayarak; atılan bu imzanın, Kıbrıs Rum kesiminin tanındığı anlamına gelmeyeceğini açıklamıştı..!
Bu deklarasyona göre:
‘’Ek Protokol; TBMM'den Türkiye'nin Kıbrıs Rum kesimini tanımadığını ilan eden deklarasyonla birlikte geçecek. Bugüne kadar sadece ana unsurlarına ilişkin AB tarafına bilgi verilen deklarasyon tek taraflı yapılacak, müzakere edilmeyecek. Deklarasyonda, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin 1960'ta kurulan asıl ortaklık devleti olmadığına dikkat çekilerek; Türkiye'nin Kıbrıs sorununa siyasi bir çözüm bulunması yönündeki kararlılığını muhafaza ettiğine vurgu yapılan deklarasyonda:‘’Türkiye bu protokolün imzalanması, onaylanması ve uygulanmasının, protokolde atıfta bulunulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin herhangi bir biçimde tanınması anlamına gelmediğini, Türkiye'nin 1960 Garanti, İttifak ve Kuruluş anlaşmalarından kaynaklanan hak ve mükellefiyetlerini haleldar etmediğini beyan eder," denilmişti…
Bugüne dönecek olursak!
AB ile önümüzdeki Ekim ayında vize muafiyetinin başlayabilmesi için Türkiye’nin önüne konulan 72 madde içerisinde, ‘’Annan Tuzak Planı’’ ile haksız ve hukuksuz bir biçimde AB ülkeleri arasında alınan Güney Rum Kesimi de bulunmaktadır!
AB’nin vize muafiyeti için ön koşul olarak önümüze koymuş olduğu maddeler içerisinde: ‘’Tüm AB ülkeleri vatandaşlarının’’ ayrımcılık yapılmaksızın Türk topraklarına vizesiz giriş hakkı tanınması’’ da bulunmaktadır..!
Yani daha net bir anlatımla; ülkemiz ile AB arasında Ekim 2016 tarihinde olası bir vize muafiyeti antlaşması sonrasında; Kıbrıs’ın yarı buçuğunu temsil eden Güney Rum kesiminde yaşayan Rumlar, ülkemizin topraklarına vizesiz girme hakkına kavuşacaklar, sonrasında ise; büyük bir olasılıkla AB’nin Türkiye’nin limanlarının, havaalanlarının açılması baskısı daha da güçlenecek, bu konunun savunulması iyice zorlaşacaktır!
Yıllardan beri adanın kuzeyini, yani Kıbrıs Türk Halkını, 33 yıldır dimdik ayakta duran K.K.T.C’yi ekonomik, siyasi ve insani yönde hala görülmemiş ambargolar altında tutan, bu olumsuz tavrından bir adım dahi geriye atmayan, AB ile Türkiye’nin müzakere başlıklarını görüşmeler başladığı tarihten beri her defasında engelleyen, ambargo uygulayan Güney Kıbrıs Rum Kesiminin AB üyesi olması nedeniyle; vatandaşları sınırlarımızdan kolayca girecektir!
Ama Annan Planına ‘’evet’’ demesine rağmen, AB’ye alınmayan Kıbrıs Türk Halkı; AB üyeliği olmadığı için AB vatandaşlığı hakkından mahrum kalacaktır!
Kaldı ki, AB üyeleri, ülkemiz ister tanısın, ister tanımasın; Türkiye’nin ‘’Güney Kıbrıs Rum Kesimi’’ olarak nitelediği bu oluşumu; hala adanın yasal hükümetiymiş gibi: ‘’Kıbrıs Cumhuriyeti’’ olarak görmektedir!
Şüphesiz ülkemizi yönetenler; Türkiye’nin, AB ile vize muafiyeti süreci devam ederken, Güney Rum kesiminin mevcut yapısını göz önünde bulunduracaklardır
Geçtiğimiz haftalarda Türkiye ile AB arasında Suriyeli mülteciler konusu görüşülürken; müzakere masasında kendisini hala Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak gören Güney Rum kesimi lideri Bay Anastasiadis; ülkemizin açılmasını istediği 5 müzakere başlığı karşılığında; Türkiye’nin Güney Rum kesimini tanımasını, limanlarını Rum gemilerine açmasını istemesi; tam da bu süreçte oldukça anlamlıdır!
AB, ülkemizin elde edeceği vize muafiyeti karşılığında, önümüze koyduğu 72 maddenin içinde yer alan bu muafiyetin AB ülkesi konumundaki Güney Rum kesimini de kapsamasını, aynı anda Rum liderinin yapmış olduğu açıklamayı da değerlendirdiğimizde
Karşımızda yeni bir Bizans oyununun planlandığını görebiliriz!
Adada devam eden görüşmeler, Kıbrıs Türk Halkı için giderek zora girmekte, 2016 yılı içinde sonucu şimdiden belli yeni bir Annan Planı referandumunun gündeme gelmesi kaçınılmaz gibi görünmektedir!
Ama Kıbrıs konusunda, henüz son söz söylenmiş değildir!
Türkiye’nin, Türk Milletinin Kıbrıs konusunda son sözü söyleyecek olmasını, ülkemizin Avrupa Birliği uğruna Kıbrıs Türk Halkı’nın hak ve hukukunu feda etmeyeceğini de tüm dünyanın bilmesi gerekir.
Bu önemli hususun, KKTC Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı tarafından görüşme masasında Rum lidere bir kez daha iletmesinin; Türkiye’ye saldırmakla, Türkiye’yi muhatap almaya çalışmakla bir yere varamayacaklarını Rum tarafına yeniden anlatma zorunluluğu vardır.
Ayrıca; Sayın Akıncı ve ekibi şunu bilmelidir ki!
Kıbrıs Türkü’nün güvenliğini, egemenliğini, sosyo-ekonomik yaşantısını tehlikeye atacak her hangi bir taviz vermelerine karşı çıkacak, bununla her ne pahasına olursa olsun mücadele edecek çok geniş bir halk kesimi hala K.K.T.C’de, o gazi topraklarda yaşamaktadır.