Bakmayın siz soyunu hayvan haşerat aleminde arayanlara; insanoğlunun nesli Hazreti Adem ile başlamıştır. Ademoğlu Kabil yüreğinde biriktirdiği kıska

Bakmayın siz soyunu hayvan haşerat aleminde arayanlara; insanoğlunun nesli Hazreti Adem ile başlamıştır. Ademoğlu Kabil yüreğinde biriktirdiği kıskançlık ve hasetle kardeşi Habil’i öldürdüğünde yeryüzünün ilk cinayetini işlemiş, ocaklara ilk ateş düşüren olmuş, kabilelere ayrılmak da böylece başlamıştı.
Allah yeryüzündeki ilk halifesinin yüreğindeki yangını söndürmek için ona, peygamberlik vasfı yüklediği Şit’i evlat olarak verdi. Onun evlatlarından İdris (a.s.), onun evlatlarından da Nuh (a.s.) Allah’ın elçisi olarak insanlığa tebliğde bulundu.
Fakat zaman içerisinde insanların peygamberlerine itaat etmeyip müşrikçe yaşamaya başlamaları üzerine Hz.Nuh’a, “Büyük bir gemi yapması” emredildi. Nihayet şiddetli yağmurlar başlayınca Hz.Nuh kendisine iman edenleri gemisine çağırdı. Rivayet odur ki, kırk erkek ile kırk kadının bindiği gemide Nuh’un oğullarından Sam, Ham, Yafes de yer aldı. Tufandan sonra insanlığın soyu Hz. Nuh’un oğullarından devam etti; Ham Habeş ve Afrikalıların, Sam Arapların, Yafes ise Türklerin atası olarak bilinir. Deguignes’e göre Yafes’in sekiz oğlundan en büyüğünün ismi Türk’tü. Hammer tarihinde de secerenin ilki Türk olarak belirtilir.
Nuh’un soyundan Hud, devamında Salih Allah’ın elçisi olur. İki cihan güneşi peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in “Ceddimdir, dedemdir” dediği Hz. İbrahim’de Nuh’un torunlarındandı. Velhasıl, alemlerin yaradılış sebebi Hz. Muhammed Efendimiz’de (s.a.v.) Nuh’un kutlu soyundan gelmekteydi. 
*     *     *
Kurtuba’da dünyaya gelen İmam Kurtubi tefsir, hadis, kıraat, fıkıh gibi alanlarda çok iyi yetişmiş ve “derya” olarak nitelendirilmiştir. Türk ırkının Hz. İbrahim ile cariyesi/hanımı Kantura’dan geldiğinin, Hadis-i Şerifle sabit olduğunu aktaran kişidir.
Buraya kadar yazdıklarımıza bakıp kimse “Üstün ırk yahut kavmiyetçilik” çıkarımı yapmasın; zira varlığımızı varlığına borçlu olduğumuz Resulü Kibriya Efendimiz Veda Hutbesinde net bir hüküm veriyor:
“Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, ondan en çok korkanınızdır. Arabın Arap olmayana takvadan başka üstünlüğü yoktur.”
Tarihin kendilerine yüklediği kutlu sorumluluğun bilinciyle Türkler yüzlerce yıldır ilahi nizama hizmeti “kızıl elma” edinip bozguncu, fitneci azgınların korkulu rüyası oldu. At sırtında üç kıtaya yayılan Türkler soy kırmak, ganimete konmak muradında olmadı, “insanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışını hiç bir zaman kaybetmedi.
*     *     *
Vanlı bir anne babanın çocuğu olarak Mersin’de dünyaya gelen Fırat’ın içindeki “nahoş sevgiyi” fark edince hayal kırıklığına uğramıştık. Konuşmanın derinleştiği bir gün “Kürtçülük dürtülerinin nasıl harekete geçtiğini” samimiyetle anlatmıştı:
“-Her gün okulun ilk dersinin on dakikasını Kürtleri aşağılayıp hakaretlerde bulunmayı kendine görev edinmiş bir öğretmenim vardı. Her gün Kürtler aleyhinde söylediklerinin ardından ‘Arkadaşınız Fırat’ta Kürt, öyle değil mi?’ diyerek beni de aşağılardı. Onun bu tahrikleri nedeniyle her gün anneme Kürtlüğün ne olduğunu sorarak öğrenmeye çalıştım. Kadıncağız, uzun süre ‘Kürtlük Türklük ayrı gayrı şeyler değil’ dese de benim zihnimde artık yer etti ve günün birinde sınıfta ayağa kalkıp ‘Evet Kürdüm”’ diye bağırdım.”
Yaklaşık yüz yıl önce başlatılan şuursuzlaştırma hareketinin en önemli adımı, Devlet-i Ali’nin tebaı milletlerle arasına mesafe koymaktı. Bunu da binlerce yıllık tarihi yok sayarak, bu milletin hafızalarından silerek yapmayı planladılar. Birbirine düşman Türk, Kürt, Arap nesiller üretmek için ‘Yalan tarih’ yazdılar. Kendilerinin hezimete uğradığı savaştan ‘Uydurma kahramanla iki saatlik film üretenler, Türk tarihine ambargo uyguladı. 
*     *     *
Her yeni güne “Türküm, doğruyum, çalışkanım” diye başlayan neslin yaşadığı Türkiye’ye bir bakın; Amerikan Mandalığının kabul edilmesinin savunandan, İngiltere’nin bir şehri olmayı millete kabul ettirmeye çalışanları, anarşi ve terörü sokaklara taşırıp ölüm kusanları göreceksiniz.
Türk tarihinin destanlarıyla büyümeyen nesilleri soğuk kış sabahlarında titrete titrete yenim ettirmenin “Biçarelikten” başka bir tanımı yoktur.
Oysa Hunlardan başlayarak Türk tarihi destanlarını birinci sınıf seviyesinden itibaren öyküleştirmek, filmlerini yapmak sadece Anadolu’da değil, dünya coğrafyasında ses getirecektir. Diriliş Ertuğrul, Kut’ül Amare ve Payitaht Abdülhamit yapımları bunun en güzel örneğidir.