Alt geçidin mermer merdivenlerini koşarak inip, Ulucami'nin bahçesindeki havuzun yanından geçerek Antikacılar Çarşı'sına girdi. Yazın çocuklara çı

Alt geçidin mermer merdivenlerini koşarak inip, Ulucami'nin bahçesindeki havuzun yanından geçerek Antikacılar Çarşı'sına girdi. Yazın çocuklara çığlıklar attırarak su dansları yapan havuzun makinaları tadilattaydı. Yağmurluklarıyla çalışan birkaç teknisyen ağır hareketlerle pompaları söküp havuzun dışına alıyorlardı. Düne nazaran daha kapalıydı hava ve aralıklarla yağmur çiseliyordu. Antikacılar'ın girişine çökmüş olan yaşlı bir adam, küçük sepetinin içindeki tespih ve zikirmatiklerin satılmasını bekliyordu. Öte yanda Arap turistlere gümüş fincan takımı satmaya çalışan tiz sesli bir esnaf daha fazla indirim yapamayacağını Türkçe haykırıyordu. Dükkanının önündeki bakır kahve fincanlarını yavaş hareketlerle silen yaşlı adama yaklaşıp,
“Kadir bey siz misiniz?” dedi Baran. Adam yuvarlak çerçeveli gözlüklerinin üzerinden dikkatle bakarak. “Evet, benim. Buyurun.” Baran samimiyetle gülümseyip devam etti,
“Ben bir sandık almak istiyorum, sedef kakmalı...Şu kilitli olanlardan. Dedem en iyi sizde bulabileceğimi söyledi.”
“Tabii evladım,” dedi yaşlı adam, bezi tuttuğu eliyle işaret ederek “buyur geç içeri.”
Dükkanın içinde duvarları görmek imkansızdı. Her santimetre karesine hediyelik eşyalar asılıydı çünkü. Özenle oyulmuş ahşap çerçevelerin içindeki eski aynalar, yan yana asılı bastonlar, onların yanında antika duvar saatleri, duvar saatlerinin hemen altında yerde kadın ve bitki figürlü ince detaylara sahip bir jardinyer, onun yanında sedef kakmalı her boydan sandıklar, el yapımı satranç takımları... Baran nereye bakacağını şaşırmış şekilde göz gezdirirken yaşlı adam söze atıldı,
“Dedenizle tanışıyorum anladığım kadarıyla adı neydi evladım?”
“Kusura bakmayın, dükkana daldım. Harika şeyler var burada... Adı Zekeriya.” antika eşyalardan gözünü ayırıp adama doğru dönerek “selamlarını iletmemi istedi size yakın bir zamanda uğrayıp çayınızı içmek istiyormuş.” Yaşlı adamın kasvetli duruşuna bir anda hareket geldi. “Zekeriya! Haa Kazaskeroğlu değil mi?” Baran başıyla onayladı.
“Çok eskiden görüşürüz dedenle. Rahmetli babaannenin çeyizliklerini benden almışlardı o zaman tanıştık. O zamandan bu zamana ara ara uğrar hep bana. Çok severim dedeni!” yaşlı adamın söylediklerine “Ne kadar güzel” dercesine ilgili bir ifadeyle gülümsedi Baran, yerde duran küçük ahşap kutulardan birini göstererek.
“İstediğim böyle bir şey galiba,” dedi “kutunun anahtarı gizli bir bölmede oluyormuş galiba bu onlardan mı?” yaşlı adam biraz evvelki heyecanını hiç kaybetmeyerek,
“Evet evladım!” dedi, kutuyu eline alıp “ceviz ağacından, sedef kakmalı, içi kadife kesinlikle tavsiye ederim. O gizli bölme dediğin yere ulaşmak için birkaç hamle yapman gerekiyor, şifreli yani.” parmaklarını kutunun sağ yanındaki çiçek motifini oluşturan kabartma parçaya götürüp çiçeğin yaprağını dışa doğru kaydırdı, kayan yaprağın çukurundan çıkan küçük anahtarı tezgahın üstüne koyup, bu kez sandığın zemini oluşturan ve sabit gibi duran kalın ahşabı biraz güç uygulayarak itti. Baran olanları merakla izliyordu. Zeminin kaymasıyla sandığın ön yüzündeki dişlerden biri aşağı salındı, dişin açılmış olduğu yerde anahtar deliği gözüküyordu. Tezgahın üzerindeki anahtarı alıp bu deliğe sokarak kilidi açtı ve açık sandığı, şovunu memnuniyetle tamamlamış olduğunu belli eden bir ifadeyle Baran'a uzattı. Baran etkilenmişe benziyordu. “İstediğim tam olarak buydu!” dedi “Fiyatı nedir?”
“Yetmiş lira evladım.”
“Amcacığım çok ucuz dedin, dedemi boş ver sen bu kadar mı fiyatı gerçekten.”
“Ayıp ediyorsun, ver yetmişi uzatma! Dedenin bana yaptığı iyilikleri bilsen, bunu bile almamam gerekiyor ama Zekeriya kızar bedava işe ondan alıyorum!” diye itiraz etti yaşlı adam “hediye paketi yapayım mı?”
“Tamamdır bir şey demiyorum...İçine başka bir şey daha koyacağım, böyle kalsın.” dedi Baran “ama nasıl açıldığını bir kez daha gösterin.”
Açılış şeklini tekrar izleyen Baran dedesine götürmesi emrolunan bolca selamla dükkandan ayrıldı. Antikacıların içinden Kapalı Çarşı'ya çıktığı sırada köşedeki dükkanın dış tezgahında bir şey çarptı gözüne. İşçiliği elindekinden daha kötü olan benzer bir sandığın üzerinde 300 lira yazıyordu. Bu durumdan hoşlanmadı, hata ettiğini düşündü. Dedesinin selamını yanlış zamanda söylemişti. Alışverişi bittikten sonra dükkandan çıkarken söyleseydi yaşlı adam için kârlı bir satış olacaktı.


Haftaya devam edecek...