İçeri girer girmez, sandığı eşiğe bırakıp işaret parmağını şakacı bir tavırla Duru’ya doğru savurdu Baran, “Sakın dokunayım deme!” Duru

İçeri girer girmez, sandığı eşiğe bırakıp işaret parmağını şakacı bir tavırla Duru’ya doğru savurdu Baran, “Sakın dokunayım deme!” Duru oturunca yorulduğunu fark edip kanepeye uzandı, Baran da hemen yanında bitiverdi. “Yorulmuşum,” dedi Duru “ne güzel yürüyorduk ama mayıştık bak şimdi.” Baran elini Duru’nun yanağına koyup, “Mayıştık de bakayım bir daha!” Duru gözlerini kaçırıp gülümsedi, “Yaa niye kötü mü söyledim?” Baran isteğinin yapılmasını bekler gibi tepkisiz kalınca, “Mayıştık!” dedi Duru önüne bakarak. Mimiklerinin tümüne şefkati yayan Baran, ince dudaklarını sevdi Duru’nun. Sanki bir bebeği sever gibi çok usulca ve kibarca bir dokunuştu bu. “Sen hala bebeciksin, haberin var mı? böyle utanır onlar da senin gibi…” parmaklarını geri çekip, yüzünü iyice yaklaştırdı Duru’nun yüzüne “bir de böyle kokarlar mis gibi…” dedi ve dudaklarını dayadı Duru’nun inceliği ile sıcaklığı aynı oranda olmayan dudaklarına. Öpüşürken Duru’nun gerdanından yayılan cezbedici kokuyla göğüs kafesini doldurdu, oflamaya benzer bir nefesle geri bıraktı sonra. Bir erkeğe göre kalın ve biçimli olan dudaklarını Duru’nun boynunda gezdirmeye başladı bu kez. Duru gözlerini kapatmış, Baran’ın iri vücudu altındaki o sığınma hissi ile hazzın tadını çıkarıyordu. Baran kokunun kaynağına inmeye devam etti, Duru’ya fark ettirmeden gömleğinin birkaç düğmesini çözmüştü bile. Tekrarını defalarca kez yaptığı belliydi, tecrübe içeren bu detayı bir anlığına kıskandı Duru sonra unuttu. Eve daha önceki gelişlerinde sadece öpüşmüşlerdi, ne Baran daha fazlasını istemişti ne de Duru. Bu kez yine herhangi bir isteme ve karşılık bekleme durumu yoktu. İki bedeni sanki aynı beyin yönetiyormuşçasına sorgulamadan devam ediyorlardı sadece. İç çamaşırlarına kadar soymuşlardı birbirlerini. Baran Duru’nun ince beli üzerinde uzanan dipdiri gövdesi ve kusursuz biçimdeki göğüsleri karşısında gerçekten etkilenmişti. Daha şehvetli ve sert bir hamleyle Duru’nun beyaz dolgun göğüsleri üzerinde gezdirmeye başladı bu kez dudaklarını. Yavaş yavaş aşağı iniyordu, Duru’nun o an aklına istemsizce Gökhan geldi. Bu hayal şimşek gibi bir anda çakmıştı. Ve anında bütün hazzını kesip atmıştı. Gözlerini açıp tavana baktı, dudaklarını sıktı, gözleri doldu. Baran ona bakmayarak aşağı indiği için dudak ve dil oyunlarına hız kesmeden devam ediyordu. Duru kendini kontrol edemeyip aniden doğruldu, Baran şaşkınlıkla başını kaldırdı. Hiç beklemeden sarıldı Duru, ağlamaya başladı. Baran anlam vermeye çalışıyordu, “Bi'taneciğim… Çok mu ileri gittim ?”
Duru cevap vermedi sımsıcak yanaklarını Baran’ın hacimli göğsünün üzerine dayamış içini çekerek ağlıyordu. “Her şeyim ne oldu birden?” dedi Baran tekrar özür diler gibi bir ses tonuyla. Duru Baran’ın yüzüne bakmadan konuşmaya başladı,
“Seni hak ediyor muyum ki ben!”
“Anlamadım sevdiğim…”
“Bilmiyorum… bak bunu daha önce konuşmak istedim aslında. Ama seninle yaşadığım her duygu bu tarz detayların üzerindeydi. Sırası gelmedi. Söyleyecektim aslında sana. Saklamak için beklememiştim…” Duru’nun neden söz ettiğini anlamıştı Baran. Daha sıkı sarılıp “Allah aşkına neden bahsediyorsun, lütfen tek bir kelime bile daha söyleme!” diye girdi araya. Duru’ya derin bir sessizlik çöktü Baran oflayarak devam etti, “Sevdiğim!” dedi “bu mesele üzerine kuracağımız her cümle bizim aramızdaki bağa hakaret, bize hakaret. Lütfen… Benim sana olan saygımda ya da aşkımda bu tarz bir sebepten en ufak bir azalmanın olacağını nasıl düşündün, neden çekindin bu kadar anlamıyorum. Sende böyle bir intiba bırakacak ne yaptım acaba bunu düşünüyorum şu an. Sakın bir daha aklına getirme bu konuyu, hem beni basitleştirirsin hem kendini üzersin yok yere. Ben Baran’ım, Baran! Senin Baran’ın. Sen de benimsin. Bunun dışında bilmemiz gereken ne öncesi var, ne sonrası.”