Baran annesini pek hatırlamıyordu. Sadece okula giderken ona mavi önlüğünü giydirip sımsıkı sarılan bir kadın hatırlıyordu. Bir de o gün okuldan

Baran annesini pek hatırlamıyordu. Sadece okula giderken ona mavi önlüğünü giydirip sımsıkı sarılan bir kadın hatırlıyordu. Bir de o gün okuldan geldiğinde bir sürü insan hatırlıyordu sokağın başında. Evlerine yaklaştıkça artan kalabalık, çoğu kadın... Sonra sarılıp ağlayan babası... Serserinin biri Şahin arabasıyla dolmuş durağındaki kızların dikkatini çekmek için, sokağın köşesini hızla dönerken kaldırıma çıkmış ve zavallı kadın elektrik direği ile arabanın arasında oracıkta can vermişti... Ve işte gencecik bir cenaze! Bursa’nın kenar mahallesinde... Sonrası ise Baran için tam bir yıkım olmuştu, birkaç sefer babasının seccade üzerinde “Allah’ım al canımı!” diye ağladığına tanıklık etmişti. Zavallı adam eşinin ölümünden altı ay sonra uyanamayacağı bir uykuya yatmış ve bir daha kalkamamıştı. Doktorlar kalp krizi demişti…
Derinlere dalmış olan bakışlarını aniden dağıttı, kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu.
“Nerede bu çocuk?” diyerek fırladı yerinden. Caminin giriş kapısında araplara muska satmaya çalışan Sefa’yı görür görmez yanına koştu.
“Sefa! Sefa! Bırak şu arapları gel benimle.”
Sefa Baran’ın adımlarına yetişmeye çalışıyordu. Baran öyle heybetle öyle heyecanlı yürüyordu ki Sefa nefes nefese kalmıştı.
“Abi kavgaya mı gidiyoz?”
Baran aniden durdu, Sefa’yı iki omzundan tuttu, muskacı çocuğun korkmuş gözlerine yüzünün tüm kaslarıyla gülümsedi.
“Ulan hepsi senin yüzünden.”
“Naptım abi.”
“Sen olmasan fark edemezdim onu, şimdi dile benden ne dilersen.”
İyice korkmuş olan çocuk omuzlarını silkti.
“Yok abi bir şey istemem.”
“Bir şey istemem yok, söyle ne istiyorsun!”
“Tamam muska al.”
Baran birden durgunlaştı.
“Sahi sen neden buralardasın hep. Okula gitmiyor musun?”
“Gidiyorum abi, derslerimin hepsi beş.”
“Eee ne işin var burada.”
“Anneme para götürüyorum.”
Baran çocuğun gözlerinde öyle bir titreme gördü ki biraz evvelki kalp atışları tümüyle sona ermişti. Sefa’dan iyi bir hikâye çıkmayacağı belliydi.
“Gel oturalım şuraya.” diyerek camiinin yanıbaşındaki çay bahçesine yöneldi.
“Bana bir açık çay, bu kardeşime de karışık tost, bir tabak cips, meyve suyu mu içersin ne içersin Sefacığım?”
“Abi yiyemem o kadar.”
“Tamam bir de meyve suyu, şeftali olsun.”
Garsonun uzaklaşmasını bekleyip devam etti.
“Evet Sefacığım, evin masraflarına neden sen koşturuyorsun ?”
“Babam geçen sene gitti evden. Bizi bıraktı. Genç bir kızla gitmiş duyduk, babamın çalıştığı pasajda bir dükkanda çalışıyormuş o da. Takıcı mı ne orospu. Beraber gitmişler.”
Baran ciğerlerini şişirip derin bir ‘of !’ çekti. “Küfür senin gibi yakışıklı adamlara yakışmaz, kullanma…Annen ne iş yapıyor şu an?”
“Tekstilde çalışıyor.”
“Anladım abicim.”
Kısa bir sessizlik oldu, Sefa bu kez öfkeyle devam etti.
“Çalışmasa keşke orda, bir adam var, geçen gün vurdu anneme. İş yerinden eve bırakan adam...”
Baran oturduğu yerde gerildi, kaşlarını çattı.
“Ne vurması oğlum kim bu adam?”
“Bilmiyorum abi, şişman bir adam. Ben de sordum anneme bir şey anlatmadı.”
Bu sırada tost gelmişti, çocuğun uzun zamandır böyle beslenmediği belliydi. Tostu nefessiz yiyiyordu. Baran olanları az çok tahmin etmişti. Buğulu gözlerle Sefa’nın yemek yemesini izledikten sonra kaşlarını kaldırarak konuşmaya başladı.
“Burdan kalkınca size gidelim… Bak Sefa, anladım ki seninle konuşurken bir çocukla konuşuyor olduğumu unutmam gerekiyor. Açık sözlü olacağım. Bundan sonra okul masraflarını ve diğer masraflarını ben karşılayacağım, her şeyi.”
Sefa araya girdi.
“Yok abi olmaz öyle…”
“Dinle abicim, sen erkek adamsın. Ve belli ki ileride gerçek bir adam olacaksın. Sorumlulukların olacak. Büyüdüğünde muska satarak bakamazsın ailene. Derslerinin çok iyi olduğunu söyledin. Senden yalnızca okumanı istiyorum.”
Şaşkınlıkla bakan çocuğun yanağını sevdi ve ekledi,
“Zaten maşallah okuman dışında başka öğüt verilecek bir yanın kalmamış. Tanıdığım birçok yaşlı adamdan daha büyüksün.”
Sefa sessiz kaldı. Çay bahçesinden çıktılar. Emirsultan mezarlığından aşağıya inen arnavut kaldırımlı yoldan yürüyüp dar sokaklara girdiler. Baran omzunun üzerinden yanında dimdik yürüyen bu gururlu çocuğa baktı, sırtını sıvazladı.
“Annene iyi bakabildin mi peki bu zaman içinde Sefa bey?”
Çocuk gülümsedi.
“Paramın hepsini ona veriyorum.”
“Güzel, bir erkeğin kulluk edeceği tek varlık annesidir. Bunu unutma.”
“Allah’a kulluk etmeyecek mi erkek?”
“Vallaha Sefacığım kritik soru sordun şimdi.”
Başını sevdi ve devam etti.
“Bir erkek aile kadınlarını mutlu edebildiyse, Allah o erkeğe cihanı kul eder bence. Bunun örneklerini hayatım boyunca gördüm…”
Sefa pek anlamış gibi bakmadı ama başıyla onayladı. Baran devam etti.
“Bu diyaloglar biraz ağır senin için, boş ver. Daha gelmedik mi eve?”
Birkaç dakika daha yürüdükten sonra iki katlı müstakil bir evin önünde durdular. Sefa, demir kapıya vurdu, birinci katın camında bir kadın gözüktü. Saçlarının dibinde beyazlar gözüküyordu. Mavi gözlü, güzel bir kadındı ama ilk bakışta daha uzun süredir bakımsız kaldığı fark ediliyordu. Baran’ı baştan aşağı süzdü.
“Kim bu Sefa ?”
Sefa’dan önce Baran lafa girdi. Pencereye iki adım daha yaklaştı.
“Hanfendi adım Baran.” dedi gülümseyerek. “Oğlunuzla bugün tanıştım. Yanlış anlamınızı istemem ama sizinle ilgili biraz bahsetti bana. İçeri buyur ederseniz sizinle konuşmak istiyorum. Sefa’nın okulu ve kalan şeyler ile ilgili...”
Öyle yumuşak ve emin bir ses tonuyla konuşmuştu ki, kadının yüzündeki sorgulayıcı gerginlik dağılıvermişti. Uzunca zamandır ona ‘Hanımefendi’ diye hitap edilmediği belliydi. Aynı kibarlığa bürünmeye çalışır bir tavırla cevap verdi kadın.
“İyi birine benziyorsunuz, yanlış anlamayın dul bir kadınım. Sizi içeri alırsam komşuların ne diyeceğini tahmin edersiniz.”
Bu denli bakımsız ve stresli bir yüzden böyle güzel bir diksiyon hiç beklemeyen Baran, şaşkınlığını gizlemeye çalıştı.
“Anlıyorum! Çok özür dilerim, ben düşünemedim. O zaman biz şimdi Emirsultan Kafe’ye çıkıyoruz. Sizi orada bekleriz. Lütfen gelin bugün mutlaka sizinle konuşmam gerekiyor.”
Baran ile Sefa kafeye gidip beklemeye başladılar. Sefa’nın annesi de kısa süre sonra geldi. İlk dakikalarda soğuk başlayan sohbet Baran’ın güven dolu ses tonuyla çabucak ısınmıştı. Genç anne, dolu gözlerle hayatının son dönemini özetlemeye çalışmıştı Baran’a.
Zavallı kadın, sevdiği insan için ailesinden vazgeçmiş. Yakışıklı sevgilisiyle İzmir’den Bursa’ya kaçıp evlenmişler. Kısa süre sonra Sefa doğmuş. Kocası sorumlulukları arttıkça canavarlaşmış. Sefa’ya hiç baba şefkati göstermemiş. Neticede başka bir kadına, karısı ve çocuğundan vazgeçip gitmiş.
Baran, genç annenin asaleti karşısında büyülenmişti. Kocası en ağır küfürleri hak ediyor olmasına rağmen, sadece yaşananları anlatıyor ve eşinden saygıyla bahsediyordu. Bunun yanı sıra hikayenin bir kısmı annesinin geçmişine benzediği için, mevzuyu hızlıca benimsemişti. Kadın içini döküp sustuktan sonra kısa bir sessizlik oldu. Baran kahvesinden yudumlayıp çelinmiş olan bacağını indirerek söze başladı.

Haftaya devam edecek...
ERDEM GÜLER