Sonraki bir saat boyunca halıyı izleyerek sessizce oturdu. Sakinleştiğinde içinde bariz bir pişmanlık duygusu belirmişti. “Allah'ım ne yaptım ben.

Sonraki bir saat boyunca halıyı izleyerek sessizce oturdu. Sakinleştiğinde içinde bariz bir pişmanlık duygusu belirmişti. “Allah'ım ne yaptım ben.” dedi. Duru'yu üzmemek için sessiz kalmaya çalışmıştı iki gün boyunca, ancak her şeyi bir telefon görüşmesinde mahvetmişti. Madem ki bu ahmaklığı yapacaktı ilk günden kussaydı öfkesini... Ne kadar kızsa da iki günü Duru'dan habersiz geçirmek ona çok zor gelmişti. Duru'yu çok özlemişti. Ama bu tartışmanın üstüne Duru'yu hemen arayamazdı, zaten hayal kırıklığına uğratmış olduğu için bir de şimdi dengesiz bir karakter çizmek istemiyordu, “ilerleyen günlerde kendimi affettirmeye çalışırım.” diye düşünürken aniden zil çaldı, gelen Ragıp'tı. İçeri girdiğinde önce yerde dağılmış olan telefon parçalarına baktı, sonra başını Baran'a alaycı bir tavırla çevirip,
“Oğlum klip mi çekiyorsun bu ara sen ? Adam dövmeler telefon kırmalar.” sırtına dostça vurup, “bir derdin var belli ?” dedi. Baran tam konuşacak oldu,
“Neyse salla derdini şimdi, cenazeye gidiyoruz kalk hazırlan.”
“Kimin cenazesi ?” dedi Baran kaşlarını çatarak.
“Hani bir adam vardı, antikacılar çarşısında dükkanı vardı hani, Kadir amca.”
Baran birden doğruldu, “Kadir amca mı vefat etmiş !”
“Vallahi ben de üzüldüm, yaşlıydı ama turp gibiydi. Kalp krizinden gitmiş adam, öyle evde televizyon izlerken birden yani...” Ragıp konuşmasına devam ederken Baran hızla hazırlandı, beraber çıktılar. “Seni arayıp dururken namazı kaçırdık .” dedi Ragıp “ama defnedilirken yetişeceğiz inşallah.” Söylediği gibi mezarlığa ulaştıklarında defin işlemleri başlamamıştı henüz. Hava kapalıydı; gökyüzü beyaz, mezar taşları beyaz, insanların bakışları siyah, kavak ve çam ağaçları yeşil, toprak kahverengiydi. Devam eden hayatın içinde renkler ne kadar karmaşık, ne kadar anlaşılmaz, ve ne kadar iç içe olurdu oysa... Ama işte zamanın durduğu bu noktada, bir ‘ömür’ konulacakken toprağa, böyle her şey netleşiverirdi birden. Üzülenler, sevinenler, gömülenler ve yürüyenler. Her şeyin rengi hem somut hem soyut anlamda belli olurdu.
Baran ve Ragıp esnafın bulunduğu kalabalığın içine girip tanıdıklarla hal hatırlaştı, birkaç kişi bulundukları ortama göre fazla coşkulu selam vermişti. Baran bundan rahatsız oldu ama belli etmedi, “Vay kardeşim nerelerdesin ! - Aslanım görünmüyorsun ne zamandır ?” türünden soruları kısa cevaplarla geçiştirip dedesinin yanına vardı. Zekeriya baba, ayak bileklerine kadar uzanan taba renk kaşe giymişti. Göbeğinde birleştirdiği ellerini açıp, fötr şapkasının altından küçük bir tebessüm etti değerli torununa. Baran elini öptü dedesinin “başımız sağ olsun” deyip yanına durdu. Aynı yöne bakıyorlardı. İmam dualarını okudu, ailenin kadınları gözyaşlarını döktü, ailenin erkekleri küreği kendi aralarında değiştirerek toprak attılar babalarının ve dedelerinin üzerine... “Haklarınızı helal ediyor musunuz?” deyince imam, herkes bir ağızdan coşkuyla “Helal olsun” dediğinde Baran’ın boğazı düğümlendi, yutkundu. Benzer bir hissi Zekeriya baba da yaşamış olacak ki kısık ve çatallı bir sesle söze girdi,
“Bak evladım, bunca insana bir bak... Çarşının dilencisi de burada, esnafı da. Belediye başkanı bak şu, şuradaki de pasajın çaycı çırağı. İkisinin de hüznü aynı bak...” sağ elini torununun omzuna koyup devam etti “bir insanın gerçekten kim olduğunu göreceğin tek yer onun cenaze törenidir. Hayatında kimseyi ayırmadan gereken saygıyı gösterdiysen, makama mevkiye tapmadıysan, başın dik durduysan, kimsenin hakkını yemediysen, dostlarının zor zamanlarında yanında olduysan. İşte böyle Kadir gibi imrenilecek bir cenazen olur. İmrenilecek bir cenazen olduysa da imrenilecek bir hayat yaşamışsın demektir. Bu dediklerimi asla unutma.”
Baran dedesinin söylediği her şeyi aklının bir kenarına yazmayı huy edinmişti zaten, hayat hakkındaki bu öğütü de hafızasının en silinmeyecek yerine kazımıştı bile. Cenaze dağılırken Kadir amcanın oğulları gelip samimiyetle saygılarını sundular. “Geldiğin için Allah razı olsun Zekeriya baba, bizi yalnız bırakmadın” dedi kardeşlerin en büyüğü. Zekeriya baba, sanki bu adamların karşısında küçülürmüşçesine aşırı mütevazı tavırlarla taziyelerini bildirip Ragıp’a ve şoförüne dönerek “Baran’la biz azıcık yürüyeceğiz. Siz arabaları alın rahmetlinin yakınlarını taşıyın evlerine.” dedi, Ragıp’la şoför ok gibi fırladılar. Rahmetlinin oğulları Zekeriya babanın elini öpüp hayır dua ederek uzaklaştılar. Baran dedesiyle birkaç saat zaman geçirip eve döndü, yeni aldığı telefonun kutusunu masanın üstüne atıp. “Ölüm var kodumun dünyasında” dedi kendi kendine ve Duru’yu aradı. O cenaze töreni hayatın af dilemeyi erteleyecek kadar uzun olmadığını anlamasına yetmişti.