Dediğim gibi Tahtakale'deki evde değilim artık. Büyüdüğüm eve geri döndüm tekrar, bu evdeki acılarımın daha büyük olduğuna inandım ilk başta.

Dediğim gibi Tahtakale'deki evde değilim artık. Büyüdüğüm eve geri döndüm tekrar, bu evdeki acılarımın daha büyük olduğuna inandım ilk başta. Annem için ağladığım bu fakirhanede Duru'nun acısını daha kolay unuturum sandım. Bazen sadece sanıyoruz, emin olduğumuz şeyleri bile sanmalarla sarıyoruz. (kelime oyunu yapmak istemezdim)
Pencerenin önünde ezanı dinleyip, limonlu suyumu içip, tekrar uyuyup ceset gibi uyandıktan sonra, çıkıyorum bu evden. Yürüyorum, yürüyorum, onunla turuncu bulutlara baktığımız, saatlerce oturup zamanın nasıl bu kadar hızlı aktığına şaşırdığımız o banklara kadar yürüyorum. Biliyorsunuz orayı, Emirsultan Camii'nin avlusu, mezarlığın hemen üst tarafı... Bunu her gün yapıyorum. Bazı sabahlar, esnafın benimle ilgili dedikodularına kulak misafiri oluyorum istemeden. Kambur ve seyiren yürüyüşüme, giydiğim hep aynı elbiselere, sürekli yere bakmama, bakımsız saçıma sakalıma mana vermeye çalışıyorlar. Bazen biri ses tonunu hiç düşünmeden, “ya bırakın amına kodumun işsizini, deliye vuruyor kendini bi sikin olduğu yok” diyebiliyor mesela, küçük tekel bayiinin önündeki tozlu cips poşetlerine doğru sigarasını üflerken. Hep böyle değil mi zaten, bildiğimiz şeyleri sessizce söyler en yabancı olduğumuz konuda gürleriz durmadan... O yüzden kızmıyorum hiçbirine. Banklarda oturuyorken de ilk zamanlar benzer sorunlar yaşadım; aynı bankta hiç kalkmadan beş saat oturunca güvenlik görevlisi gelip uyardı, onlara itiraz etmedim, hatta aksine yaptıkları işe saygı duyduğumu belirten bir iki medeni cümle kurdum. Nedense beni sevmeye başladılar, şimdi her fırsatta gelip çaylarını sigaralarını paylaşıyorlar. Biri evli güzel de bir kızı var ana-okuluna giden, diğeri ise geçenlerde nişanlandı. İkisi de hikayemin bir kısmını biliyor. Sigarayı tutan elimin neden yaşıma göre fazlaca titrediğini...biliyorlar mesela.
Güne limon suyuyla başladık, güvenlik görevlileriyle devam etti ve artık günü bitirelim değil mi. Eve yine yürüyerek dönüyorum, müthiş bir iştahsızlıkla birkaç yudum atıştırıp, “Cem Adrian – Bana Ne Yaptın” açıyorum, her akşam bir ritüel gibi bu şarkı eşliğinde bilgisayarın başında oturup kalıyorum. Facebook'u açıp Duru'nun adını bir kez daha aratıyorum, arkadaşlarının paylaşımlarına bakıyorum , son olarak mesaj kutumu yeniliyorum. Bir daha yeniliyorum. Bunu tekrar tekrar yapıyorum. Bir haber bekliyorum, bir mesaj. Tüm bunlara son verecek birkaç kelime. Defalarca yeniliyorum. Olmuyor. Duru ! Neredesin ! Kiminlesin ! Aklım almıyor olanları, aklım almıyor.
Sanırım bazı şeyleri daha iyi anlayabilmek için, biraz daha geriye gitmemiz lazım.
Kadir amcanın cenazesinden iki gün sonra...
Sipariş vermem için bir süredir yüzüme bakan kokoreççi daha fazla dayanamayıp, “Yeğenim yarım mıydı seninki?” dedi, üzerinde et ve baharat kırıntıları olan bıçağı bana doğrultarak. Düşünceli bakışlarımı dağıtıp, “Evet abi, az acılı.” diye cevap verdim. Kokoreççi bölmeden önce Duru'yu düşünüyordum. Ama her zamankinden farklı bir hisle. Kadir amcayı defnettiğimiz gün duygusallaşıp Duru'yu aradım, görüşmek istediğimi söyledim. Bugün sabahtan beri Duru'yla beraberdik, yanıma geldiği ilk saniyeden itibaren bakışlarında şimdiye dek hiç olmadığı kadar bir donukluk vardı. Cümlelerini hiç bugün ki kadar vurgulamamıştı mesela, elimi her tutuşunda kaybolmaktan korkan bir çocuk gibi gün boyunca hiç bırakmadı. Gariptir ki bir o kadar da sessizdi... Bu haline pek anlam veremedim. Son olayda tahmin ettiğimden daha fazla kırmıştım onu anlaşılan. Gökhan hergelesi için nasıl o tribe girdim anlamıyorum zaten. Ne lüzum vardı. İyi benzetmiştim ama piçi, her neyse.
Bir 'yarım' daha yedikten sonra midemi rahatlatmak için eve kadar yürümem gerekti. Yürürken yine Duru'yu özlediğimi hissettim. İlişkide yaşayabileceğimiz en büyük felaket herhalde bu Gökhan olayıydı. Duru'ya karşı olan hislerimin geçici olmadığını anlamıştım. Her bencilce düşüncenin ötesinde, ona kayıtsız bir aşk duyuyordum. Ve onun da beni bu denli sevdiğinden emindim, belki de daha fazla...