Öğle yemeğinden sonra uzun süren sıkıcı bir toplantıyla günü bitirdik. Eve döndüğümde kendimi yorgun hissediyordum. Ama yorgunluğum Duru'yu aray

Öğle yemeğinden sonra uzun süren sıkıcı bir toplantıyla günü bitirdik. Eve döndüğümde kendimi yorgun hissediyordum. Ama yorgunluğum Duru'yu arayıp telefonunun kapalı olduğunu duyduktan sonra yerini telaşa ve adrenaline bıraktı. Yarım saat bekleyip birkaç kez daha aradım, faydası olmadı, telefonu kapalıydı. Kıskanç, meraklı sevgili görüntüsü vermek istemiyordum ama şu an endişe etmemde hiçbir anormallik olamazdı. Bu normalliğe dayanarak Aslı'yı aradım. Aslı'nın sesinde ki endişe beni daha da ürkütmüştü. “Nasıl yani bugün seninle değil miydi? Okula hiç gelmedi çünkü” dedi merak ve heyecan dolu bir sesle. Telefonu kapatınca ellerimi başımın arasına alıp yatağa çöktüm, dişlerim uyuşuyordu. “Kesin başına bir şey geldi!” dedim.Kısa sürede kendimi toparlayıp Aslı’yı tekrar aradım.
“Aslı, Duru’nun evini biliyordun değil mi sen ?” diye sordum heyecanla.
“Tabii ki” dedi Aslı anlamaya çalışır gibi “sen bilmiyor muydun?”
“Hayır, atla taksiye hemen Heykele postanenin önüne gel, parasını ben vereceğim.”
Aslı anladığı şeyi tekrar soran tiplerdendi,
“Duru’nun evine mi gideceğiz yani?”
“Evet Aslı, bu kadar uzun habersiz bırakmazdı, okula da gelmemiş ! Hissediyorum bir şey olduğunu lütfen hemen gel bekliyor olcampostane önünde.”
“Ya anlıyorum da babası seni kapının önünde görürse bilmiyorum, Duru babasından bahsetti mi sana yani biraz ters bir adam.”
Aslı’ya Duru’nun yakın arkadaşı olduğu için hep belli bir saygı çerçevesinde yaklaşmıştım fakat şu durumda beni anlamaması aptallıktan başka bi şey değildi. Öfkeyle,
“Başlatma babasına!” dedim,“derdimiz Duru iyi mi... bu ! Oraya gidince hallederiz kalanını. Atla gel hadi !”
Hala olayın ciddiyetine varamamıştripli bir sesle “Tamam geliyorum” dedi. ‘Regl oldu herhalde!’ diye geçirdim içimden. Tahtakale’nin dar sokaklarından postaneye inerken Aslı’nın sorduğu tek mantıklı soruyu düşündüm. Hakikaten Duru’nun evini neden ben bilmiyordum ? Ne zaman evine bıraksam benimle ana caddede vedalaşır “buradan bir sokakyukarda zaten bitanem, sen dön artık, biliyorsun komşular görünce böyle durumlarda bizim evdekiler için iyi olmuyor... “ ‘mahalle baskısı’ gibilerinden konuşup ayrılırdı yanımdan... Zaten ailesi hakkında hiç denecek kadar az konuşmuştuk, onlarda yüzeysel şeylerdi. Pek hoşlanarak anlatmadığı için ben de fazladan bir şey sormazdım, kapanırdı konu.
Aslı gelince ben de atladım taksiye, ön koltuğa oturup,
“Yürümeyelim şimdi sen yolu tarif et şoför beye” dedim Aslı’ya. Duru’nun evine yaklaştıkça heyecanım artıyordu. Bir yanım masumca endişeler taşırken diğer şüpheci yanım saçma sapan senaryolar kuruyordu. Dar bir sokağın önüne gelince Aslı, “Burada kalalım” dedi. Kapı önüne park etmiş birkaç eski model araç sokağı neredeyse kapatmıştı. En büyüğü dört katlı müstakil evler hapishane duvarı gibi çevrelemişti sokağı. Duru’yu benimle buluşmaya gelirken bu sokaktan çıktığını hayal ettim, karanlıktaki bir mum gibi... onun o beyaz aydınlık yüzü. Aslı “şu soldaki gri yeşil kapı,” diye işaret edince düşüncelerim dağıldı. Aslı zile basarken, kapının yanındaki doğalgaz kutusunun dibine yığılmış çöp poşetleri hışırdadı. Ardından irice bir lağım faresi duvarın dibini koklayarak usulca kaldırım boyuna ilerlemeye başladı. Aslı bunu neyse ki fark etmedi, yoksa mahalleyi inleteceğine şüphe yoktu. Aslı zile bir kez daha bastı. Farenin varlığından haberdar olan bir kedi Şahin marka arabanın altından kulaklarını dikti, vücudunu farenin olduğu yöne kilitledi. Aslı oflayarak zile bir kez daha bastı, heyecanım öyle artmıştı ki kulağımda sanki çok sevdiğim bir savaş filminin coşkulu müziği çalıyor gibiydi, ellerimi cebime sabitlemediğimde titrediklerini fark ettim. Kedi olduğu yerde gerildi ama fareden korkmuştu sanki, caddenin sonundaki ciğerciye biraz sevimlilik yapsa karnını doyuracağını biliyordu. Diğer yandan iç güdüleri önünde yürüyüp giden canlı ete saldırıp kanını akıtması için haykırıyordu, kedinin gözleri iyice büyümüştü, pençelerini kabarttı vücudunu eğdi. Aslı kapının açılmamasından duyduğu tedirginlikle yüzüme baktı, kedi gövdesini tümüyle gerip asfalta yapıştırdı tam atılacaktı ki arkamızdan tiz bir ses duyuldu. “kime baktınız evladım ?”