Her nedense geçmişimizi çabuk unuturuz. Hiç yaşanmamış gibi davranmamız da mümkün. Bir de haklılık savaşına girdiysek artık geri dönüş de yoktur.

Herkesin kendi penceresinden baktığı ve kendine göre haklı olduğu gerçeğini görmezden gelemeyiz. Kimin camı kirliyse dünyayı da kirli gördüğü bir gerçek.

“Ama” ile başlayan cümleler bizim haklılık düzeyimizi arttırılacağı sanılarak artmıştır. Oysa oradan bakılınca olan durum diğer taraftan öyle gözükmemektedir.

Bir yerden sonra iç hesaplaşmayı da bırakırız artık. Nasıl olsa kendi kendimize kararı vermiş ve kalemi kırmışızdır.

Dünya dönüyormuş; dönebilir. Dünyanın dönmesi bizim de döndüğümüz anlamına gelmez. En azından biz öyle istemişizdir, öyle inanmışızdır.

Günün anlam ve önemine sığınmakta mümkün bu durumda. O günün şartlarına göre, diye cümleler sıralayabiliriz ve kimse de engel olamaz. Nihayetinde önemli olan biz ve yine bizizdir. Bahanelere sığınmak en geleneksel spordur bizde.

Belki de en doğrusu budur. Yaşanması gerekiyordu ve böyle olması gerekiyordu diye kabullenmek de mümkün; vicdan muhasebesi bile yapmaya gerek yoktur.

Her şeyin geçici olduğunu hesaba katmadığımız için inatçılığımıza da çoktan kılıf bulunmuştur; gerisini düşünmeyiz çünkü biz böyleyiz diye sınırımızı çizmişizdir çoktan.

Ağzımızla kuş da tutsak olmayacak veya olmaması gereken şeyleri savunmaktan da geri durmayız. İçimize işlemiştir çünkü burnumuzun dikine gitmek. Geri dönüş için de bir yol bulamayız belki de o yüzden ilerlemek gerektiğine inandırmışızdır kendimizi.

Bir formülü de yoktur ki hayatın. Bugün doğrudur gün gelir yalanlanır. Çok da önemli olmasa şu dakikadan sonra. Çünkü artık doğruyu aramayı bırakmışızdır. Önemli olan bugün ve bugünün kuralları. Yaptırımımız yoksa da eninde sonunda uymak zorunda kalmaktan korkarız.

Doğruları kabul etmesek de neyse ki imdadımıza koşan bir “U Dönüşü” bulunmakta. Geri dönüşümüz olmaz gerekirse U dönüşü yaparız.