Türkiye'deki gazetecilik mesleğinde tanıdığım iki duayen, korkusuz Uğur var biri Uğur Dündar diğeri rahmetli Uğur Mumcu. 

Araştırmacı gazeteci, yazar Uğur Mumcu'nun Ankara'daki evinin önünde bombalı suikast sonucu hayatını kaybetmesinin üzerinden 29 yıl geçti. Bu elim olayın üstünden yıllar geçti geçmesine de hâlâ faalleri bulunamadı.

Mumcu, 22 Ağustos 1942'de, Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi ile Nadire Mumcu'nun dört çocuğundan biri olarak Kırşehir'de dünyaya geldi. 

Ailesinin Ankara'ya taşınması üzerine ilk ve orta öğrenimine burada devam eden Mumcu, 1965'te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu.

Öğrencilik yıllarında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Türk Sosyalizmi" makalesiyle "Yunus Nadi Ödülü"nü alan Mumcu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsüsü Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanlığını yaparken Milliyet gazetesine incelemeler yazdı.
 

Mumcu, 12 Mart 1971 dönemindeki bir yazısında kullandığı "ordu uyanık olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek" ve "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alındı.

Mamak Askeri Cezaevi'nde birçok aydınla bir yıla yakın kalan Mumcu, bu davadan 7 yıl hapse mahkum edildi. Mumcu, kararın Yargıtay tarafından bozulması üzerine tahliye edildi.

Serbest bırakılmasının ardından hemen askere alınan Mumcu, askerliğini "yedek subay" olarak yapması gerekirken kendi tabiriyle "sakıncalı piyade" ilan edildi.

Mumcu, Tuzla Piyade Okulunda 10 Ocak'a kadar süren üç aylık eğitimden sonra, 1973'te okul yönetimi tarafından "kötü hal ve düşünce sahibi" diye suçlanarak "er" çıkarıldı ve Ağrı Patnos'a yollandı.

Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrılan Mumcu, profesyonel gazeteciliğe 25 Şubat 1974'te Yeni Ortam gazetesinde "Anarşist!.." başlıklı yazısıyla başladı.

Köşe yazılarında hem sorunları dile getiren hem de hukuka aykırı ve yasa dışı uygulamaların üstüne giden Mumcu, yazdığı kitaplarla da ses getirdi.

Korkusuzdu samimiydi yazdığı bir çok makale birilerinin işine gelmezdi ama doğruluğu toplum tarafından kabul edildiği için bir çok gizli düşmanı olmuştu. koruması yoktu sırt çantasıyla işine gelip giderdi. Ülkemiz adına ileriye dönük yaptığı tespitlerini hiç çekinmeden kalemine taşıdı. 

Günümüz Türkiye'sinde faali meçhul birçok cinayetin çözüme kavuşmaması çok üzücü bir durum. Her ne kadar zaman aşımına uğramış bir dava olsada yeniden ele alınıp inşallah faalleri bulunur ve cezalarını çeker böylelikle Mumcu ailesinin bir nebze de olsa yüreklerine su serpilir.

Sevgi ve saygılarımla sağlıcakla kalın.