Hoş geldiniz Ali Bey. Nasılsınız?

Hoş bulduk. Teşekkür ederim, iyiyim. Siz nasılsınız?

Ben de iyiyim. Sizi gördüm daha iyi oldum. İlk olarak yazmaya nasıl başladınız bunu dinlemek istiyorum sizden.

Kolay iletişim kurabilen bir çocuk değildim. Kendimi gösterebilmenin bir yolu olarak yazmaya başladım.

Peki ilk yazınızı hatırlıyor musunuz? Neydi? Neye, kime yazılmıştı?

İlk yazılarım o zaman devlet konservatuvarı piyano bölümünde okuyan sevgilime yazdığım şiirlerdi. Ona ulaşabilmenin bir yolu olmuştu bu.

Senaryosunu yazdığınız dizilerin üzerinden bunca vakit geçmiş olsa da replik ve sahneleri sosyal medyada hâlâ paylaşılıyor. Bu size neler hissettiriyor?

Bu soru sık sık sorulur bana. Aradan bu kadar zaman geçtikten sonra hâlâ diziden repliklerin paylaşılması, insanların tekrar tekrar başa dönüp diziyi yeniden seyretmesi elbette ki çok hoşuma gidiyor. Bence bu dert ortaklığıyla ilgili... Yalnızlıkla, aylaklıkla, karşılıksız sevmekle ilgili... Biraz olsun temiz kalabilmenin tesellisiyle ilgili. Örneğin Ekşi Sözlük’teki “Yeditepe İstanbul” sayfası hâlâ canlı. Dizi dün akşam yayınlanmış gibi yazılar yazıyorlar. Sanırım bu, her şeye rağmen acılarımızı sevmeye çalışmakla ilgili.

 



 

 

 

"İzmir’de bir kenar mahallede doğdum. Konservatuvara başladıktan sonra her akşam tekrar mahalleye dönmek, bir günde iki farklı kültürün içinde yaşamak, Yeditepe İstanbul’un ana çelişkisini, yani hikâyesini oluşturdu. Her iki kültürün de içinden yazıldığı için etki alanı da geniş oldu."

 

 

 

 

 

 

15 yıl önce yayınlanan “Yeditepe İstanbul” en derin etkiyi bırakan yapımınızdı. Yazım hikâyesinden bahseder misiniz? Oradaki hikâyeyi ve yaşananları nasıl çıkardınız ortaya?

İzmir’de bir kenar mahallede doğdum. Konservatuvara başladıktan sonra her akşam tekrar mahalleye dönmek, bir günde iki farklı kültürün içinde yaşamak, Yeditepe İstanbul’un ana çelişkisini, yani hikâyesini oluşturdu. Her iki kültürün de içinden yazıldığı için etki alanı da geniş oldu.

Siz bu senaryoyu yazarken en çok hangi karaktere yakındınız? Hangisiyle iyiydi aranız?

“Yeditepe İstanbul” hayatımın küçük mucizesi oldu. Yazdığım bütün karakterleri sevdim. Hepsinin sahici, yaşayan kişiler olması için çok özen gösterdim. Yazdıklarımda gerçek kişiler ve olaylar elbette var. Tabii pek çok şey senaryo gereği hayal ürünü… Ama Havva Ana, Önem ve Ali’nin sahiden yaşamadığını kim söyleyebilir ki?

 


“Yeditepe İstanbul” hayatımın küçük mucizesi oldu. Yazdığım bütün karakterleri sevdim. Hepsinin sahici, yaşayan kişiler olması için çok özen gösterdim. Yazdıklarımda gerçek kişiler ve olaylar elbette var. Tabii pek çok şey senaryo gereği hayal ürünü… Ama Havva Ana, Önem ve Ali’nin sahiden yaşamadığını kim söyleyebilir ki?

 

Bu kadar sevilen bir senaryoyu kitap olarak da piyasaya sürmeyi düşündünüz mü hiç?

Bunu yapmak isteyen yayınevleri oldu. Ama iki bin altı yüz sayfalık bir senaryo söz konusu.

Peki kitap yazmayı düşünüyor musunuz? Ya da yazıyor musunuz?

Pek çok kişi aslında roman yazmam gerektiğini söylüyor. Birlikte çalıştığım bazı oyuncular bile... Bunun senaryoculuğu küçümsemekten kaynaklandığını düşünüyorum. Senaryo yazmak, sahne tasarlamak, diyalog düşünmek çok hoşuma gidiyor. Roman yazmak daha sofistike bir işmiş gibi düşünülüyor. Neyse… Eğer istersem belki bir gün bir ‘kitap’ yazarım. Hatta bazen dizide Yusuf’un yazdığı “Sazanların Tarihi”ni yayınlayayım mı diye düşünüyorum.

 



 

 

Örnek aldığınız isimler var mıdır? Hangi yazar ve şairleri okursunuz?

Orhan Kemal en çok etkisi altında kaldığım yazar. İsmet Özel ve Edip Cansever de dönüp dönüp okuduğum şairlerdir.

Yakın zamanda yeniden sizin imzanızı taşıyan bir hikâyeyi izleyebilecek miyiz?

Şu sıralar hazırladığım bir dizi senaryosu var. Ama ne zaman olur, kimler oynar, bunları söylemek için hayli erken. Kısmet diyelim.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Evet Yağmur Hanım, benden bu kadar. Size ilginiz için teşekkür ederim. Çok selam ve iyilik dileklerimle…

 

 

Röportaj:Yağmur Tanyıldız

 
Editör: TE Bilisim