Unutulmuş birer birer Eski dostlar, eski dostlar,Ne bir selâm, ne bir haber,Eski dostlar, eski dostlar Unutulmuş birer birer, Eski dostlar, eski dostlar, Ne bir selâm, ne bir haber, Eski dostlar, eski dostlar… Beğenerek büyük keyif ile dinlediğim, dinledikçe hüzünlendiğim bir şarkı… Eski günleri, mert insanları o kadar güzel mısralara dökmüş ki bestekar anlatamam…

Bu haftaki köşemde siz sevgili okurlarıma  eski günlerden söz edeceğim… . Hani nerde o eski bayramlar derdik ya, aynen öyle, nerde eski günler. İnsanın eski günler veya bayramlar diye aradığı, aslında o günlerdeki gönül temizliğidir. Yoksa gün aynı gün, bayram aynı bayram…

Ama biz aynı insan değiliz. Çocukluğumuzdaki gibi masum ve günahsız değiliz. Hayattan beklentilerimiz ve hesaplarımız büyük değildi. Büyüdük, hırslarımız büyüdü. Fakat ruhlarımız aynı oranda büyümeyip güdük kaldı. Beslemedik ki büyüsün. Hal böyle olunca da günü, bayramı veya ramazanı suçluyoruz. Günümüzdeki mekanikleşen ilişkilere bir isyandır, bir reddediştir aslında bu...

Çocukluğundaki gibi; köyünü dolaşmak istiyor bir baştan öbür başa... Doğayla ve doğanın içinde barındırdıklarıyla; kuşlarla, kuzularla bir olmak istiyor insan... Büyüklerin ellerini öpmek’ “şeker toplamak, ağaçtaki eriği dalından koparmak” hayal ediyor, içinden. Topladığı şekerleri sayarak arkadaşına:  “Ben, senden daha çok şeker topladım, ben senden daha çok erik doldurdum sepetime...” dediği günleri hatırlıyor.

Babasının, kendisine aldığı “Bayramlıkları” giyebilmek için sabaha kadar sevinçten uyuyamadığı günler aklına geliyor. Coşku, sevinç ve özlem duyguları birbirine karışıyor, eski hatıraları aklına gelince... Değerli okuyucular; “bizi insan yapan değerlerin tohumlarının atıldığı” bu güzel günleri hatırlamamak mümkün mü? Eğer; bu gün, etrafımızdaki insanlara biraz olsun sevgi ve saygı içerisinde davranabiliyorsak, eş- dost ve akraba ilişkilerini hala daha sürdürebiliyorsak, işte bu; o eski günleri bizlere aktaran  “büyüklerimiz” sayesindedir. “Geçmişine ait güzel hatıraları olan insanlar, güzel düşünürler; güzel düşünen, güzel bir gelecek hayal eder; güzel hayal eden insan da güzel işler yapar.”

Köylerimizde eskiden yaşadığımız yardımlaşma ruhunu, apartman hayatında görebiliyor muyuz hiç?..  Görebiliyoruz demeyi ne kadar çok isterdim?..  Ama gerçek şu ki;  bizi, paramız olmadığında, birkaç ay idare edebilecek “bakkal mehmet efendi”miz yok artık. Paramız veya kredi kartımız varsa yapabiliriz alışverişimizi ancak… Onun da zamanı geldiğinde faiziyle beraber ödemesi var tabi ki. Ödünç paraya ihtiyacımız olduğunda, para bulabileceğimiz kimseler pek kalmadı. Ödünç para alabilmek için tek adres olarak “Bankalar” var ama o da “kredi notun” yüksek ise ancak geçerli bir yol…

Bankalara göre herkesin bir “Kredi notu” var. Yani, herkesin bir değeri var. İnsanları fişlemek kanunen yasak ama; bankalar, bal gibi fişliyor bizi işte... Doğayla ilişkimiz ise asgari düzeylere indi. Artık bir çiçeğe bile dokunamıyor, bir gülü bile koklayamıyor, bir hayvanı bile okşayamıyoruz. Tıpkı; “doğal ortamından alınarak, kafese konulan bir aslan” gibiyiz. Eş-dost ve akraba ziyaretlerinin yerini, garip ilişki türleri aldı. Gerçek anlamda,  canlı- canlı yaşamış olduğumuz o eski ilişkilerle artık; “telefon”, “mesajlaşma”, “facebook” gibi sosyal medya iletişimi yer değiştirdi.

Kısacası ilişkilerimiz “Mekanikleşerek” ve “Ruhsuzlaşarak” içerikten yoksun hale geldi. Artık işlerimizi halletmek için yüzyüze gelmemize gerek yok. Birbirimizin kahrını çekmemize ise hiç gerek yok. Birkaç “Tuşla” işlem tamam.

 En önemli iletişim aracımız olan “Güzel Türkçemiz”in kullanım şekli de değişti.“Tarzanca” tabir edilen konuşma tarzı gençlerimize hakim oldu... Yani sosyal medya o eski günleri,aile bağlarını teker teker aldı elimizden… Ve sadece çok içten ‘Ahhhh Ahhh nerede eski dostlar ve Günler demekle yetiniyorum…