Bu gece canım çok sıkkın Valeria. Gidişinin bilmem kaçıncı gecesini yaşıyorum. Sana olan hasretimi biraz olsun dindirsin diye sana bir şiir yazmak is

Bu gece canım çok sıkkın Valeria. Gidişinin bilmem kaçıncı gecesini yaşıyorum. Sana olan hasretimi biraz olsun dindirsin diye sana bir şiir yazmak istedim. Kalem kâğıdı kaptığım gibi masa başına oturdum. Gecenin kurşun ağırlığı karanlığında bitmek bilmeyen bir aşkla yazdım, yazdım, yazdım… Bir yağmur damlası gibi yağmaya başladı şiirler mavi gözlerine susamış yüreğime ama olmuyordu ne yaparsam yapayım sana olan özlemimin dermanını bulamıyordum. Şiir yazmak yarama rakı basmak gibi acıtıyordu yüreğimi. Dindirsin diye başvurduğum her yol beni daha da hasretin çıkmaz sokağına itiyordu… Heybemdeki tüm ağlayışları isyan edercesine avazımın çıktığı kadar kendi yüreğime bağırıyordum. Ne olurdu yani ölümün kara gözlerine âşık olup ta peşine düşmeseydin. Yanımda kalsaydın, hiç gitmeseydin. Ne olurdu yani bana ayrılığın yüzüğünü taktırmasaydın…
Masa başında aşk şiirleriyle kavuşmanın umudunu resmederken kapanmış gözlerim, dalmışım derin bir uykuya. Ve sen rüyama geldin doğudan doğan güneşin içinden fırlayarak. Yüzün o kadar güzeldi ki güneşin aslında bir gölgeden ibaret olduğunu fark ettim. Çocukluğumda hep perilerin kanatlı olduğunu okumuştum efsanelerde, masallarda ama şimdi karşımda kanadı olmayan bir peri duruyordu. Oysaki bu peri nefes almak kadar gerçekti. Ve okuduğum yüzlerce masal perilerinden bin kat daha güzeldi. Birden bire gökyüzünde mutluluğun senfonisi çalındı. Aldığım her nefes huzur libası giyinmiş doluyordu ciğerlerime. Özlemini çektiğim mavi gözlerin yeniden hayat bulmuş, bana hayat enjekte ediyordu. Hareket etmekten, tek kelime dahi etmekten o kadar çok korkuyordum ki heyecandan elim titrese sen kaçacakmışsın gibi geliyordu. Seni bir kez daha kaybetmekten çok korkuyordum. İçimde fırtınalar kopmaya başlamıştı. Bir tufan daha kopacaktı ve Nuh’un gemisi limanı çoktan terk etmişti. Sağıma soluma baktım telaşlı bir şekilde etrafta hiçbir sığınak yoktu. Korkum her geçen saniye biraz daha büyüyor bir çığ gibi yuvarlana yuvarlana yüreğime oturuyordu. Ecel koşa koşa beni mavi rüyamdan uyandırmaya geliyordu. … Ve be sırat köprüsünde kopamaya ramak kalmış son ipe tutunan umudumla ölümün gözlerinin içine bakarak son kez ecelin sağır kulağına haykırdım. Ey ecel! Uyandırma rüyamı…