Osmanlı tahtında en az kalan padişah olarak tarihe geçen V. Murad, 1840 yılında dünyaya geldi. Şehzadeliğinden itibaren iyi bir eğitim ald

Osmanlı tahtında en az kalan padişah olarak tarihe geçen V. Murad, 1840 yılında dünyaya geldi. Şehzadeliğinden itibaren iyi bir eğitim aldı. Besteleri olan ve piyano çalan Sultan Murad, ifrat derecesinde alafrangalığa, para harcamaya ve de içkiye düşkündü. 


Veliahtlığı sırasında Jön Türklerle temasa geçti. Zira onların savunduğu meşrutiyet fikrine sıcak bakıyordu. 1876 yılına gelindiğinde, Osmanlı Devleti ciddi sıkıntılarla boğuşmaktaydı. Balkanlar karışmış, Bulgarlar ayaklanmış ve böylece Osmanlı’nın batısı adeta bir bomba gibi patlamaya hazır hale gelmişti. Takvimler 6 Mayıs’ı gösterirken Selanik Vakası yaşanmış ve beklenen bomba patlamıştı.
Selanikli bir Rum ailenin kızı olan Helena, gönlünü Emin Efendi adında bir Müslümana kaptırıp akabinde kendisi de Müslüman olunca olaylar çıkmış ve bu olaylarda iki konsolos öldürülmüştü. Avrupalı Devletler, çıkan olayları bahane edip Osmanlı Devleti’ne müdahale etmeye hazırlanırken Jön Türkler de iktidar değişikliğine hazırlanmış ve bu bağlamda medrese talebelerini ayaklandırmışlardı. Ayaklanmanın organizesinde Veliaht Murad da vardı. Talebelere dağıtılmak üzere Mithat Paşa’ya gönderilen paraları tedarik eden bizzat veliahdın kendisiydi.
Hazırlıklar tamamlanınca 29 Mayısın gecesinde darbe için harekete geçildi. Dolmabahçe karadan ve denizden kuşatılırken dairesinden alınan Veliaht Murat, Sirkeci İskelesine götürüldü. Ardından Serasker kapısında kendisine biat edilip Abdülaziz’in hal edildiğine dair fetva okundu. İlginç olan şu ki, fetvada Abdülaziz’in cinnet geçirdiği yani delirdiği ve devlet işlerinden anlamadığı yazıyordu.
Murat sultan olmuştu ancak gerek saraydan kaçırılırken gerek yolda yaşadıkları ruhi yapısını olumsuz etkilemişti. Dolmabahçe’ye giriş çıkışların yasaklanması, darbeci kadronun padişaha esir muamelesi yapması ve bu arada Feriye Sarayı’na hapsedilen Abdülaziz’in bilekleri kesik bir vaziyette ölü bulunması, çiçeği burnunda padişahın sağlığını daha çok etkiledi. Tüm bunlara ilaveten Abdülaziz’in kayınbiraderi Çerkez Hasan Bey’in, meclisi basarak sultanın ölümünden sorumlu tuttuğu Serasker Hüseyin Avni Paşa’yı öldürmesi, yeni padişah üzerinde korkunç bir tesir icra etti.
Sultan Abdülaziz, cinnet geçiriyor bahanesiyle tahtan indirilirken kaderin cilvesine bakın ki, yeni padişah gerçekten de cinnet geçiriyordu. Kısa süre içerisinde çökmüş, delilik alametleri göstermeye başlamış, Ayasofya’da katıldığı ilk Cuma selamlığında bu alametler gözden kaçmayacak kadar dikkat çekmişti.
Amcasının ölümünün etkisiyle Dolmabahçe’de durmak istemeyen Sultan Murad, Yıldız Sarayı’na nakledilmiş ancak burada da kendisini havuza atınca yeniden Dolmabahçe’ye getirilmişti. Burada saraya kapatılmış, kimse ile görüştürülmemiş ve Cuma selamlığına çıkmasına izin verilmemişti.
Padişahın gözden kaçmayan rahatsızlığı dalga dalga halk arasında yayılırken ulema da akli melekelerini kaybeden padişahtan dolayı ülkede Cuma namazının kılınamayacağını iddia ediyordu. Ulemanın bu tavrı üzerine yeniden Cuma selamlığına çıkarıldı. Ancak padişahın durumu hiç de iyi değildi. Bir selamlık dönüşü odasının camlarını kırarak intihara kalkışmıştı. Doktorlara göre, padişahın iyileşmesi mümkün değildi. Hal böyle olunca tahtan indirilmesine karar verildi. Kubbealtı’nda toplanan devlet adamları hal fetvasını okurken Sultan Murad’ın sürekli cinnet halinde olduğunu söylüyorlardı.
Anlaşılan o ki Sultan Murad başlangıçta deli değildi ancak hassas bir bünyeye sahipti. Tahta geçerken yaşadığı olaylar, hassas olan bünyesini çabucak etkilemiş ve cinnet geçirmesine sebebiyet vermişti. Hayatının geri kalan kısmını Çırağan Sarayı’nda tam bir hapis halinde geçiren Sultan Murad, 1904 yılında şeker hastalığından yaşamını yitirdi…