Vaiz efendi, biliyor musunuz dindar insanlara büyük hayranlık ve saygı duydum ben. Tabi burada, gösteriş ve çıkar uzmanı sahtekarları değil de “hak

Vaiz efendi, biliyor musunuz dindar insanlara büyük hayranlık ve saygı duydum ben. Tabi burada, gösteriş ve çıkar uzmanı sahtekarları değil de “hakiki” dindar insanları kastettiğimi anlamış olmalısınız. Onlardaki o muhteşem inanmışlık, teslim olmuşluk ve nihayetinde yakalmış oldukları teslimiyet, ruhi çalkantılarımız bitmeyen biz modern zaman insanlarını hayran bırakmasın da ne yapsın?
Her neyse! Allah bizi de hakiki müslümanlardan etsin deyip esas mevuya döneceğim. Vaiz efendi, geçenlerde sizin camiye cumaa kılmaya gittim. Cumaa namazları koşuşturma içinde, acilen yerine getirilen bir ibadet gibidir bizim buralarda hani. Fakat o gün her zamankinin aksine geniş bir zaman ve duygusal dinginlikteydim doğrusu. Diğer günlerin aksine bu sefer erkenden gidip, yer bulma, ayakkabı yerleştirme gibi teleşları yaşamadan bir köşede sizi dinlemek istemiştim. Ne yalan söyleyeyim umduğum biraz arınma, biraz nasihat ve tabiki en sonunda “Allahım günahkarım, ama bak huzuruna geldim, yine de senin kulunum” deyip o zirve hisleri yakalamk istiyordum. Olmadı efendim, olmadı! Bilakis camiiden girerkenin tam aksi bir ruh halatiyle dışarı çıktım. Sebep sizdiniz vaiz efendi!
Yeri gelmişken hemen söyleyeyim. Burada sizden bahsedeceğim. Yani o gün o camide vaaz veren tek bir vaizden. Daha açık bir ifadeyle, genelleme hatasına düşüp tüm vaizlerden söz etmiyorum. Niye rahatsız olduğuma gelince… İki şeyden efendim.
Birincisi camiye gelirken Allah’ın evine geldiğime inanıyordum. O büyük ahşap kapıdan içeri girdiğimde, günlük meselelerin dışarıda kaldığına, uhrevi bir hava yakalayacağıma inanıyordum. Siz, evet siz neden beni pis dünyaya çağırıyorsunuz? Hele bunu güya öbür alemi kazanmak için bu dünyadaki sözüm ona “mücadeleye” bağlamanıza öyle içlendim, öfkelendim ki tahmin edemezsiniz. Eğer ben ……. meselere ilgi duysaydım görevli olduğunuz kutsal mekana değil mahallemizin güzide kahvehanesine giderdim. Çünkü orada sizden daha iyi gündem takip eden, yorumlayan kişiler tanıyorum. ………………………………… Bu mesleyi ariflere ve sizin irfanınıza bırakıp daha fazla açmayacağım. Zannedersem birinci mesele anlaşılmıştır.
İkinci konum ise üslubunuz efendim. Merak ediyorum, acaba kürsüye çıkınca kendinizi o kürsünün sahibi gibi mi görüyorsunuz? Daha da korkunç olanı o kürsüden konuştuğunuz cümlelerden kendinizi ayrı mı tutuyorsunuz. Yoksa siz, dudaklarınızdan dökülen ayetlere, o kürsüden konuşunca muhattap olmadığınızı mı zannediyorsuz? Evet evet, aynen şöyle diyorum. “… inanmadığınız sözleri niye söylüyorsunuz?” Zira sizi dinleyince, o kırbaç gibi kullandığınız dilinizi cemaatinizin üzerinde her şaklattığınızda ne hissettim biliyor musunuz? Söyleyeyim.
“Bizim vaiz efendi kurtulmuş! Cenneti garantilemiş. Bu dünya imtihanından alnının akıyla çıkmış. Altından ırmaklar akan köşklerin birisinin penceresinden güzelim cenneti seyretme müjdesini almış. Fakat şimdilik mecburen , hatta lutüf gösterip, evet lütuf gösterip, aramızda kalmış ve bize doğru yolu göstermek için konuşuyor.”
Sizi dinlerken aynen bunları hissettim efendim. Yoksa namaza gelmeyenlerin günahlarını namaza gelmiş cemaate kızarak kesmezdiniz herhalde? Demir yumruklar gibi inen ayetleri okurken değişmeyen sesniz, farklı telden çalan bakışlarınız, yani duyduklarımızın tam tersi görünen halinizi nasıl açıklayabiliriz yoksa? Demiş olmak için mi acaba?
Başta da dediğim gibi ben burada bir kişiden bahsediyorum. Bütün vaizlerin sizin gibi yaptığını iddia etmiyorum. Tamam kabul, bu benim subjektif yorumlarım. Elbette bir müslümanın hata faturasını İslamiyete kesecek değilim ama, Cuma da bile böyle düşünüyorsam siz de fark etmişsinizdir ben zayıf ve eksik bir müslümanlardanım.Siz de insansız, siz de kötü zamanlar yaşıyor olabilirsiniz. Fakat yine de efendim, bir daha sizin bulunduğunuz camiiye uğramayacağımı bilmenizi isterim.