29 Eylül 1978’de Papa I. Jean Paul şüpheli bir şekilde hayata gözlerini yumdu. Ölümü de birçok vahim izler barındıracak şekilde, arkasından ister

29 Eylül 1978’de Papa I. Jean Paul şüpheli bir şekilde hayata gözlerini yumdu. Ölümü de birçok vahim izler barındıracak şekilde, arkasından ister istemez, komplo teorilerini getirecek şekilde, gelişmelere sahne oluyordu.
P2 Mason Locasının adli tıbba, savcılıklara uzanan kolları olayın örtbas edilmesini ve normal bir ölüm gibi gösterilmesini sağladı. “ Jean Paul, 100 yıldan beri tek başına ölen ilk papaydı” (Im Namen Gottes? David A.YAllop. Sf. 300) Papa öldürülmüştü. Çünkü tüm veriler bunu göstermesine rağmen uluslararası örgüt olan P2 tarafından üstü kapatılmıştı. P2’nin Mason localarının devlet içinde örgütlenmesinin örneklerini maalesef bizde kendi devletimiz içerisinde gördük. Siyasi faaliyetlerinin yanı sıra P2 locası Masonik örgütlenme ve tuhaf ayinlerini de sürdürüyorlardı. Bunların tek amacı vardı Tapınakçılardan miras aldıkları “Masonik Dünya Hâkimiyeti” idealidir. İşte bunlardan biride “Opus Dei” Locasıdır.
Sözde Muhafazakârların Locası Olan Opus Dei kurulumu ile birlikte P2 dahil olmak üzere Gladio ile de bağlantısı olan bir loca.
Jean Paul’un tasfiyesinin ardından Papa seçilen II. Jean Paul masonlar ile iyi geçinmek durumunda kaldı. Çünkü Masonlar Siyasetin içerisinde olduğu için her ne kadar Localarda din ve siyaset olmaz deseler de Masonizm siyasetin ve dinin tam olarak içerisinde ve yaptıkları örgütlenmeler ile dizayn ediyorlar… Türkiye’de ki masonlarda emir kulu olarak Fransa- İskoçya-İtalya ‘dan aldıkları emirleri uyguluyorlar. Neyse konunun özüne geleyim.
II. Jean Paul masonlar son derece iyi geçinmenin yolunda giderken, sonuç olarak da Kilise içerisinde oluşmuş olan bir loca Papa tarafından kutsanıyordu.
Opus Dei’nin kurucusu İspanyol Monsenyör Josel Maria escriva de Balauger.
Papa II. Jean Paul seçimi olayların yönünün tam tersine eski Papa VI. Paul’un fikirleri doğrultusunda değiştirdi. Örnek olarak masonluğun Vatikan’a nüfuz etmesini alalım. Yeni Papa, yalnızca çeşitli localardan gelen masonların Vatikan sınırları içerisine girmelerine izin vermemiş, aynı zamanda da kilisenin içinde oluşan bir locaya hayır duası etmişti. Bu Locanın adı OPUS DEİ idi. (Im Namen Gottes? David A.Yallop Sf 365)
Opus Dei Locası kendini muhafazakârların locası olarak lanse etmişti. Bu Katolik tarikat birçok açıdan P2’ye yakındı ve Kilise ve Vatikan şehrinde güçlü bir kuvvet oluyordu. Opus Dei uluslararası mesafeye uzanan Katolik bir organizasyon olarak karşımıza çıkıyor. Üye sayısı sınırlı tahmini verilere göre 60.000 ve 80.000 arasında olup etkisi küçümsenmeyecek kadar önemli ölçüdedir. Opus Dei gizli bir teşkilat olarak kilise adaletine göre kesin olarak yasaklanmış. Buna rağmen Katolik kilisesinin uç sağ kanadını bir vücutta toplamış ve birçok taraftarı olduğu gibi birçok düşmanı da olmuştur. Üyelerinin sadece yüzde beş’i din kesiminden olup bu küçük bir kısmını oluşturuyor, kalan kısım her iki cinsten olup yeni katılanlardır. Her tür kesimden üyesi var Devlet adamları, bürokratlar, gazeteciler, yazarlar
Devletlerin toplumların akademik ve politik olarak yüksek seviyelerine gelecek olan öğrencileri kendisine çekmek için çaba gösteren bir tarikat. Opus Dei’yi sadece Vatikan’da değil, çeşitli ülkelerde görmek çok mümkün özellikle faşist örgütlenmelerde (Hırvatistan)
Sözde dini kuruluş olan OPUS DEİ P2 Locası ile ortak hareket ederken aynı zamanda kapitalist bir örgüt olarak organizasyon içerisinde yer aldığını gösteriyor. Her ne kadar Opus Dei ve diğer Localar siyasi olarak yokmuş gibi görünse de Opus Dei ve diğer Localar siyasetin içerisindeler. Dünya’da birçok ülkede ve Türkiye ‘de de olmak üzere yapılanmalarını sürdürüyorlar. Üst localardan aldıkları emirleri ve talimatları yerine getiriyorlar. Gizli servisler ve istihbarat örgütlerini kullanarak devletlerin içerisine sızıyorlar.
Ne dersiniz? Yazdıklarım size yabancı geliyor mu? Ya da bir takım yapılanmalar ile bir şeyleri hatırlatıyor mu? Ben bilmem, sadece düşünmek gerek derim!
Büyük Devlet olmanın derdi de, Büyük olur…
Kaynak: Hakan Yılmaz Çebi / İsrail’in Şifresi