Erkek ailesinin telkinleri, kültürü ve eşinin beklentileri arasında bunalmış. Ve kadın boşanma noktasında. Bir arkadaşım yönlendirdi bana onları.

Erkek ailesinin telkinleri, kültürü ve eşinin beklentileri arasında bunalmış. Ve kadın boşanma noktasında. Bir arkadaşım yönlendirdi bana onları.
Kadın, “hocam benimle ilgilenmiyor, elimden tutmasını istiyorum. Sofrada bir güzel bakışına hasretim. En çok da ne isterim biliyor musun? Şöyle ikimize bir kahve yapayım, karşılıklı içelim. Konuşmasak da sadece beni hissetsin istiyorum. O son derece ilgisiz, içe kapalı ve az konuşuyor ona doğru yöneldiğim de itekliyor beni. Bir gün bulunduğumuz yerden uzaklaşmak, mesela sizin buralara Mudanya’ya gelmek, elinden tutmak denize karşı bir bahçede oturmak, bir bank da olabilir çok istiyorum böyle gördüklerim içimi sızlatıyor… vb” devam ediyor. Ben sadece dinliyorum. Anladığımı belli ediyorum. Belki de ilk defa anlaşılmış olmanın rahatlaması içinde. İçindekileri paylaşması onun kimyasını düzeltiyor. O an orada bulunmaktan mutlu. Daha sonra eşiyle de yalnız görüşüyorum. O bir erkek olarak eşinden hiç de haberdar değil. Kadının eşi adam, “Hocam ev kendimizin. Yani namerde muhtaç değiliz yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızda, ona el kaldırmadım, küfür etmedim daha ne yapayım ki. Ben işten yorgun argın geliyorum o ha bire konuşuyor. O an ben susmak istiyorum, dinlenmek istiyorum, onu anlamak mümkün değil. O aslında yokluk görmemiş. Daha ne yapabilirim ki…vb” derken anladım ki, onların alması gereken çok mesafe vardı. Ve üçüncü buluşmamızda çok şey değişmişti. Ele ele geldiler. Kadın mutlu idi. Görüşmemizin sonuna doğru çiçek ve gül satan roman kadın masamıza geldi. Roman kadın ilk buluşmamız da masamızın yanından geçmişti. Ve yılların çiçek satıcısı baktığını görüyordu. O ilk seferde bizim masada ekmek görmemişti. Şimdi ise gülü satabileceğini masamda ki kadının bakışlarından anlamış olmalıydı. Ben görmez geldim gül satan kadını. Alışkın olmadıklarını düşündüm zorlanabilecekleri aklıma geldi. Ve beklenmeyen bir şey oldu, danışanım kadının eşi gülü satma umudunu yitirdiği için masamızdan ayrılan gül satan kadını çağırdı, çok istekle satın aldığı kırmızı gülü eşine hediye etti. Roman kadının bakışları gülü alan kadına takıldı kaldı. Kadın ağlamaktaydı. Ve utanarak, “hocam ilk defa yaşıyorum bu anı” derken sözleri bana, bakışları kocasındaydı. Kocası gülü vermiş, eşi de gülüvermişi. Adamın kültüründe gül vermek yoktu. Kadının güçlü hisleri her şeyi hizalamıştı. Ve onlarla ayrılırken yine el ele idiler.
Ben bir Aile danışanıyım. Benzeri konularla çok karşılaşıyorum. Yuvayı kurtarmak isteyen kadınlar, onlar iletişime daha açıklar. Profesyonel destek isteği çoğunlukla kadınlardan geliyor. Ve yuvayı yapan da, kurtaran da çoğunlukla onlar. Bazen de uzun yıllar evli kalabilmiş sorun yaşayan eşlerle karşılaşıyorum ve görüyorum ki en temel konu iletişim becerileri ve farkındalık eksikliği. İletişim becerisi derken konuşmak, duruş, jestler, mimikler diksiyon derken en önemlisi de dinlemesini bilmekti. Dinleme anında insanlar beyinleriyle değil de kalpleriyle dinlemeliydiler. Yani sorgulamadan yargılamadan anlamasına dinlemek, empatik dinlemekti önemli olan. “Seni anlıyorum” demek bile başlı başına çok şeydi. Anlamak demek ona katılmak onu onaylamak değildi sadece onu var etmek onu rahatlatmaktı amaç. Anlamasına dinlenilen anlar konuşan kişinin var olduğu rahatladığı anlardır. Sevildiğinin, değerli bulunduğunun, umursandığının, önem verildiğinin, biricik olduğunun, anlaşıldığı anlardır. Konuşurken, dinlerken haklı-suçlu eksenine girmeden sadece duygu ve düşüncelerinizi ifade edin. Suçlamayın eleştirmeyin, ötekileştirmeyin, alay etmeyin, saygılı nezaketli olun. Ve son olarak görüştüğüm 30 yıllık evli bir danışanım dinlemesini öğrendikten sonra bana söylediği, “hocam otuz yıllık eşimi ilk defa tam olarak anladım. Aslında çok basit olan şeyleri büyük sorun haline getirmişiz…vb” derken ona da eşine gülü verdin mi diye sordum. Ve hikayeyi bilen danışanım, “hocam bu akşam elim boş gitmeyecek” demişti.