Bu hafta tüm dünyada 3 saatliğine İnstagram, Facebook ve Whatsapp kullanım dışı kaldı. Yani çökme yaşandı. Telefonlarımız bizim kendi seçtiğimiz bir uzvumuz gibi. Yemekteyken, bir cafede otururken, sınıftayken, bir arkadaş ortamındayken, neredeyse uykudayken bile bizimle birlikte. İlacımızı, montumuzu, şemsiyemizi, bazen iş evraklarımızı, çok önemli dosyalarımızı evden çıkarken unutabiliyoruz, ama telefonumuz. İşte telefonlarımız biz nereye gidersek mutlaka yanımızdadır. Bunu kınamıyorum. Çünkü teknoloji çağındayız. Hatta bence günümüz insanını bu kadar güçlü kılan tek şey; teknoloji. Bir tıkla dünyanın öbür ucundaki servetini bile yönetebiliyorsun. Sınırının olmadığı, her istediğin bilgiye saniyesinde ulaşabildiğin, elindeki ufacık bir aletle koskoca dünyaları yönetebildiğini düşünürsek; çok mucizevi bir şeyin içindeyiz.

Büyüklerimizin yıllar yıllar önce diye başlayan cümlelerine hepimiz denk gelmişizdir. Şimdilerde su gibi, ekmek gibi kullandığımız bütün bu sosyal medyaların, telefonun, bilgisayarın, online sipariş hattının, google amcanın bizimle olmadığını bir düşünsenize? Bir daha da hiç olamayacağını? Ne kadar korkunç geliyor kulağa… İşte biz de tam olarak böyle bir şey yaşadık.

Bir anda whatsapp’a giremeyince, instagram’dan birilerini stolklayamayınca bir endişeye kapıldım. “Eyvah!” hemen elde kalan tek iletişim ağı twitter’dan yorumları okumaya başladım.

“İnstagram ve Whatsapp çökünce twitterda mum ışığında oturuyormuş gibi hissediyorum. Düğünde, konserde filan olanlar kimseyi çatlatamadınız.”

Aslında her şeyi anlatan twit

“Telefonu şarja takıp oturma odasına ailemle tanışmaya gidiyorum”

İnstagram, Whatsapp, Facebook gidince, milyonlarca insan kalabalığının içinden, ıssız bir adaya düşmüş gibi, yeryüzünde dolaşırken uzay boşluğunda sallanıyormuşuz gibi…

Çocukluğuma bakıyorum da, internetsiz, ama mutlu bir dünyamız da varmış. Yemek bittikten sonra hep birlikte televizyon izlediğimiz. Babam meyve soyarken annemin dizileri yorumladığı ve bütün ailenin bir tartışma programına dönüştüğü, kahvaltı yaparken telefon ekranına değil de birbirimizin yüzüne baktığımız keyifli zamanlarımız varmış.

En çok kullandığımız sosyal ağlar hayatımızdan çıkınca dahil olduğumuz eski günleri özlediğimi fark ettim. Hani fırından çıkan sıcak ekmeği almaya gittiğimizde o ekmeğin ucundan koparabilmek için özlediğimiz sabah kahvaltıları gibi… Hayatımızda iki dünya var; biri yaşadığımız, soluduğumuz dünyadaki biz, diğeri de sosyal medyadaki biz. İkisi de birbirinden çok farklı, ama ikisi de biziz.

3 saatlik kısa kesinti bittikten sonra tabi ki ben de herkes gibi İnstagram, Whatsapp ve Facebook’u sevgiyle kucakladım. Bu üç saatlik kesinti bana başka bir dünya düzenini hatırlattı, ama aynı zamanda sosyal medya sularında kaybettiğim ikinci benlikle tanıştım. Peki ya siz?

Bu üç saatlik kayıp dilimde neyi fark ettiniz?

Ben değerlerimizden birçok şeyi kaybettiğimizi bir kez daha anladım, ama bu hikayenin en büyük kaybedeni Mark Zuckerberg oldu. Sadece 3 saat içinde 6.7 Milyar dolardan oldu.