-Hoş geldin Yabancı! Adım İbrahim! Sana güzel bir sofra hazırladım, yemez misin?

-Hoş geldin Yabancı! Adım İbrahim! Sana güzel bir sofra hazırladım, yemez misin?


-Ey İbrahim! Yiyecek kadar takatim yok! Yalnız hayatını anlatmak istersen dinlerim!


-Hayatımın en büyük saadeti bir olan Yaratıcıya teslim olmakmış. Yaradan’a teslim olunca gördüm ki su boğmaz, ateş de yakmazmış. Nemrud beni ateşe atınca ‘Ey ateş, İbrahim’e karşı serinlik ve esenlik ol!’ hitabını tüm yüreğimle hissettim. Onlar yandığımı düşünedursunlar, alevler arasında cennet bahçelerinde oturuyor gibiydim.


   Bir şey daha gördüm. İmkânsız sadece kullar için varmış! Rab isterse imkânsızı mümkün kılıyor. Ben ve eşim en yaşlı zamanlarımızda çocuk sahibi olduk. Eşim bu müjdeyi ilk duyduğunda, katıla katıla güldü ve iki yaşlı insanın çocuk sahibi olmasının şaşılacak bir şey olduğunu söyledi. Ancak müjdeciler, Allah’ın emrine şaşmaması gerektiğini hatırlattılar.


   Bir gün Rabbimden ölüleri nasıl dirilttiğini göstermesini istedim. Bunu, inanmadığımdan değil, sırf imanımın ziyadeleşmesi için istemiştim. Benden dört kuş tutmamı, bunları kendime alıştırmamı ve sonra kesip-parçalayıp her dağın başına onlardan bir parça koymamı istedi. Böyle yapıp ardından onları çağırdım.  Hiç ölmemiş hiç parçalanmamış hiç yok olmamışlar gibi bana geri geldiler.


  Geriye dönüp baktığımda Allah’ın vesile ettiği en güzel şeyin, oğlum İsmail ile beraber Beytullah’ın temellerini yükseltmek olduğunu söyleyebilirim. Oranın emin bir belde olmasını, kendi zürriyetimden Allah’a itaat eden bir ümmet çıkarmasını ve yine onlara yol gösterici bir peygamber göndermesini Rabbimden niyaz ettim. Umarım bu duam kabul olur.


   Şükürler olsun ki Rabbim bana yumuşak bir huy bahşetti. Hayatım boyunca kimseyi kırmamaya özen gösterdim hep. Kırdığım şey, bir tek putlar oldu. Bir aralık uygun bir zamanı kollayıp Sin Tapınağına girdim ve biri hariç tüm putları kırdım. Baltayı da kırmadığım putun boynuna astım. Gelip beni sorguya çekenlere ‘Belki de bu büyük put kırmıştır.’ dedim.  Babam Azer bir put ustasıydı. Onu vazgeçirmek için de çok uğraştım ancak muvaffak olamadım. Allah dilemeyince olmuyor işte.


    Lut Kavmi için de meleklerle tartıştım, mühlet verilmesini istedim. Belki tövbe ederler diye umdum ancak uyarı aldım. ‘Ey İbrahim, bundan vazgeç. Çünkü gerçek şu ki Rabbinin emri gelmiştir ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek azap gelmiştir.’ Denildi. Çaresiz susmak zorunda kaldım. Üzerlerine çamurdan iyice sertleşmiş, kaskatı kesilmiş taşlar yağdırıldı.


   Sen anlat deyince dereden tepeden anlattım işte. Bir de Yüce Allah’ım misafiri sevdirdi bana. İsterim ki hep misafirim olsun ve ben de ona ikramda bulunayım. Bugün de misafirim sensin yabancı ancak hiç yememen beni üzüyor.


-Dedim ya yiyecek halim yok, çok yaşlıyım.


-Kaç yaşındasın?


-Senden iki yaş büyüğüm İbrahim.


-Desene neredeyse aynı yaştayız.


-Nasıl dua edersin İbrahim?


-Genellikle şöyle dua ederim:


Rabbim beni namazımda sürekli kıl. Soyumdan olanları da. Rabbim duamı kabul buyur.


Rabbim! Hesabın yapılacağı gün, beni, anne babamı ve müminleri bağışla.


Rabbim bana hüküm ve hikmet bağışla ve beni salih olanlara kat.


Sonra gelecekler arasında bana bir lisan-ı sıdk(doğruluk dili) ver.


Beni, nimetlerle donatılmış cennetin mirasçılarından kıl.


Beni insanların diriltilecekleri gün, küçük düşürme.


Babamı da bağışla çünkü o şaşırıp sapanlardandır.


-Galiba babanla ilgili duan kabul olmadı İbrahim!


-Galiba öyle.


-Bir dua daha et İbrahim!


-Senin gibi yaşlanıp yemekten içmekten kesilmek istemem. Senin durumuna düşmeden Allah canımı alsın.


-Ey İbrahim! Yabancı deyip durduğun ben, ölüm meleğiyim. Duan kabul oldu…