1563 yılında İstanbul’a görülmemiş derecede yağmur yağmış ancak bu yağmur sonrası ilginç bir şekilde şehirde su kıtlığı yaşanmıştı. Nasıl mı?..

   20 Eylülde başlayan ve gece gündüz hiç durmadan yağan yağmur sonrası Halkalı deresi taşmış, birçok semt sular altında kalmıştı. İstanbul’a Belgrat ormanlarından su getiren kanalların içi de tamamen kumla kaplanınca İstanbul’a günlerce su akmamış ve tam bir su kıtlığı yaşanmıştı. Bu arada yıldırımlar yangınlara sebep olmuş; hem selden hem de yangınlardan dolayı çok sayıda insan ölmüştü. 

   Yağmura Yeşilköy’deki av köşkünde yakalanan Kanuni Sultan Süleyman da ölümle burun buruna gelmişti. Neyse ki Enderun ağaları, yaşlı padişahı sırtlarında taşımak suretiyle kurtarabilmişlerdi. 

    Düşünsenize; harp meydanlarının yenilmez muharibi Kanuni, yağmur sularıyla neredeyse canından olacakmış. Allah korumuş…

**

Çiğ Et Yiyen Adamlar

   Avrupa’da okutulan bir tarih kitabında Hunlar şöyle tasvir ediliyordu: “Kocaman kafaları olan korkunç insanlardı. Çiğ et yiyorlardı.” 

   Her fırsatta Türkleri barbar olarak nitelendiren batılıların müfredat kitaplarında Hun hükümdarı Attila ise şöyle anlatılıyordu: “Yağma ve soygunlar için sürekli hareket halinde olan bu halk, Orta Asya’dan Avrupa’ya geldiler. Liderleri olan Tanrının kılıcı Attila’nın atının geçtiği yerlerde otlar bile yeşermiyordu…” 

**

Karadeniz’in Kusuru

   Güzel ülkemiz Türkiye yedi bölgeden oluşur. Bu bölgelerin hepsi de birbirinden güzeldir. Hele Karadeniz, masmavi denizi ve uçsuz bucaksız yeşili ile ayrı bir güzeldir. Her güzelin bir kusuru olur ya; Karadeniz’in kusuru da çokça engebeli olmasıdır. O kadar da olsun.

   Yolu Karadeniz’e düşen meşhur seyyahımız Evliya Çelebi, Karadeniz’in engebesini ne de güzel anlatır: 

“Kahve ikram ettiler, fincanı koyacak düz bir yer bulamadım.”

***