Nasıl da sıkıntılı, tedirgin, yüksek oranlı endişeli bir hayat yaşıyoruz. Yaşıyoruz da isteklerimiz hiç bitmiyor, sevgi istiyoruz, aşk istiyoruz, günümüzde de gelecekte de rahatlık istiyoruz, anlaşılmak istiyoruz, anlayış, hoşgörü, tüm yaşantımıza bakışta toleranslı bakış açısı istiyoruz, sevilmek hep sevilmek ve saygın bir insan olarak görülmek istiyoruz. İnsanız nihayetinde aklımızda var, mantıklı düşünebilme yetisine de sahibiz, istediklerimiz ve beklediklerimiz, beklenti listesi uzayıp giderken, tamda sıcağı sıcağına ben, ben hangilerini yapıyor, hangilerini yapmak için mücadele verip gayret gösteriyorum diye kendimize sormuyoruz. Kendi iç dünyamızda ki bu kargaşa, savaş devam ederken kendi düşüncelerimizi dahi kendimizden saklayıp, kurnazlıklara, banane, bir ben mi, kader, olacağı varmış, ne yapabilirdim ki gibi çokça bahane ve gerekçelerin arkasına saklanıyoruz. Tesadüf mü, şans mı, ikilemi arasında gelgit oyunlarına dalarken aynı manalı kelimelerle gereksiz ve sonu belirsiz olan dadaşmalara, savaşlara giriyoruz.
Yaratılmışsın, insansın, yaşamaktasın, yaşarken ne yapman gerek, biliyorsun. İyi, güzel, seviyeli, doğru olarak bildiğin ne varsa yaşayıp yaşamasını ve dağılmasını sağlamak adına küçücük, mini minnacık girişim ve tetiklemelerimizle dünya da insanlık da çok daha güzel olacak, biliyor, biliyoruz da neden yapmıyor ve hep eksik kalıyoruz süreklilik kazandıramıyoruz, insanlığın en büyük çelişkilerindendir.
Çok sıradan alelade bir gün çehremizde ki bir gülümseme ses tonumuzda ki bir sahiplenme tınısı dahi ne çok insana cana tetik olur biliyoruz, bilerek yapmıyoruz. Nasıl anlatıp tarif edeceğim bende zorlanıyorum, yapmayanlardan, sürekli hale getiremeyenlerden birisi de benim, neden sorusu halen cevapsız beynimi kemiriyor. Korkmak ürkmek, tekrar eski hale gelememek gibi, ruhsal, psikolojik sorunlarımız var da kendimizden mi gizliyoruz. Sorun bireysel, tekil seviyelerde olsa toplumun büyük ekseriyetine böylesi etkili yansıyabilir mi? Konuşuyoruz, anlatıyoruz, daha da ileri gidip yazıp çizip görsel desteklerle çabalar hale girip mücadele ediyoruz, sonuç yine karamsar yine kötümser. Hedefimiz mi çok ütopik, beklentiler süreç takvimimizle mi uyumsuz, fark etsek, farkına varsak, doğru ve isabetli adımlarla yola koyulsak, evet umutsuzluk çok kötü, ilk adım yine kendimizden başlamak ve beklentileri azaltmak zamana bırakmak. Sebep sonuç ilişkisini, beklediğimiz sonuca göre sebepler oluşturma, altyapı ve projenin yaşama uygunluğunu sağlama, güven, mutluluk sonucuna göre gereklilikleri hazırlama, doğru zaman dilimi ve doğru materyallerle yola koyulma, teoriyi, planı yapabiliyoruz da hayatlarımıza tatbikte yine ikmale kalırız.
Çıkarsız, beklentisiz, insan olduğumuz için, insana ve insanlığa daha iyi bir hayat, sağlıklı, neşeli, mutlu bir yaşamın devamı, sürekliliği için neden görevlendirme, atama, emir, yönlendirme bekleriz ki, insan olmanın gereği değil mi? Şefkat, merhamet, insana ilişik en güzel kazanımlarından olsa gerek, büyütüp genişletmek, insana hayvana nebata, cisim için de objeler için de anılarla bütünleşik hatıraların silsilesini oluşturmak sorumluluğu bizde, insan da, insan olarak yaşayıp insan olarak anılmak isterim diyen ekseriyetimiz de.