“Ben çiftçi çocuğuyum, toprak çocuğuyum. Toprağa bir şey ektiğinizde size neler verebileceğini çok iyi biliyorum. Emek harcadığınızda karşılığı size fazlasıyla geliyor. Ama ilgilenmezseniz, emek vermezseniz o tarla ot oluyor, sizin işinize yaramaz hale geliyor. Bu hayat için de böyledir. Emek vermeden bir şey elde edemeyiz. Bu yüzden önce emek harcamalıyız.”

Hoş geldiniz öncelikle. Nasılsınız?

Hoş buldum Yağmur Hanım. İyiyim teşekkür ederim. Siz nasılsınız?

Ben de iyiyim. İlk olarak Yaşar Gümüş’ü bize anlatır mısınız?

1979 yılında Manisa Akhisar’da doğdum. Üniversitede 2 yıllık bir bölümü kazanıp Bolu’ya gittim. Kooperatifçilik bölümü hiç bilmediğim bir bölümdü. Okulum bitince Ankara’ya yerleştim. Ankaraya yerleştikten sonra İhsan Öztürk’ten bağlama dersleri aldım. Bolu’da sanat merkezi vardı, halk müziği korosu, ilk orada başladım. Sonra yavaş yavaş barlarda solist olarak çalışmaya başladım. Sonra baktım ki nota öğrenmek, bağlama çalmak, şarkı söylemek çok güzel, neden okulunu okumayayım diye düşündüm. Sonra sınavlara hazırlandım ve Abant İzzet Baysal Üniversitesi müzik öğretmenliği bölümünü kazandım. Bu arada sahnelere çıkmaya da devam ettim. Hani bir şey vardır da, küçüklükten beri insanın içinde olur ya o şey; ben de kendimi bildim bileli hep müzik var hayatımda. Küçükken öğretmenim bile bana şarkı söyletirdi sınıfta.

 



 

Sizi keşfeden biri oldu mu peki?

Beni kimse keşfetmedi. Aksine 8. Sınıfa giderken babamdan bağlama almasını istemiştim. Babam da “oğlum derslerini etkiler” diyip almamıştı. Keşke alsaydı o zamanlar.

Kızıyor musunuz babanıza?

Hayır kızmıyorum. Çünkü biliyorum ki bizlerin dünyası çok farklı. Biz yazın tütün yapardık, kışları da zeytin tarlasında çalışırdık. Benim ailem çiftçi, toprağın içinde geçti çocukluğum. Ziraat mühendisi olmamı istiyordu babam, ama benim aklım başka yerdeydi tabii. Yıllar sonra babama bunları hatırlattım, “ben senden bağlama istedim ama almadın” dedim. O da “geç kalmış sayılmazsın” dedi. Böylece 19 yaşında ilk bağlamamı aldım.

Albümden bahsedelim mi?

Aklımda hep bir şeyler vardı benim, albüm yapmak istiyordum hep. Ama arkanızda biri yoksa, maddi manevi destekçiniz yoksa, içinizdeki duygu da sönüp gidiyor zamanla. Ya da çok uzun yıllar sabrediyorsunuz. İşte benimki uzun yıllar sonra olanlardan... Benim kalbime işlemiş bir his vardı ve o his arkamda bir kuvvet olmamasına rağmen sönmedi. 2005 yılından itibaren söz yazıp beste yapmaya başladım. Böylece albüm oluştu.



 

Yeni şarkınızdan mırıldanır mısınız biraz?

Ankara’da sahneden çıkmıştım ve bir sokak lambasının altında bu sözler aklıma gelmişti. Eve gidip bu şarkıyı yazmaya başladım.

“Yalnızlık bir ömür boyu sürse de
Bu benim kararım sonum olsa da
Yolumdaki çiçekler bir bir solsa da
Yalnızım bu şehirde yapayalnız”

Şiir yazmaya nasıl başladınız?

Şiir çok şey ifade ediyor benim için. Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Can Yücel, Yusuf Hayaloğlu ve şu an sayamadığım o kadar çok güzel insan var ki, onların yazdıkları şiirleri okuyup, hayatlarını araştırmaya başlamıştım ben de. Hangi duygularla şiirler ortaya çıkmış bunu anlamaya çalıştım. Sonra yavaş yavaş ben de karalamaya başladım. Zamanla daha çok kitap okuyunca işin edebi kısmını da çözmeye başladım. Kelimeleri yan yana nasıl getiriyorsun, nasıl o ahenk ortaya çıkıyor, bunları da anlıyorsun. Şiir kitabım 2 senedir hazır bekliyordu. 2 sene önce albüm yaptım, geçen sene de klip çektim derken kitabı bekletmek durumunda kaldım. Ama şimdi İkinci Adam Yayınları ile anlaştık. Yaklaşık 1 ay sonra kitap raflarda olacak. İçinde 62 tane şiir var. Şiirlerimin konusu yalnızlık, aşk, mutluluk...

Peki size O Ses Türkiye desem?

Program 6 yıldır devam eden bir program siz de biliyorsunuzdur. Ben ısrarla ve inatla yıllarca katılmadım. Ama benim öğrencilerim, dinleyicilerim ısrarla katılmamı istediler. Onların baskısıyla en sonunda katıldım. Çok da ilerledim aslında, çeyrek finale kaldım. Gökhan ve Hakan’ın takımındaydım. Benim için çok yorucu bie dönemdi. Hem yarışma, hem öğretmenlik, hem de sahnelerim devam ediyordu. Bu yüzde zor bir dönemdi diyebilirim. Ama keyifliydi de aynı zamanda. Ekrana çıkıyorsun; anneniz, babanız, akrabalarınız, arkadaşlarınız sizi izliyor. Cizre’den, Ankara’dan, İzmir’den ve birçok yerden herkes izliyor ve sana dönüşleri olumlu olunca sen de mutlu oluyorsun tabii.

 



 

Size bir katkısı oldu mu peki yarışmanın?

Sezon olarak bu sene Survivor ile iç içe olduğu için sanırım, sadece bana değil diğer arkadaşlara da çok katkısı olmadı diye düşünüyorum. Ama nasıl bir katkısı oldu diyebiliriz; insanların bakış açısı değişiyor sana karşı, “biz seni televizyonda görmüştük” diyorlar. Bu yüzden televizyonun etkisi hiç olmadı da diyemem.

“Sahnede devleşiyorsun Yaşar”

İlk albümümü imkansızlıklar içinde kendi öğretmen maaşımla yaptım. Ve zaman olarak da sıkıştıra sıkıştıra yaptım. Hani ilklerde hem iyi olsun istersin hem de neyi nasıl yapacağını bilmezsin ya, işte aynen öyleydi. Benim o ürkekliğim de albüme çok yansıdı. Beni dinleyenler “sahnede devleşiyorsun” diyorlar. Sahnede gerçekten çok daha farklıyım ama bunu albüme maalesef yansıtamadım, bunun ben de farkındayım. Ama buna rağmen tepkiler çok güzeldi. İlk albüm benim emekleme dönemimdi diyorum ben hep.

 

Mesleğinizi seviyor musunuz?

Benim amacım bir şeyleri kazanmak değil, bir şeyleri başarmak. Önemli olan gerçekten hayata bir şeyler sunabilmektir. Benim şansım, kooperatifçilik bölümünü okuduktan sonra da sevdiğim işi yapabilmek oldu. İş olarak görmüyorum aslında ben müziği ama 20 yıldır da sesimden para kazanıyorum. Aç kalırsam müzikten olsun, karnım doyarsa da müzik sayesinde olsun istiyorum. Mesleğimi çok seviyorum, çocukları da çok seviyorum. Öğretmen olunca toplum için de bir yerde oluyorsun ve o yer güzel bir yer gerçekten. İnsanlar sana saygı duyuyorlar. Öğretmenlik yapıyorsun, bir taraftan da şarkı söylüyorsun, bundan dolayı da bir değer görüyorsun. Bu bence müziğin bir tılsımı.

Siyasetle ilgili misinizdir?

Ben hiçbir zaman bir partiye, bir gruba ya da bir zümreye bağlı olmaktan yana olmadım hiçbir zaman. Benim için önemli olan barış, kardeşlik. Ben türkü söylüyorum. Neşet Ertaş türkülerine baktığınızda kaç tane siyaset var içinde? Ya da Karadeniz türkülerinde? Ben kalbimle, ruhumla bir şeyler yapıyorum. Benim siyasetle işim yok.

 



 

Bir de motorsiklet sevdanız var değil mi?

Evet motorsikletimi çok seviyorum. Ben aslında gezmeyi çok seviyorum. Bir keresinde 20 gün boyunca otostopla tüm Ege’yi gezmiştim. Özgür olmayı seviyorum ben. Bu aralar da yurt dışına gidip gelmeye başladım.

Çıkacak olan şiir kitabınızdan neler bekliyorsunuz?

Kitabın amacı, bir şeyleri başarmak. Çünkü bir şey başarmak ve onu ortaya koymak beni mutlu ediyor. Mesela o kitabı çıkardıktan sonra gelecek olan iyi tepkileri hayal edince bile mutlu oluyorum. Maddi bir beklentim yok. Çünkü günümüzde zaten okuma oranı çok düştü. Şiir çok güzel bir şey, ama birçok insan şiir okumayı değil sadece dinlemeyi seviyor. Ben her sahnemde en az 10 taneye yakın şiir okurum. Her şairden okurum. Benim derdim güzel şeyler yapmak ve insanlara sunmak...

“Emek vermeden karşılık alamayız”

Bizim hayatımız aslında 3 günden ibaret. Dün, bugün ve yarın. Ve bu kısacık ömürde insanların neredeyse çoğu hayat şartlarından dolayı maalesef sevmedikleri işi yapıyorlar ve bu yüzden de mutsuzlar. Sevmedikleri işi yapınca da “bitse de gitsek” modunda oluyorlar. Bu yüzden ben kendimi çok şanslı hissediyorum. Çünkü sevdiğim işi yapıyorum. Müzik yapıyorum, şiir yazıyorum. Bu büyük şans... Üretmeyi seviyorum aslında. Ben çiftçi çocuğuyum dediğim gibi. Toprak çocuğuyum. Toprağa bir şey ektiğinizde size neler verebileceğini çok iyi biliyorum. Emek harcadığınızda karşılığı size fazlasıyla geliyor. Ama ilgilenmezseniz, emek vermezseniz o tarla ot oluyor, sizin işinize yaramaz hale geliyor. Bu hayat için de böyledir. Emek vermeden bir şey elde edemeyiz. Bu yüzden önce emek harcamalıyız.

 

“Herkesin heybesinde biraz da olsa müzik olmalı”

Öğrencilerinize ve gençlere neler tavsiye edersiniz? Mesela müzikle ilgilenenler yarışmalarda şanslarını denesinler mi?

Önce eğitim diyorum ben. Ben yarışmaya katıldım evet ama sorarsanız çok da doğru bulmuyorum oraya katılmayı. Çünkü orası bir platform. Bana tüm jüriler de dönmüştü ama zaman ilerledikçe birileri elenmek zorunda orada. Kaybedenler başarısızmış gibi bir algı var bizim toplumumuzda. Halbuki asla öyle bir şey olamaz. Ben sabah 11 de oraya gidip gece sahneye çıktığımı biliyorum ve sahne sadece 1 buçuk dakika sürüyor. Uykusuzluk, stres, yorgunluk... Bunlar varken orada iyi olacakken iyinin altında bir performans da sergileyebilirsin, her şey olabilir. Kesinlikle bir tane enstrüman çalmalılar. İşin içine eğitim girince her şey yerine oturuyor. Pes etmesinler. Bizim toplumumuzda müzik hep ikinci plandadır, bu onları yıldırmasın. Gerekirse ailelerine dirensinler. Çünkü aileler mesleği olsun, müzik yanında hobi olsun istiyorlar. Unutmayın ki, herkesin heybesinde biraz da olsa müzik olmalı.

Eğitim ile ilgili neler söyleyeceksiniz?

Ben şimdi ailelere de bakıyorum, tek istedikleri başarı. Tamam başarılı olmak güzel bir şey; ama yetenek diye, ilgi alanı diye bir şey de var hayatta. Ve herkes okumak zorunda da değil. Evet eğitim çok önemli, ama hayatta her şey eğitimden ibaret de değil. Ben öğrencilerime “kimseyle değil kendinizle yarışın” diyorum hep. Hz. Ali’nin bir sözü var, “2 günü bir olan zarardadır” der. Çok doğru bir söz bana göre. Bugün böyle olabilirsin ama yarın için kendini geliştirmek senin elinde. Ve bunu da kendin için yap. Toplum için ya da senden önde olan arkadaşlarını geçmek için değil. Kısacası yarışmaya dair olan her şey bence saçma.

Öğrencilerinizden bahsederken çocuklarım diyorsunuz. Öğrencilerinizi çok seviyor olmalısınız.

Öğretmenliği de öğrencilerimi de çok seviyorum. Çocukların hepsi ayrı bir dünya ve o dünyaların hepsi çok masum. O çocuklar ailenin, bulunduğu ilin ya da mahallenin düşüncelerine göre yetişiyorlar. Öğretmenliği bu yüzden çok seviyorum. Sıkıcı bir öğretmen de olmamaya çalışıyorum hep. Yeri geliyor bir anda öğretmen masamdan kalkıp sınıfın ortasında halay çekiyorum. O an çocuklarım gerçekten mutlu oluyorlar. Kız çocuklarıma özellikle daha çok ilgi gösteriyorum. Dersin sonunda onlara yapacağım konuşmaya zaman ayırırım hep. o zaman içinde onlara özel bir şiir okurum. Geri kalan zamanda ise neden okumaları gerektiğini ve toplumu yönlendirenlerin aslında annlerin olduğunu anlatırım. Kız çocukları benim için her zaman daha değerlidir. Çünkü onlara baktığımda geleceğin anneleri diye düşünerek bakarım.

Cizre’de öğretmenlik yapmak nasıl bir duyguydu?

Cizre’de öğretmenlik yapmak benim için çok farklıydı, farklı bir deneyimdi. Orada öğretmene daha çok saygı duyuluyor diyebilirim. Orada bir ailede çocuklar 7-8 kardeşler. Aile orada zaten istese bile her çocuğuna eşit sevgiyi gösteremiyor. Çocuk o sevgiyi okuldaki öğretmeninden görüyor. Bu yüzden de öğretmenine son derece sevgili ve saygılı davranıyor. Cizre’de en sevdiğim olay buydu. Saygılılardı, öğrenmeye açlardı, dersle ilgililerdi. Cizre’de 3 tane müzikli mekan var. Üçünde de ben sahne aldım orada öğretmenlik yaptığım süre boyunca. Cizre’nin sosyal hayatı bendim diyebilirim. Orada 3 sene çalıştım ama inanın o 3 sene çok güzel geçti. Cizre’de çalıştığım için çok mutluyum.

 



 

“İstiklal Marşı’nı öğretmek zorundayız”

Sizce müzik derslerinde ne öğretilmeli? Siz neler öğretiyorsunuz? Mesela ben ilokuldan itibaren İstiklal Marşı’nın yanlış öğretildiğini düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?

Evet haklısınız. Aslında müfredatta İstiklal Marşı’nın öğetilmesi var. Ben de ısrarla üzerinde duruyorum. Okurken diyafram nefesi dediğimiz nefes tekniği, nefes alma yerleri, hepsini çocuklara öğretiyorum. Ama şöyle de bir şey var; ben hepsini öğretiyorum ama çocuklar törende okuduklarında dikkat etmiyorlar hiçbirine. Ama ben öğretiyorum, zaten biz müzik öğretmenleri İstiklal Marşı’nı öğretmek zorundayız.

Sizce en büyük Türk kimdir? Ve son olarak neler söyleyeceksiniz?
Ülkesini seven, vatanını seven, insanlarını seven herkes en büyüktür, en büyük Türk’tür. Son olarak ise; umarım herkesin heybesinde bir avuç da olsa müzik olur, şiir olur, barış olur...

 

 

Röportaj: Yağmur Tanyıldız