Yaşadığımız köy, kasaba ve şehirlerin bizim olduğunu iddia edebiliyorsak aidiyet duygumuzun oluşumunda bizden önce yaşamış ve yaşadıkları yerleri bizim yaparak ebedi âleme göçmüş atalarımızın rolü büyüktür.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın meşhur sözünü hatırlamak gerekir böyle durumlarda. O, vatan sınırlarını “Atalarımızın bulunduğu yerden başlar” şeklinde tarif eder.

Tanpınar’ın vatan tarifi ne kadar yerinde bir tarifse tanım içindeki derin manayı yok edecek derecede atlarımızın tarih, kültür ve birikim ve medeniyetini adeta talan etme yarışına giren bizler için o denli yüz kızartıcı bir gerçeği de yüzümüze çarpmaya devam eder!

Bir milletin siyasi sınırları haricinde kalan gönül, kültür, hatıra ve medeniyet sınırlarının belirlenmesi bu günün insanının harcı değildir! Aksine köklü medeniyet ve sosyo-kültürel mirasın ortak sınırlarının belirlenmesinde bu güne kadar gelen bahtiyar ecdadımız kadar isimleri tarihe mal olmuş, arkasından hayır dua edecek kimsesi kalmamış atalarımızın da rolü vardır. Onların gerçekleştirmiş olduğu tarih, kültür ve medeniyet inşası ülke sınırlarımızın, gönül köprülerimizin nereden başlayıp nerede biteceğini gösterir. Bizlere düşen atalarımızın izini sürerek geçmişle olan bağları güçlü tutmaktır.

Geçmişle bağlarımızın gücü oranında geleceğe daha güvenle bakma ve amaçlanan hedeflere ulaşma konusunda kendisinde güç bulacak nesillerin yetişmesine katkıda bulunulacağını akıldan çıkarmamak gerekir.

Yahya Kemal Beyatlı’nın ifadesiyle “Kökü mazide olan ati” ye ulaşmanın yolu atalarla beraber yaşamak ve onların rüya, hayal ve amaçlarını gerçekleştirme azim ve kararlılığıyla çağın gerçekliğinden uzaklaşmamak olduğunun bilincine sahip olmaktır.

Atalarımızın kabirleri zihni modernleştirilmiş, ruhu köleleştirilmiş çoğu kentli insana ürkünç gelen yerler olarak anlatıla gelmiştir. Ancak bir zamanlar semtimizde, mahallemizde bulunan ve bizimle birlikte yaşayan kabirler yaşadığımız yerlerden uzaklaştırılalı beri ölümü ve hayatın gerçek yüzünü unutur, hayatın anlamını kavrayamaz olduk.

Hâlbuki Yahya Kemal gibi acı gerçeğin haykıranlara kulak verseydik coğrafyamızın üzerinde yaşayanları vatandaşlarımıza da anlamış olurduk. Vatanın öyle kolay kolay bizim olmasını beklemek ham hayalden başka bir şey değildir.

Mezarlıklarımız tarih boyunca yaşanan sıkıntılı tarihi süreçlerin canlı şahitlerinin hatıralarıyla doludur.

Vatan kavramı ve vatanın gerçek sahipleri ile ilgili Nurettin Topçu “Büyük mezarların üstünde büyük vatanlar vardır. Büyük ölüleri olmayan milletler ebedî olamazlar. Üzerinde büyük ruhların sevildiği topraklarda ebedi hayat ağacı yeşerir, gerçek hayat, gerçek saadet tadılır. Onlarsız yeryüzünde yetim yaşar insanlar.” diyerek adeta Yahya Kemal’in “Yol Düşüncesi” şiirinde ifade etmiş olduğu “Cihan vatandan ibarettir, itikadımca” mısraını açıklamış olur.

Cihan vatandan ibarettir, itikadımca / Budur ölümde benim çerçevem, murâdımca;/ Vatan şehirleri karşımda, her saat, bir bir;/ Fetihler ufku Tekirdağ ve sevdiğim İzmir;/ Şerefli kubbeler iklimi, Marmara'yla Boğaz;/ Üzerlerinde bulutsuz ve bitmiyen bir yaz;/ Bütün eserlerimiz, halkımız ve askerimiz;/ Birer birer görünen anlı şanlı cedlerimiz;/ İçimde dalgalı Tekbir'i en güzel dinin;/ Zaman zaman da "Neva-Kar'ı" doğsun, Itrî'nin./ Ölüm yabancı bir âlemde bir geceyse bile,/ Tahayyülümde vatan kalsın eski haliyle.”