Acelem var. (Son yıllarda bir gün dahi olmadığı olmadı ki) Bir köşe başında… bir ergen… ferrari hızında… öyle bir çarpıştık ki, Rocky fi

Acelem var. (Son yıllarda bir gün dahi olmadığı olmadı ki)
Bir köşe başında… bir ergen… ferrari hızında… öyle bir çarpıştık ki, Rocky filmlerinde ki gibi çenem yana kaydı allah dedim dişler gitti… şükür inci dişlerimin durduğuna, hafif dudağımın içinin acısına aldırmadan ağzımdan bir “Öküüüz” çıktı. Ama ikimizde hızımızı kesemiyoruz İstanbul bu acele etmen lazım. Yaşam kaçıyor. Tabakhane halt vaziyetteyiz.
Çocuk koşarken arkasına baktı, bu küfürümü bile sallamadı.
Herkes yoluna devam.
Osmanbey metrosuna yöneldim. Polis barikatı kaldırıma çıkmayı güçleştirmiş. Binbir güçlükle metro girişine ulaştım şükür. Yetişeceğim randevuma…
Yürüyen merdiven, anlayışınız için teşekkür ederiz bla bla… Kapatmışlar… Hay Allah.
Atalara birşeyler söyleyeceğim de onların bu durumla hiç ilişkisi yok ki…
Merdivenleri kullanacağım bir hatun cep telefonuna bakıp, dudaklarını yalıyor. Slalom yaptım.
Ah teyze yaaa… Çekilsene kenara bu paketlerle ne işin var yolda. Korna falan çaldım.
İlerleyebildim.
Sonra…durdum.
Geri çekime aldım kendimi. O kadın o paketleri kaç saatte aşağı indirecek, yok benim tarzım değil. Yüklendim paketleri onu da kolundan tutup olabilecek en yavaş hızımla aşağı indirdim. Öyle acelem var ki yapabilsem sırtıma atacam tombişi.
Nasıl sevindi ki gel seni öpeyim dedi.
Tükürüklü öpmeler beni delirtir.
Ne diyeyim bir iyilik yaptık, yok öpme denir mi?
Onu da bırakıp turnikelerden geçtim. Yürüyen merdivenler arzın derinliğine maşallah indim üç beş solda duran işkembesi genişleri.
Yürüyen merdivenleri çıkanları görünce anladım ki Hacıosman treni boşaltım yapıyor.
Hızım kalp atışlarımı es geçiyor. Son basamak …
I-Ihhh o pis düdük sesi… şrak kapılar ve tren kalktı.
Kaçırdım.
Karşımda bilboardlar
Doğan Yayınevi, Epsilon hımmm yeni kitaplar çıkmış.
Bankın birine oturdum.
Bu kez karşımda bir tabela… bana bakıyor.
“Yaslanmak tehlikeli ve yasaktır.”
Ancak s nin altına bir çizik atmışlar. Daha anlamlı olmuş.
Şu terli halimle hiç halim yokken güldüm. Hatta sesli gülmüşüm.
“Yaşlanmak tehlikeli ve yasaktır.”
Bu şehirde yaşlanmak gerçekten tehlikeli.
Biraz daha gayret edersek yaşlıları şehirden uzaklara fillerin mezarlığı şeklinde olduğu gibi ölümü beklesinler diye götüreceğiz.
Yaşlanmayacaksın.
Hep hareketli ve genç kalacaksın.
Yoksa yandın.

İşte böyle.
İnsanlık hızıyla bitmeyen merakıyla garip yerlere taşıyor hayatı.
Hayat/ Life
Bu hafta vizyona giren bu filmi sinemacı bir arkadaşımla seyrettik. Amerikan bilim kurgu ve gerilim türünden bir film. Yönetmenler, Ryan Reynolds Daniel Espinosa . Paul Wernick ve Rhett Reese yazmış. Jake Gyllenhaal, Rebecca Ferguson, Olga Dihovichnaya, Ariyon Bakare, Hiroyuki Sanada ve Ryan Reynolds gibi güçlü isimler var.
Konusu mu?
“Altı tane astronot uzay istasyonunda Mars’tan alınan örneği incelemek ve bu örnek sayesinde Kırmızı Gezegen’de dünya dışı bir hayat olup olmadığını araştırmak için bir araya gelirler. Daha sonra ekip üyeleri Mars’tan alınan bu örnekte tek hücreli bir organizmanın olduğunu fark ederler. Bu organizma dünya dışından hayat olduğuna dair ilk kanıttır! Ama…..her şey her zaman göründüğü gibi değildir. Ekip araştırmada derinleşmekte ve araştırmanın neticesi hep bir sorun yaratmakta ve daha da önemlisi bu tek organizmalı yaşam formu tüm ekibin sandığından çok daha zeki çıkmaktadır.”
Bizim zamanımızın ilk Alien- Uzaylı filmine benzettim.
Biraz espri katıp yorumlayayım. Dayanamam.
İnsanoğlunun bitip tükenmeyen dürtüleri vardır ya keşfedecem illaa dürtecem!
Gizemi varken çiftler ay ı mehtap deyip seyrederken romantizm yaparlardı. Gidip ay da yürüdüler. Ayakları koktu. Işin suyu çıktı.
O gündür bugündür gerçek olsun film olsun çalışıp duruyorlar.
Dünya tüü kaka elbirliğiyle becerdik.
Bakalım bu kosmos da neler var nasıl bina yaparız da insanlar doluşur…
İşte filmde de gittiler Mars a… Miniminnacık tek hücreliyi ayırdılar habitatından. Değişik ortam denediler hareket ettirdiler. Sevdiler o da sevgisini sarılarak gösterdi. Sonra uyumaya çekildi yavrucak. Yok… insanoğlu ya illaaa dürtecek. Uyuma leyn deyip, organizmaya elektrik verdiler. Sonra da gördüler ebelerini…
Neyse daha anlatmayayım.
Bilim kurgu ve heyecan sevenler için iyi karakterler ve çekim teknikleri var. Final müziğine bayıldım.
Ama beceriksiz astronotlar bol yanlışlar yapmadı değil.
Sonunda anlşılıyor ki film Alien gibi dizi olmaya açık kalmış.
Kötüler ölmez mesajı almak isterseniz de olabilir.
Amerikan filmi kendi senaryolarına kendileri de inanırlar.
Filmin sonuna doğru. Kendini feda eden astronotun lafı çok komikti.
“8 milyarlık şerefsizlerin yaşadığı yere geri dönmek istemiyorum.” (Bu dünya oluyor kendileri.) Ama besledikleri önce bitki sonra hayvan olan canlı yine daha akıllı çıktı.
Dikkatimi çeken bir şey daha var. Son yıllarda yapılan filmlerde ki bu tip garip canlılar, hep omurgasız.
Herhalde bunlar da benim gibi Art Nouveau yu seven takımdan.