1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü, ama aynı zamanda 1 Ekim Dünya Çocuk Günü… Hayatın başından sonuna iki farklı ucu ve aynı günde kutlanıyor. Çocukluk büyür, yaşlanır tekrar çocuk olur. Bu günün anlamı bize çok büyük bir mesaj veriyor. Uzmanlara göre nasıl yaşlanacağımızı, yaşlandığımızda kim olacağımızı, nasıl hissedeceğimizi nasıl bir çocukluk geçirdiğimiz belirliyormuş.

Hiç düşündünüz mü? Yaşlanmak nedir? Yaş almak mı? Hayata karşı level atlamak mı? Yoksa yüzündeki çizgilerin artması mı? Peki ya çocukluk nedir? Dilediğini dilediğim gibi yapmak mı? Kimseye hesap vermeden yaşamak mı? Elinden tutacak, düştüğünde kaldıracak birinin mutlaka yanında olması mı? Hem hepsi hem de hiçbiri. Ben gözümü dünyaya açtığımdan beri yaşlı insanların dünyasında büyüdüm. Ben büyürken yanımda hep ananem ve dedem vardı. Ben büyüdükçe onlarda büyüyordu. Onlarla birlikte büyümek benim için mükemmel bir keşifti.

İşte o zaman anladım. Yaşlanmak demek büyük bir zafer kazanmak demekmiş. Ananem ve dedem iki evlat, üç torun yetiştirdi. Kimse onlara yaşlı olduğu için acıyarak bakamazdı. Ben buna hiçbir zaman izin vermedim. Tüm yaşlılar önce kendileri büyürler, sonra evlatlarını büyütürler sonra da aynı çocukluklarındaki gibi bir büyüme eşiğinden geçerler. Çocukken ateşlendiğimde elinde ilaç ananem beklerdi. O yaşlandıktan sonra ben elimde ilaç beklemeye başladım. Çok küçük bir çocuk olarak doğdum. Ananem ve dedem beni elleriyle beslediler. Kısa bir süre toparlanmışım. Ananem yaşlanınca ben de ona ellerimle yemekler yaptım. Sonra da o yemekleri yedirdim. O bana el verdi her düştüğümde kaldırdı. Ben de ona elverdim gücüm yettiğince kaldırmaya çalıştım.

Yaşlılık ve çocukluk arasında zıt, ama yuvarlak bir denklem vardır. Başlangıç noktasıyla bitiş noktası aynı yerde kesişir. Çocuklukta günler kısa yollar uzundur. Yaşlılıkta ise günler uzun yollar kısa olur. Hayat bize hep yaşlandığımızda çocukluğumuza döneceğimizin sinyallerini verdi. Bizim büyüttüklerimizin zamanla bizi büyütenler oluyor.

Bugün eğer pandemi olmasaydı hem çocuklara hem de içindeki çocuğun sesini susturmayan tüm yaşlılara doyasıya sarılmak isterdim. Çünkü sevgiyi gören herkes çiçek aşmış bir kır gibidir. Orada çorak ot bulamazsınız. Yaşlanan bedenlerdir. Ben asla ruhların yaşlandığına inanmam. Kimi çocuklar da vardır, hiç çocuk olamazlar. Onlar doğdukları anda olgun bir küçük insan olarak dünyaya gelmişlerdir. Hayat her gün hepimize bir şeyler öğretiyor. Yüksek sesle bir şeyler söylüyor, ama şunu unutmayalım ki; ne kainatın sesini duyabiliriz ne de karıncanın adımlarını… Yaşlanmak bir son değildir. Hele de her yaşlının tekrar çocuk olduğunu söylüyorsak. Ve ben dahil hepimiz çocuk kalmak için değil, yaşlanabilmek için yaşıyoruz.