Çevrenize bir bakın, ne kadar çok eğitimli cahil, piştim diyen ham, zirvedeyim diyen budala göreceksiniz. Onlardan çok var

Çevrenize bir bakın, ne kadar çok eğitimli cahil, piştim diyen ham, zirvedeyim diyen budala göreceksiniz. Onlardan çok vardır, etrafınızda her zaman sizin başlattığınız bir cümleye nokta koyacak insan bir köşeden çıkar. Sirke yemeğe girince kendini yağ oldum, çoban da ata binince kendini bey oldum sanırmış. İnsanların kendi pencerelerinden baktığı dünyanın büyüklüğüne her zaman şaşırmışımdır. Kimisinin yaşı ağır basar, kimisinin yaşadıklarını, ama bir bakış vardır ya, ‘her şeyi bilirim’ işte o her yaşta olursan ol kendini belli eder. Sözüm bilgelere değil, kendini bilge sanan ahmaklara.



Günün birinde ailesiyle kazdıkları toprakların içinde, tünellerde yaşayan yavru bir köstebek, ormanı çok merak ediyormuş, ne zaman anne köstebeğe ‘hadi bana ormanı gezdirin’ dese, anne köstebek ve baba köstebek ‘dur daha, önce senin boyun tüneli geçecek boya gelsin sonra ormanı gezeriz’ diyormuş.



Anne köstebeğin ve baba köstebeğin etrafta olmadığını gören yavru köstebek bakmış onlar yok ‘onlar benimle gezmezse, ben de tek başıma gezerim’ demiş ve koyulmuş yola. Bu sırada tekrar tünelini bulmak için kendi tünelinin önüne meşe palamutları koymuş, hatta yanına da almış ki yolunu bulabilsin. Kendi kendine ‘Bak işte, her şey bu kadar kolay, neden beni gezdirmediler ki!’ diyormuş.



Orman büyük, her yer yeşil, ama yavru köstebek o kadar meraklı ki, her ağacın dibine, her yaprağın rengine dönüp dönüp bakıyormuş. Gördüğü her şeyde yaşadığı ormana biraz daha hayran kalıyormuş. Bir bakmış hava kararmaya başlıyor ‘Eyvah! Benim evime dönmem lazım’ demiş. Bu sırada dönüp arkasına bir bakmış, bütün meşe palamutlarını düşürmüş, geride hiç palamut yok. Yavru köstebek hemen endişeye kapılmış. Kendi kendine ben acaba bu ağacın yanından da geçtim mi diye düşünürken karşısına bir tilki çıkmış.



‘Senin kazdığın tünel uzakta, orman yollarında, bir başına ne işin var bu ıssızlıkta küçük köstebek’ demiş. Yavru köstebek pek bir endişeliymiş ‘Sorma tilki kardeş, ben ormanı gezmek için çıktım, ama etrafı dolaşırken yolumu bulmak için yanıma aldığım palamutları da düşürmüşüm. Şimdi nasıl döneceğim bilmiyorum’ demiş. Tilki gülmeye başlamış, ‘Sen bunu mu sorun ettin. Bütün bu orman benden sorulur. Takıl peşime götüreyim seni evine’ demiş.



Yavru köstebek çok sevinmiş, karşısına Tilki gibi akıllı bir yoldaş çıktığı için kendi kendine ‘Çok şanslıyım ben’ diyormuş, ama Tilki sürekli aynı yönde gidiyor, hiçbir şey söylemiyormuş. Sonunda yavru köstebek dayanamamış ‘Tilki kardeş, sen gerçekten benim evimi bulabilecek misin’



Tilki çok sinirlenmiş, bir anda homurdanarak ‘Heyt! Küçük köstebek, ben sen miyim! Sen daha kovuğuna erişemezken, ben yıllardır bu ormanda hüküm sürerim. Bulamadığım yol, bilemediğim tünel yoktur benim bu ormanda’ diyerek yavru köstebeği susturmuş.



Sonunda yorgun düşen yavru köstebek ‘biraz duralım ne olur, ben çok yoruldum’ demiş. Tilki’de nefes nefese kalmış, ama ormanın kurdu ya, açığını belli etmemeye çalışıyormuş. Tam o sırada yoldan geçen bir fare Tilki ile yavru köstebeği görmüş ‘Ne işiniz var sizin bu yolda, hava karardı kararacak, kurtlar inerse bir lokmada yiyiverir sizi’ demiş. Yavru köstebek üzgün bir şekilde ‘Ben yolumu kaybettim fare kardeş, meşe palamutları döktüm yollara ama onu da kaybettim. Sağ olsun Tilki kardeş bana kovuğumu bulmak için yardım ediyor’ demiş. Fare şaşırmış, ‘E, buradaki ağaçların dibinde köstebek tünelleri bulunmaz, buralarda daha çok yırtıcı hayvanlar yaşar’



Tilki bunu duyunca yine bir anda sinirlenmiş ‘Sen ne bilirsin zavallı fare, ben bu ormanı gözüm körken bile tek tek bulurum. Onunda kazdıkları tüneli elimle koymuş gibi bu yolun sonunda bulacağım. Hem sen benim kadar tecrübeli misin? Sor bakalım kendine’ demiş. Fare bu ağır sözlerin üstüne bir şey demeden hemen kendi yoluna koyulmuş, ama yavru köstebeğin içine bir kurt düşmüş, acaba fare doğru mu söylüyordu diye içi içini yiyormuş. Tilki ise çokbilmiş edasıyla büyük büyük adımlar atmaya devam ediyormuş, bir yandan da sürekli konuşuyormuş ‘Sen şanslıymışsın küçük köstebek, şimdi senin tünelini bulacağız. Eğer fare gibi çokbilmiş biriyle yolun kesişseydi kurtlara yem olurdun. Bu sırada bir kurt ulaması sesi duyulmuş, yavru köstebek korkudan titremiş, tilki de korkmuş, ama cesaret abidesi ya, yine belli etmemiş ‘Bir şey değil, o bir şey değil, uzaktaki ormandan geliyor ses, yankı yapıyor ondan’ diye, hem kendini hem yavru köstebeği kandırmış.



Ses her geçen adımda daha çok duyulmaya başlamış, gece çökmüş, zaten yavru köstebeğin gözleri zor seçermiş, iyice karanlığa bürünmüş, ormanda kurt ulumasından, rüzgarın sesinden, yaprağın hışırtısından başka bir şey yokmuş. Tilki önde köstebek arkada yürürken bir anda yerde sert bir kayaya çarpar gibi olmuşlar. Önce tilki sarsılmış, arkasından köstebek. Tilki ‘Herhalde büyük bir kayaya çarptık, karanlık ya göremiyoruz. Önemli değil’ demiş, ama tilki bir türlü gidemiyormuş. Tam bu sırada dibinden bir uluma sesi gelmiş. Kör karanlıkta bile dev kurdun nefesinin sıcaklığı hissedilebiliyor, midesinin serinliği acıtabiliyor, tırnaklarının keskinliği bastığı toprağı delebiliyormuş. Yavru köstebek neden durduklarını anlamayınca ‘Yol bitti mi geldik mi tünelime’ deyince, tilkinin titreyen elleri, ses tellerine kadar yükselmeye başlamış, sesiyle ormanı ürkütürüm diyen tilki, tiz bir sesle ’Yolun sonuna geldik’ demiş.



Sonrasını ise söylememe gerek yok. Bilmiş tilkinin yoluna kurban giden köstebek yuvasına bir daha hiç dönememiş. Tilki ise hem kendi sonunu hem de yavru köstebeğin sonunu getirmiş. Kendini beğenmişlik, çokbilmişlik, yüksek kibirlilik sonu olmayan kara bir deliğe sürükler herkesi. Yolunu bilmiyorsan, yanına bir yoldaş alıp rehber olmayacaksın. Önce kendine bir yol çizmelisin, o yolu ezber etmelisin, sonra biri sorduğunda tevazu göstermelisin, çok bilmek hiç bilmemektir. Ne zaman oldum dersin, o zaman dalından düşersin.