BEN MISRALARIMIN HAMALIYIM

Bazı röportajlar farklıdır. Hepsinin yeri ayrıdır fakat günde belki de 4-5 saat telefonun ucunda sesiyle can bulduğum ablam, kardeşim, arkam, yanım, sağım, solum benim can bağım, candan kardeşim röportaj konuğumsa sanırım bu röportaj nazarımda daha duygulu daha özeldir. Onunla yıllar önce sosyal medyada tanıştık nasıl mı? Bir cezaevinde ünlüleri organize edip cezaevindeki kadın ve çocuklarımız için mücadele eden bir isimdi. Sosyal Sorumluluk programlarının baş mimarıydı. Ünlülerin storylerinde gördüm onu. Asaleti o kadar dikkatimi çekti ki sessizden izlemeye başladım onu. Sessiz sedasız el altından binlerce çocuğun annesi, yüzlerce yardıma gereksinimli  kadınlarımızın ablasıydı o. O da beni sessizden izleyip bir birimize bu kadar benzer miyiz acaba diyerek telefonda konuşmaya başladık. O günden sonra binlerce çocuğa, kadına dokunup Türkiye’nin dört bir yanında ihtiyaç sahibi okullarda kütüphane açmaya başladık bu da yetmedi Kadınları ve Çocukları Koruma Derneği KAÇOK’u el ele vererek, yürek, güç birliğiyle kurduk. Kısa zamanda çok çabuk ve hızlı yol kat ettik, uzun vadede ülkemiz adına, çocuklar adına, kadınlar adına dev projelere imza atacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın mottosunu şiar edinerek bu kutlu yolculuğumuzda hız kesmeden devam ediyoruz. 

Sevgili dostum Hazal Karadağ Yurdagül aynı zamanda hocaların hocası, üstade, kalem ustası, yürek işçisi, şaire, makale yazarı, on parmakta yüz marifet yazdığı her satırı dönüp dönüp tekrar okunası nitelikte, mısralarını öldürülen kadınların kanıyla yazan, çocukların ahıyla karalayan, yazmazsa dünya denen bu cehenneme katlanamayacak,   saygın bir yazar, değerli bir hanımefendi…  Özellikle de sayfalarımda konuk etmemin sebebi geçtiğimiz günlerde raflarda okuyucularıyla buluşan ilk göz ağrısı babasına ithafen yazdığı satış rekorları kıran tekrar baskıya girecek olan  “Babama Layla” şiir kitabı… Herkes roman yazar, öykü yazar, deneme yazar lakin şiir yazamaz. Bunu bana röportaja gelen şiir kitaplarından da o kadar iyi gözlemleyebiliyorum ki… Buram buram kalite kokan satırları çok çabuk anlayabiliyorum. İşte o değerli satırların, mısraların sahibi değerli kalem yazar şair Hazal Karadağ Yurdagül ile röportajımız sizlerle…

Söyleşimize sizi tanıyarak başlayabilir miyiz kimdir Hazal Karadağ Yurdagül? Bir günü nasıl geçer?

Merhaba Aslı Hanım. Öncelikle kardeşim bildiğim sizin sayfanızda yer almaktan onore olduğumu belirtmek isterim.

 Hazal Karadağ Yurdagül; yıllarca kendi çapında satırlar arasında dönüp dolaşan, mısralarını öldürülen kadınların kanıyla yazan, çocukların ahıyla karalayan, yazmazsa dünya denen bu cehenneme katlanamayacak aciz bir kadın. Evli iki oğul annesiyim. Birçok alanda uğraşım var. Edebiyat başta olmak üzere, resim, şiir ve en önemlisi sosyal sorumluluk projelerinde aktif rol alıyorum. İnsanların sorunlarına çözüm buldukça huzur bulanlardanım.

"Babama Layla" isimli şiir kitabınızda genel tema ve içerikten biraz bahsedebilir misiniz?

 HENÜZ ÇOCUKKEN BABAMDAN DİNLEDİĞİM NİNNİDİR “BALAMA LAYLA”

Layla kelimesi yöremizde şivesel bir terimdir. Ninni anlamına gelir. Henüz çocukken babamdan dinlediğim ninnidir “balama layla”.

Kitap, gölgesini yitiren küçük bir kız çocuğunun babasına sızlanışını mısra mısra ağırlamış.

Baba bir dağdır yıkılınca altında kalırsınız. Babasına çok düşkün bir çocuk olarak aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen acısı hala taze. İlk kitabımı da babama ithaf ettim bu yüzden. 

Kitabınızı çıkartmayı ne zaman ve nasıl düşündünüz?

Aslında kitap çıkarmayı hiç düşünmedim.  Aniden gelişti. Ve ortaya “babama layla” çıktı.

Kitabınızın ismini belirlerken göz önünde bulundurduğunuz kıstaslar neydi? Her hangi hikâyesi var mı kitap isiminizin?

Her şeyin bir Hikayesi vardır illaki.

“Layla balama layla

Şirin balama layla”

Doğunun soğuk kış gecelerinde babamın ılık sesinden duyduğum ninninin adıydı “layla”

Ben hala o çocuk, babam hala o ılık sesli mağrur adam.

Konularınızı nasıl seçiyorsunuz? Konu seçimi tesadüfimi oluyor ya da hayatta karşılaştığınız bazı olaylardan mı etkilenip yazıyorsunuz?

GÖZLERİNİZİN ÖNÜNDE ONLARCA KADIN ÖLDÜRÜLÜYOR, ÇOCUKLAR İSTİSMAR EDİLİYOR

Gözlerinizin önünde onlarca kadın öldürülüyor, çocuklar istismar ediliyor. Ömrü yok diyorum kadınların ve çocukların. Gittikçe yalnızlaşan kalabalıklar içinde Susarsam onursuzluğun utancıyla yaşayamam biliyorum. Susmak bir bataklıktır çeker alır içine insanı zira. 

Şiir yazmak için zorlamam kendimi. O gelir bulur beni. Gecenin bir yarısı şafağın körü, öğlen vakti faketmez. Yazarken herhangi bir konu üzerinde hiç düşünmedim. O an içimde dumanı tüten neyse ateş olup kâğıdı yakan da odur. Evet, toplumsal olaylardan çok etkileniyorum. Kendimi her şeyin suçlusu ilan edecek kadar hem de.

Şiirde gerçekçilik mi? İdeal dünyamı yoksa hüzün mü?

Sanırım gerçekliğin katmış olduğu hüzünden besleniyorum diyebilirim.

Bazı sorular vardır bu sorumda evet artık bırakıyorum Aslı Hanım diyen kalemdaşımıza çok rastladım. Yazmak sizin için hayat boyu sürecek bir serüven mi yoksa yazmayı bırakmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?

SON NEFESLE BİTER SANIRIM YAZMAK TUTKUSU

Yazmasam ölürüm sanırım. İnsanları incitmekten korkan bir yapım var. Bunca yükü ancak yazarak üzerimden atabiliyorum. Bir gün biter mi? Ya da kendiliğimden bırakır mıyım?  İnanın bilemiyorum. Yazmak derin bir nefes almak gibi. Son nefesle biter sanırım yazmak tutkusu.

Hoş bir auranız var kederden uzak. Merakımı maruz görün, mutlu insan yazamaz diyenlerdenim ben. Derin yaşanmışlıkları olacak yazan insanın. Sizin görüşleriniz nedir? Hem fikir miyiz acaba? Gülüşlerinizin ardında mı, yürekte mi o derin acılar?

Katılıyorum size. Kendi içimizde bir dolu yaşanmışlığın verdiği hüzün bir yana, Dönüp dünyaya baktığımızda savaşlar cesetler taciz ve tecavüze uğrayan kadınlar ve çocuklar, açlık  hastalık v.s.Başımı yastığa koyup uyumak cehennem gibi geliyor bana. Gülümsemelerin ardına saklanan   

Devasa hüzünler var illaki. Yürekten tebessüm olarak sızan.           

Yazın yolculuğunda gelecek ile ilgili projelerinizden bahseder misiniz? İleriye dönük kariyer hedefi planlarınız nelerdir? 

Herhangi bir hedefim yok. Sadece toplumsal konularda insanlığı iyiliğe uzanan el olmaya davet etmek adına elimden ne geliyorsa onu yapmaya çalışıyorum. Ne kadar çok kadına çocuğa ulaşırsak o kadar çabuk iyileşiriz hayalindeyim..

Ne tür okuyucu kitlesine hitap ediyorsunuz?İyi bir okuyucu kitlesine sahip olabilmek için ne yapılmalıdır?

İnsan kalabilenlere!

İyi bir okuyucu kitlesi zaten sizi gelir bulur. Yeter ki siz safi niyetle dosdoğru olun.

Zaten sevilen bir değersiniz. "Babama Layla" şiir kitabınız ile birlikte daha güzel bir okur kitlesi yakaladınız bunu yakınen takipteyim. Kitap ile sizce ilgili dönütler nasıl?

Kitap çıkarken dedim ” bu bir ağıt” diye. Eminim okuyanlar içinde kendilerinden ufakta olsa bir şeyler bulacaktır. Bir yanım yarım, beni en iyi benim gibi olanlar anlar ve gülüşümü eksikliğinden tanır.

Yoğun ekonomik kriz, hayat pahalılığı, Corona virüsü meselesi hayatımızın tam ortasına oturmuş durumda. Bu husus kitap satışlarında, dergi ve gazete gibi yazılı basımlarda kötü bir etki yaptı. Birçok aktif piyasa çöktü. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz? Nasıl toparlanabilir bu süreç?

Popüler kültür içinde hak ettiği yeri alamadı maalesef şairler. Bulut oldu döküldü nice şair toprağa anca ölünce kıymete bindi. 

Zaman en iyi ilaçtır diyebiliyorum sadece.

Bende bu yazın meziyetin sonradan kazanıldığına inananlardan değilim.  Sizi yazmaya özendiren şeyler neydi?

Babamın zor bir hayatı olmuş. Zorlu yollar ve yıllar şekillendirmiş ömrünü hep. İlk kez kalemi elime aldığımda 12 yaşında babama, babamın hayatını yazıp doğum günü hediyesi olarak vermiştim. Şaşkınlığı ve gözlerinden dökülen ılık gözyaşları beni yazın yolculuğuna itti.

Yastık altı birçok şiirim vardı. Bir gün bir şehit cenazesiyle karşı karşıya kalmış yürüyecek derman bulamamıştım dizlerimde. Henüz 15 yaşındaydım. Bulunduğum ilçenin radyo istasyonun düzenlediği “şehit” konulu şiir yarışmasına katıldım. Birinci olmuşum gece yarısı babamın mesai arkadaşları arayıp söyleyince sevinçle karışık bir hüzne kapıldım o gün.

Ve o gün bugündür yazıyorum durmaksızın.

Türkiye’de kitap yayımlamak zor mudur? Bu yolculuğa adım atacak lakin hiç bilmiyorum ne yapacağımı diyen genç kalemdaşlarımız için bir kitabı yayımlatmak için hangi süreçlerden geçmek gerekir?

Zor elbette. Pahalılık zaten zor ayakta duran yayın evlerini epeyce hırpaladı. 

Genç kalemdaşlarıma tavsiyem bol bol okumaları. Yazdıklarını mutlaka emin oldukları bir otoriteye okutmaları.

Son zamanlarda çok fazla gözler önünde olan, reklam uğruna, satış uğruna özellikle kitap çıkaran yazarlar var. Başarılıda oluyorlar bu bir gerçek. Bu husus hakkında düşünceleriniz?

Arkalarında sıkı bir ekip olduğunu düşünüyorum. Büyük kitlelere ulaşabiliyorlar bu anlamda. Fakat önemli olan ün sahibi olmak değil, aslına sadık kalmaktır.

Özellikle yeni yazarlar için yayınevleri kabus gibidir bunu yaptığım röportajlarda bizzat görüyorum. Sizce bu serzenişlerin sebebi nedir?  

Kitap çıkarmadan önce bende aynı kaygıları taşıyordum.  Ta ki İz Bırakan Kalemler yayınevi sahibi sevgili Esra Algan ile kesişince yollarımız, tüm kaygıları bir kenara bıraktım.

Genelde ticari gözle bakıldığı için yayın evleriyle sorunlar yaşanıyor gözlemim bu yönde.      

İnsanların çoğu ‘hayatımı yazsam roman olur’ der. Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?

Herkes yazamaz. Yazmak zorunda da değil. Evet yazmak yetenek ve yürek işi.

Neden şuan revançta olan roman, öykü ve deneme değil de şiir kitabı yazarlığı?

Denemelerimde var. Zaman bulsam romana da başlarım fakat mısralarla derdimi anlatıyor olmak yetiyor şimdilik.

Peki, bu yolculukta ne zaman ben artık yazarım diyebildiniz Hazal Hanım?  Ya da kendinizi "yazar-Şair" olarak tanımlıyor musunuz? Sizde Aslı Hanım yürek işcisiyim diyenlerden misiniz?

ŞAİRLİK BİR RÜTBEDİR. HADDİMİ BİLİRİM

Şairlik bir rütbedir. Haddimi bilirim. O rütbeyi henüz hakketmediğim kanısındayım. Tevazu değil bu hakikat. Ölene dek öğrenme serüvenimiz bitmez zira. Ben hamalıyım mısralarımın.

Bende yazmak istiyorum diyen genç yazarlara tavsiyeler desem? Günümüzün gençliğine ne gibi tavsiyeleriniz olurdu? 

Okumak, okumak,okumak. Bol bol okumalarını tavsiye ederim.

Son olarak sormadan geçmek istemediğim bir sorum var. Gündemde ısrarla kalmaya devam eden, bir türlü bitmek bilmeyen, ülkenin kronikleşmiş yaralarından çocuk istismarı ve kadın cinayeti ve hayvana şiddet hususunda neler söylemek istersiniz? 

Bu sorunuza izninizle birkaç mısrayla cevap vermek isterim.

-REDDEDİYORUM İNSAN OLMAYI- 

Cehennemi yaşatan insanın kibrini, 

Katliamlara seyirci kalan ahmaklığı, 

Pişkinliğe alkış tutanları, 

Tecavüzcü, sapık zihniyeti baş tacı edenleri, 

Cehaleti kurnazlıkla karıştıran aymazlığı, 

Bu güruhla aynı yüzyılda yaşıyor olmayı,

 Aynı gökyüzü altında soluk almayı, 

En önemlisi aynı türde olmayı REDDEDİYORUM! 

Evet, REDDEDİYORUM ONLARDAN OLMAYI ZİRA 

PASİF KATİL DEĞİLİM!