Binbir Gece, Hayat Sevince Güzel, Savaşçı, Cinnet gibi çok ses getiren dizi ve filmlerin içinde yer alan Yeliz Akkaya ile dolu dolu bir sohbet gerçekleştirdik. 2002 yılından beri oyunculuk yapıyor, bu süre zarfında bir sürü karakterin içine girmiş çıkmış, hem korku filminde oynayıp “Türkiye’de korku filmi nasıl çekilir?” onun deşifresini çözmüş hem komedi oynayıp güldüğü kadar güldürmüş, hem de bir dramanın içinde yeri gelip hem ağlatmış hem de oynamamış yaşamış.

Yani, anlayacağınız bir oyuncu olarak hayatının her köşesini doldurmuş, her geçen gün kendini yeniliyor. Bugünlerde pandemi dolayısıyla o da “Evde kalmak en iyisi” diyenlerden. “Bazen durmak iyidir” diyor. Ah, keşke herkes biraz böyle düşünebilse…

Merhaba Yeliz; güzel, yetenekli, başarılı bir oyuncu… Seni çeşitli dizi ve filmlerde izledik. Yeri geldi çok güldürdün, yeri geldi çok korkuttun (gülerek). Şimdilerde neler yapıyorsun?

Pandemi sürecinden dolayı her şey durdu. Bir sinema projesi vardı, ama pandemi dolayısıyla filme başlamak için biraz daha erken olduğunu düşündüm. Yine ufak ufak görüşmelere gidiyorum, ama kendimi çok hazırlamıyorum. Onun dışında mütemadiyen evdeyim (gülerek). Eşimleyim, kedimleyim.

Korona günleri hepimizin korkulu rüyası oldu ve olmaya devam ediyor. Uzun bir zaman dilimi karantina da evde kaldık. Belki kısa bir zaman sonra yine karantinaya gireceğiz. Nasıl geçti karantina süresi?

Valla 3 ay önce bir tatile gittik. Onu da nasıl yaptık inan bilmiyorum. Benden bağımsız üzerimde üç kişinin büyük bir baskısı vardı. Tekneyle gittik, çok yakın arkadaşlarımız vardı. Yazın ufak ufak dışarı çıkıyordum, ama şimdi rakamların tekrardan yükselmesiyle yine evdeyiz. Bazen saat geç olduğunda sahile doğru yürüyüşe çıkıyorum. Sonra korkup yine eve geri dönüyorum. 

“Uçakta maskeli insanları gördüğümde şaşırmıştım. Mart ayında pandemi patlayınca durumun ciddiyetini algıladım.”

Karantina sürecin nasıl geçti?

Ablam dünya basınını çok takip eder. Covid-19 yeni patladığında, “Çin’de böyle bir virüs var. Her yeri kapatmışlar” dediğinde “Amaan, deli misin? Ne kadar abartıyorsun” diye kızdım. Hatta biz Şubat ayında eşimle Amerika’ya gittik. Uçakta maskeli insanlar vardı, ben hala ne kadar abartıyorlar tribindeydim. Mart ayına girdiğimizde artık bunun yayılabileceğini algılamaya başladım. Ben Türkiye’de bu kadar çabuk ilerleyip, fazlalaşabileceğini tahmin etmedim. Şimdi ne film izleyebiliyorum, sürekli elimde bir telefon ama konsantre olamıyorum. Konsantrasyonumu kaybettim ve annemden ötürü ciddi nöbetler geçirmeye başladım. bir süre sonra karantina süreci iyi gelmeye başladı, çünkü uzun zaman sonra ilk defa kendimle baş başa kalmıştım. Bu sayede kendi içimdeki sorulara cevap vermeye başladım. Daha compact yaşayınca konsantre olmaya başladım. Çok uzun süredir görüşmediğim, yurtdışındaki arkadaşlarımla zoom toplantıları yapmaya başladık. O dönem biraz daha bunlarla haşır neşir olunca anksiyetem azalmaya başlamıştı, ama şimdi tekrardan insanlar çığırından çıkınca, tekrardan virüs yayılınca ufak ufak tekrardan o anksiyete canlanmaya başladı (gülerek).

İlk oynadığım komedi projesinde çok korktum.”

Oyuncu olduktan sonra tanınırlığın arttı. Bir anda herkesin ilgi duyduğu, beğenerek izlediği, yorumladığı hatta zaman zaman eleştirdiği biri haline dönüştün. Hayatındaki ünlü olmak ve Yeliz olmak arasındaki ince çizgiyi nasıl koruyorsun?

Açıkçası ben ünlü müyüm? Bilmiyorum. Çok ünlü olsam bile hayatımdaki hiçbir şeyin değişmeyeceğini düşünüyorum. Hayatın kısıtlanmasını sevmiyorum. Çok ünlüysem de hayatıma devam etmeliyim, çünkü ne kadar dışarıda insan tanırsam ben o kadar hayatın içinde kalabiliyorum. Oynadığım herhangi bir role ceplerim dolu dolu gidiyorum. O yüzden hayatımda hiçbir şey değişmedi. Çok iyi projelerde yer aldığım zamanda yine otobüse biniyordum, metrobüse biniyordum, pazardan alışveriş yapıyordum. 

Her oyuncunun hayali gibi çeşitli rollerde yer aldın. Yeri geldi dram, yeri geldi komedi, yeri geldi korku hepsinde iyi bir iş çıkardın. Bunun kariyerini nasıl yönlendirdi?

Kariyerimden çok beni nasıl yönlendirdi? Çünkü ben yapabileceğim işin en iyisini çıkartmak ve benim arkamda ajansımı, menajerimi, ailemi, başta kendimi herhangi bir kötü duruma düşürmemek için hep özen gösterdim. Bir başkası bir çalışıyorsa ben 15 çalışıyordum. Üstatlarımın, ağabeylerimin, ablalarımın yanlarında da iyi bir performans çıkarabileyim. Hepsi bir süre sonra ben de varmış da, ben korkuyormuşum hissine döndü. İlk oynadığım komedi de çok korktum. Etrafımda insanlar benim çok komik olduğumu söylerler, ama şive edinememiştim, ama oynarken baktım bir anda dökülüverdi. Acaba yapabilir miyim?” korkusunu çok yaşadım, ama hepsi benim pencerelerimde varmış. 

“Uzun zamandır tiyatro yapmıyorum. Şimdi sahneye çıkma fobisi oluştu.”

Korku izlemeyi sever misin?

Bayılırım, çok severim.

Korku filminin içinde rol alırken korktun mu?

Hayır ve dedim ki “Lanet olsun! Demek ki bunları böyle çekiyorlarmış” benim için bütün büyüsü bozuldu. Hatta bazı sahne aralarında gülme krizine girdiğim zamanlar oldu. 

Bir de Türkiye’de korku çok işlenen bir konu değil.

Evet, bizim literatürümüzde korku testere veya üç harflilerle ilgili şeylerdir, ama yurtdışında daha dallı budaklıdır. Benim oynadığım film biraz daha yapay zekaya yönelik bir filmdi. 

“İçimde hiç olmayan bir şeyi çıkarmak o kadar heyecan verici ki…”

Bir oyuncu olarak sinemayı mı yoksa tiyatroyu mu daha etkili buluyorsun?

İkisinin de anlatım dili çok farklı. Tiyatroyu okul zamanımda yapmıştım. Çok uzun zaman oldu ve şimdi sahneye çıkma korkusu oluştu. Tiyatro da birebir insanlarla temas içindesiniz ve yapılan hiçbir hatanın affı yok. Sinema kocaman bir ekranda küçücük bir mimikle var olabildiğiniz bir alan. 

En çok hangisini izlemeyi seversin?

Film izlemeyi çok severim. 

Bir gün setlere ara versen o boş kalan arada unutulmaktan korkar mısın?

Hayır, öyle bir egom yok. Artık öyle bir yerdeyiz ki, seyirci bir hafta sonra ne izlediğini unutuyor. 10 gün geçince bile unutulabilirsiniz.

Senin için bir karaktere hayat vermenin, o karakterin içine girmenin o karakteri yaşamanın, en heyecan verici yanı nedir?

Onun gibi düşünebilme hissi. Bir sonraki adımda ne yapacağını düşünmek beni çok heyecanlandırıyor, çünkü kendimden bağımsız bir şey yapıyorum. İçimde olmayan bir şeye hayat veriyorum. İçimde hiç olmayan bir şeyi çıkarmak o kadar heyecan verici bir şey ki, çok muylu oluyorum. Benim elime senaryo geldiğinde o tiradı bir anca ezberlemek, oynamak istiyorum. Sokakta yürürken, minibüsteyken sürekli kafamda onu döndürüyorum ve setin içine girdiğimde o kadar çok kalbim çarpıyor ki onlardan daha heyecanlı oluyorum. 

“En büyük tutkum film izlemektir.”

Tüm oyuncuların hedeflediği, hayalini kurduğu ve bir gün gerçekleştirmesini beklediği bir karakter hayali vardır? Senin karakterin hangisi?

Mesela bana bir film projesi geldi ve benim orada minicik bir rolüm var. Ben onu nasıl parlatabilirim ve ona nasıl hayat verebilirim, yönünden ele alıyorum. Rol ayırt etmiyorum. Yapabilirsen, her karakteri çıkarabilirsin. Yoksa tabi ki benim de en çok istediğim rol; yalnız, psikolojik sorunları olan bir kadını oynamak, ama bu olmayıp, başka bir şey gelse onu da en iyi şekilde vermek için elimden geleni yaparım.

Yazma yeteneğin var mı?

Yok, benim girişim muhteşem, gelişimim aşırı dallı budaklı ve sonucum yok (gülerek). 

Oyunculuk dışında kendini iyi hissettiğin başka bir tutkun var mı?

Yemek tatmayı, gezmeyi, her şeyi izlemeyi çok severim. Bir cafeye oturup, insanlar ne bakıyorsun diyene kadar izleyebilirim. En büyük tutkum film izlemektir. 

“Aşk çok çeşitlidir ve insanın en temel ihtiyacıdır.”

2002 yılından beri oyunculuk yapıyorsun. Bu uzun süreç hayat felsefene neler kattı?

Başta sorgulayarak adım atmayı, benden tecrübeli, büyüklerimizi her zaman dinlemeyi öğretti. Sonrasında o sorgularından ötürü sana doğru yeri yönlendirebilecek kafana göre insanlar biriktir. Her zaman açık ol, sabırlı ol ve dürüst ol…

Özellikle son yıllarda bir mikrofon uzatıp “Sen ne olmak istiyorsun?” deseler hepsi oyuncu olmak istediğini söylüyor. Oyunculuğun bu kadar sevilmesinin nedenini neye bağlıyorsun?

Eskiden manken, futbolcu olmak isterlerdi şimdi oyuncu olmak istiyorlar. Büyük ihtimalle bunun nedeni ün, şan, şöhrettir. Herkes meşhur olmak ister. Andy Warhol “Herkes 5 dakikalığına meşhur olacak” demiş. Gerçekten şuan öyle bir dünyada yaşıyoruz. 

Çeşitli kurslar ve birkaç eğitim alan gençler hatta her yaş grubu ünlü olma hayaliyle yola çıkıyor. Bu durum oyunculuğu ve bu mesleğin konumunu, saygısını azaltıyor mu? Gelecekteki oyuncu ve oyunculuğu nasıl görüyorsun?

Kesin bütün gençler öyle değildir, ama alt yapı varsa (gerçekten bu mesleği istiyorsa ve canla başla çalışmaya hazırsa) sabrı öğrenir. Sabırlı olmak görmektir, bilmektir, duymaktır, her şeydir su yolunu bulur ve çok başarılı olur. Bu sabır ve istek yoksa, günübirlik hayatı yaşıyorsa, o ateş eninde sonunda söner gider. Yaptıkları iş sadece anı olarak kalır.

“Başka bir evrende dünyaya gelseydik yine biz Emre’yle birbirimizi bulurduk.”

Günümüzde aşkların çok çabuk tüketildiği, hatta zaman zaman değersizleştiğini görüyoruz. Sence aşk nedir?

Aşk her şeydir. Bir tek kişiye duyulan değildir; bazen bir masaya, bir canlıya, bir eşyaya duyarsın. Aşk çok çeşitli ve en temel ihtiyaçtır. Ben rüzgar, bir renge bile aşık olabilirim. Aşk insanı hayata bağlayan en önemli şeydir.

Sen aşk kadını mısındır yoksa iş kadını mısın?

Kesinlikle aşk kadınıyım. Eğer iş kadını olsaydım şuan da başka bir konumda olabilirdim (gülerek). Bu sayede olumsuz düşünceleri çok çabuk yıkabiliyorum. İnsanlar hayata küstüklerinde gökyüzüne bakmayı hiç akıllarına getirmezler. Oysa gökyüzü o kadar güzeldir ki… Gökyüzüne bakmak benim hayatımı çok olumlu etkiler. Bütün olumsuzlukları bir filmle, bir seyahatle, bir yürüyüşle yenebilirim. 

Evlendikten sonra aynada başka bir Yeliz gördün mü?

Ben sadece daha sakin biri oldum. Eskiden daha deli doluymuşum (gülerek). O kadar doğru bir hayat arkadaşı, enerjimiz o kadar doğru ki başka bir evrende dünyaya gelseydim gene biz Emre’yle birlikte olurduk. Evliliğin aşkı öldürdüğüne asla inanmıyorum. Bence saygısızlık aşkı öldürür. 

“Hiç kimseyi kırmadan da yola devam edebileceğimizi anlatmak isterdim.”

Hayat arkadaşını bulman şans, kader olabilir mi?

Çok kaderci değilim, sadece davranışsal olduğuna inanıyorum. Benim davranışımın ve Emre’nin davranışının doğru bir yerde denk geldiğini düşünüyorum. Emre’nin ve benim aile görgülerimizin, bize anlatılanların bizi doğru çift yaptığına inanıyorum. 

Plan yapıp öyle mi hareket edersin yoksa anı yaşamayı hayat felsefesi edinenlerden misin?

O kadar çok değişkenim ki, anım anımı tutmaz. En son bir haber geldi ve 3 gün sonra ben teknede tatildeydim plansız yola çıkmadığım günler oluyor. Ben spontaneyi daha çok tercih ederim çünkü her spontanede bir aksiyon vardır. 

Bu keyifli sohbet için teşekkür ederim. Bugün kalemi eline alıp, kendi hayatının kompozisyonunu yazacak olsan bu kompozisyonun içeriği ve vurgulayacağın yer neresi olurdu?

İnsanların hiçbir canlıya ve hiç kimseye saygısını yitirmemesi gerektiğini, bizi biz yapan en önemli özelliğin empati olduğunu, hiç kimseyi kırmadan da yola devam edebileceğimizi anlatmak isterdim.